Cemal Acar yazdı: Sahi Cemaat Kadir Topbaş'ı nasıl kurtarmıştı

İBB Başkanı TOPBAŞ’ın kendi siyasi kariyeri yanında, partisini ve Cumhurbaşkanını dahi etkileyecek böylesine “riskli” bir yargılamaya niçin itirazı olmamıştı?

Cemal Acar yazdı: Sahi Cemaat Kadir Topbaş'ı nasıl kurtarmıştı
29 Ağustos 2016 - 08:39 - Güncelleme: 29 Ağustos 2016 - 09:35
Yeryüzü böyle meydan, meydanlar da böyle kalabalık görmedi. Yenikapı’da tarih yazıldı.

Bu kadar da değil, ülke genelinde bile her yer İstanbul, her yer meydan, her yer Yenikapı idi.

Her nedense, ev sahibi büyük “cengaver” pek de ortalıklarda görünmemişti, vesselam!.

Aksilik bu ya, darbe günü de hainlerle, teröristlerle göğüs göğüse çarpışma şerefinden mahrum kalmış; kendi ifadesiyle, savaşı New York’tan yönetmişti!. Ertesi gün biraz gecikmeyle yola koyulmuş, İstanbul’a vasıl oluşundan itibaren yirmi gün boyunca meydan meydan, kanal kanal dolaşmıştı!.

“Haşhaşiler… Teröristler… Hainler… Şeytanlar…”

Yarım saat sonra başka bir meydanda devam ediyordu:

Yeryüzü böyle meydan, meydanlar da böyle kalabalık görmedi. Yenikapı’da tarih yazıldı.

Bu kadar da değil, ülke genelinde bile her yer İstanbul, her yer meydan, her yer Yenikapı idi.

Her nedense, ev sahibi büyük “cengaver” pek de ortalıklarda görünmemişti, vesselam!.

Aksilik bu ya, darbe günü de hainlerle, teröristlerle göğüs göğüse çarpışma şerefinden mahrum kalmış; kendi ifadesiyle, savaşı New York’tan yönetmişti!. Ertesi gün biraz gecikmeyle yola koyulmuş, İstanbul’a vasıl oluşundan itibaren yirmi gün boyunca meydan meydan, kanal kanal dolaşmıştı!.

“Haşhaşiler… Teröristler… Hainler… Şeytanlar…”

Yarım saat sonra başka bir meydanda devam ediyordu:

“Bre kumpasçılar… bre katiller… bre düzenbazlar… bre gaspçılar”

Hızını yine alamayıp gece karanlığında başka bir meydana akıyor ve bu kez de orada coşuyordu:

“Ve maşalar… ve fasıklar… ve müptezeller… ve riyakarlar…”

Tanıdınız kürsülerdeki bu celadetli hatibi: “Vatan Hainleri Mezarlığı” Kurucu Başkanı Kadir TOPBAŞ.

FETÖ/PDY karşısında destan yazıyor. Eskilerin deyimiyle, sözünü dudaktan, gözünü budaktan sakınmıyor; attığı oka menzil bulunmuyor!. Demokrasi, hak, hukuk, istiklal mücadelesi dersi veriyor. FETÖ/PDY karşısında eşsiz “dik duruşunu” anlatmaya, her zaman ve her koşulda nasıl da “savaşçı” bir Başkan olduğunu göstermeye çalışıyor:

“Bunları hiçbir mezarlığımız kabul etmez. Geçenler lanet okuyacak. Kabirlerinde yatamasınlar. Cehennemden kurtulamazlar. Dünyalarını da dar etmemiz lazım…”

Oysa, Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından “milat” olarak kabul edilen “öküzün öldüğü, ortaklığın bozulduğu”, amel defterinin “kandırılma” ve “af” kısmının kapatılıp “günah”ve “hesap” bölümünün açıldığı 17-25 Aralık’tan neredeyse 2 yıl sonra; yani çok değil, daha sadece bir yıl önce, bugün meydanlarda “haşhaşi, hain, şeytan” diye hücum borusu çalarak yüklendiği, “lanet okuyup dünyasını dar ettiği” hukuk teröristlerinden biri tarafından,Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk davasında yargılanıyordu!.

Fakat, ne gariptir ki, Sayın Cumhurbaşkanının in’lerine gireceğiz sloganıyla yeryüzünün her köşesinde meydan savaşı yürüttüğü bir “husumet” ortamında, hatta ne husumeti, “küresel savaş” ortamında, bugün gibi o gün de FETÖ/PDY mensubu olduğu açıkça bilinen“POYRAZKÖY” kumpasçısı, 17-25 Aralık vakasının gizli dinlemelerinin onaylandığı “SELAM-TEVHİD” telekulakçısı, darbeci ‘FETÖ hakimi’ tarafından yargılanmaktan, her nedense, hiçbir şikayeti yoktu!. Aksine, bu seçim kimin eseriydi!.

İBB Başkanı TOPBAŞ’ın kendi siyasi kariyeri yanında, partisini ve Cumhurbaşkanını dahi etkileyecek böylesine “riskli” bir yargılamaya niçin itirazı olmamıştı? Toplam proje maliyeti 4 Katrilyon TL (1,355 Milyar USD), zaman kaynaklı kayıplar hariç, sadece yapım maliyeti yönünden kamu zararı Katrilyonu bulan bir yolsuzluk davasında, hukuk teröristlerinin yargısına (hakime) güveni neden tamdı?

