Bir zamanlar taşıdığınız üniformanın gururunu koruyun

Ahlaklı bir insan, her şeyden önce, o ekran içinde, sırf bir zamanlar üniformasını giyiyor diye düşürüldüğü tuzağı, pusuyu fark edecek bir zeka taşımalı.

Bir zamanlar taşıdığınız üniformanın gururunu koruyun
26 Mart 2017 - 23:38 - Güncelleme: 27 Mart 2017 - 11:00
İki gün önce Habertürk TV’de İsmail Hakkı Pekin, A. Zeki Üçok ve karşılarında Balçiçek İlter ve Rasim Kütahyalı’nın bulunduğu programın ne kadar rezil ve utanç verici olduğunu adlarını vererek yazdık.

Ahmet Zeki Üçok, karşı bir açıklama yazdı, saygıyla yayınladık.

Biz programda içine düştükleri sus pus süt dökmüş rezilliklerini eleştirdik, Ahmet Zeki Üçok hayatının baştan sona bir savunmasını döşemiş. 

BİR.

Ahmet Zeki Bey, biz etik kurallara karşı gücümüz yettiğince saygılı davranıyoruz, ve söz hakkı veriyoruz, öncelikle size düşen, bu metnin hiç değilse birkaç cümlesini Habertürk’te yayınlatmanız, çünkü dövüldüğünüz ve aşağılandığınız yer orası.

Kişilik haklarınızı savunacağınız yer Habertürk. Sizleri içeri hukuksuzca tıkan da orası, şerefli üniformanıza iftiralar atan yer de orası, cumhuriyet ve hukukla dalga geçilen yer de orası. Ancak oralarda size kişiliğinizi savunacak bir hak vermezler, sadece zaman zaman ‘meze’ yapılırsınız ve hakkınızı savunmak yine ODATV’ye düşer.


 


İKİ.

Rasim Kütahyalı kimdir ki ondan bir adammış gibi bahsediyorsunuz. Yok ben söyledim sonra beni dinleyip şöyle yazdı, falan diyorsunuz.

Rasim Kütahyalı mahşeri vicdan mıdır, arkasına kitleleri almış kanaat önderi midir, hukuk mercii midir, iyiyle kötüyle ayıran ve hakları ve adaletleri dağıtan ilahi bir makam mıdır, kimdir, ki, böyle dedim böyle yazdı diye güya bundan bir övünç çıkartıyorsunuz.

Kendinizle gerçekten övünmek istiyorsanız onur ve sorumluluk sahibi insanları muhatap alın.

Utanç ve rezillik duygusu bilmeyen insanlarla düşe kalka itin kopuğun gazını kendinize iftihar madalyası diye takmayın. 

ÜÇ.

Bir de çok bilmiş bilmiş artistlik yapmayın, şöyle, yok ben efendiliğimi bozmam, yok ben böyle alçak sesle konuşurum, diye, bize ahlak dersi vermeyin.

Buyurun ahlak dersine.

Efendiyseniz, alçak sesli konuşuyorsanız, efendi ve alçak sesli insanlarla tartışın.

Mesela, ben, bir sokakta köpek varsa yolumu değiştiririm. Çünkü köpek bana sataşır ben de ona, kendimi bir köpekle boğuşur duruma düşürmemek için çaba harcarım.

Ahlaklı bir insan köpekle boğuşmamak dalaşmamak için ‘yolunu değiştirir’…

Ama siz köpeklerin olduğu sokaktan geçmeye çok meraklısınız, ve köpekler size saldırdığında da, kendinizi köpeğe karşı değil, kendinizi bize karşı savunursunuz, ben alçak sesle konuşurum, ben çok terbiyelim, sesimi yükseltmem, diye.

Terbiyeliysen terbiyeli adamlarla düş kalk.

Sesinizi yükseltmek istemiyorsanız, köpeklerin olduğu sokaktan geçmeyin, ve bize de nerde yüksek nerde alçak konuşulur diye ahlak dersi vermeyin.

Mesela, birçok soylu subay ve tartışmacı, böyle iftiraların olduğu yerde, hiç de sesini yükseltmedi, hiç de bağırmadı, sadece, usulca mikrofonunu çıkarttı ve tartışmadan ayrılıp stüdyoyu terk etti, yani, efendiliğini yine bozmadan kendini köpeklere muhatap etmedi.

Şimdi sen terbiye diye diye ne demek istiyorsun, dayak yedikçe ve hakaret edildikçe sus pus iki büklüm oturmak mı terbiye oluyor?

Bu aşağılık bu çaresiz bu teslim olmuş bu köle terbiyesini hangi dükkanlar satıyor?

Hem köpek olan sokaktan geçiyor hem de ben sesimi yükseltmem diyorsunuz.

Hem de hakaret ve iftira edilirken stüdyoyu terkedecek kadar gücü kendinizde göremiyorsanız, bunun konusu efendilik terbiye değil, bu, köpeklerin salyalarından ve ısırıklarından haz duyuyorsanız demektir.

Mazoşistler bile kırbaçlarla bedenlerini dövdürür, gururlarını değil.

Gururu kimliği kişiliği dövüldükçe sessiz efendi terbiyeli kalmak, siyasetten çok tımarhanenin konusu.

Ya da köpeklerin salya ve ısırıklarına sessizlikle katlanıp kendinizce artık neyse bir çıkar sağlıyorsunuz, demektir. 

DİK DURUN 

Kısacası, bize maval okumayın, köpekler sizi ısırıyor, ben sesimi yükseltmem, diyorsanız, orayı terk edersiniz.

Köpekler sizi parçalıyor, ben alçak sesli konuşurum, diyorsanız, orayı terk edersiniz.

Ve kişiliğinize ve söz hakkınıza ve değerlerinize saygı gösterilene kadar da kapısından geçmezsiniz, bu kadar.

Köpekler orduya emniyete üniformanıza şerefinize cumhuriyete tarihinize hem de karşınızda her türlü hakareti iftirayı atar, aman ben çok yumuşağım, huyum budur, deyip, bir de bize ahlak dersi vermeye kalkmayın.

Bağımsızlık ve cumhuriyet bu köle ahlakıyla kurulmadı, Trabzonspor türbinine dahi taraftarı ‘dik oyna’ diye yazıyor.

Kimse size bağırın çağırın küfredin demiyor, dik durun diyor, bir zamanlar taşıdığınız üniformanın gururunu koruyun, diyor.

Üç saat milletin gözü önünde çakallarla köpeklerle gönüllü gönüllü güle oynaya dansa kalkacak, sonra da, ben efendiyim, ben sakinim, diye, yazı döşeyeceksiniz.

Ahlaklı bir insan, her şeyden önce, o ekran içinde, sırf bir zamanlar üniformasını giyiyor diye düşürüldüğü tuzağı, pusuyu fark edecek bir zeka taşımalı.

Ahlaklı bir insan, önce, kendisine pusu kuran ekran yılanlarını farkedecek ve karşı birkaç onurlu laf edecek.

Argoda ‘ketenpere’ bir dolandırıcılık ifadesidir, cümle içinde kullanırsak: ‘Üç kağıtçılar kerizleri sık sık ketenpereye getirir’…

Sizin de cep telefonunuza böyle polis uyarısı mesajları geliyordur:

‘Dolandırıcıların tuzağına düşen saf yurttaşlarımız...’

Bir zamanlar üniforma giymiş bir savcı saflıkla terbiyeyi karıştırıyorsa, ne diyelim, bu köpeklere bu ülke helal olsun!

Nihat Genç 

Odatv.com

YORUMLAR

  • 0 Yorum