Nedenini HSYK iyi biliyor; bu yazı da analiz ediyor…

SAYIN CUMHURBAŞKANI FARKINDA MI: İN’LERE GİRERKEN BİLE AYRIMCILIK YAPILIYOR

“İn’lerine gireceğiz” denilmişti.

Büyük bir kararlılıkla da girildi, giriliyor.

Hem nalına, hem mıhına giriliyor.

Sorun şu ki, her ine girilemiyor!.

Zira, Sayın Cumhurbaşkanı farkında mı bilemeyiz.

İn’lerine girerken bile ayrımcılık yapılıyor.

Devlet, öyle her ine girmiyor ya da giremiyor!.

Bizzat da şahidiz, giremiyor…

Vallahi giremiyor, tallahi giremiyor, billahi giremiyor…

Bazı inlerde Sayın Cumhurbaşkanına yakınlığı ile bilinen Adalet ve Kalkınma Partili kimi ileri gelenler olduğu anlaşılınca, hortlak görmüş gibi geri çekiliyor!.

Üstelik, Sayın Cumhurbaşkanının “Paralel’le mücadele bizim vazgeçilmezimizdir. Bu konuda en yakınım bile olsa taviz vermem, gereğini yaparım” demesine rağmen, girilemiyor. Bu kararlılığa rağmen, hatta kamuoyu önünde deklare edilmiş “açık emre” rağmen, girilmiyor, girilemiyor…

Kimi inlerde yaşayanların tavır ya da eylemlerinin parti ya da parti mensupları açısından lehte mi yoksa aleyhte mi sonuç doğurduğuna bakılıp, ona göre pozisyon alınıp, ona göre hareket ediliyor. Belli ki, ya birileri arkasında Sayın Cumhurbaşkanının olduğu havası basıp ilgililere korku salıyor ya da kimi görevliler Sayın Cumhurbaşkanının söylem ve direktiflerinden ziyade, hala kendisine yaslanarak caka satanların nüfuz güçlerine itibar ediyor!.

Ne var ki; bu tutarsız, ayrımcı ve ikircikli yaklaşımlar, Anayasa ve yasalarla çeliştiği gibi, Sayın Cumhurbaşkanının haklı olarak dünyaya meydan okurcasına dillendirdiği, “Senin teröristin, benim teröristim olmaz; terörist her zaman her yerde teröristtir” ilkeli duruşuyla da örtüşmüyor. Sorumlular, haşhaşilerin, teröristlerin kiminle iş tuttuğuna bakarak hareket ediyor…

Sözgelimi, HSYK’ya-Savcılığa-Ağır Ceza Mahkemesine göre “haşhaşiliği” tescilli bir hakim, aleyhte kumpas çevirip hukuk dışı bir hüküm kurarken “darbeci” ve “Şeytan”, lehte etik dışı gizli iş tutarken, hukuku katleden hüküm kurarken “kanun adamı” ve“Melek” olabilir mi?

Ama nedense oluyor!.

Kimi tescilli haşhaşiler, FETÖ/PDY kumpasçıları gündüz başka bir inde, gece başka bir inde yaşıyor!. Bu “yargı teröristleri” gündüz yaşadığı inde Şeytan, gece yaşadığı inde Melek muamelesi görebilir mi?

Gece kaldıkları in’in koordinatlarını ve içerideki işbirlikçilerin isimlerini veriyorsunuz. Zaman, olay, yer, şahıs bildirerek. Tek tek, isim isim, kanıt kanıt. Fakat, sorumlu otoritelerin elleri ayaklarına dolaşıyor. Belli ki yetkililer, kimi kişileri hala Sayın Cumhurbaşkanının koruduğunu zannedip, görevlerini yapmaktan çekiniyor. Tabii, bu ihmalin sonucu olarak da, sağdaki kim, soldaki kim bilinmiyor!.

Somut örnek de vereceğiz. Zaten, bu yazıda herhangi bir yeni iddia gündeme getiriyor da değiliz. Tam tersine, Sayın Cumhurbaşkanımızın bugün yaptığı çağrıya, ileri görüşlü davranarak bir yıl önce icabet edip, “vatanseverlik borcumuzu” önceden ödemişiz!. Peki, HSYK kendi borcunu ödemiş mi? Üzerine düşeni yapmış mı? Bu vesileyle, uyarımızı“DEVLETE” yeniden hatırlatmaya çalışıyoruz!.

OPERASYON, MANİPÜLASYON, KOORDİNASYON, ORGANİZASYON, KOMPLİKASYON

BİR DAVA DÜŞÜNÜN: Cumhuriyet tarihinin muhtemelen en büyük yolsuzluk davası. Toplam proje maliyeti 4 Katrilyon TL (1.355 Milyar USD). İddia edilen ve somut verilerle de desteklenip kanıtlanan kamu zararı ise sadece yapım maliyetleri yönünden bile asgari 1 Katrilyon TL. Yargılanan kişiler ise İBB Başkanı Kadir TOPBAŞ ve diğer görevliler.

BİR HAKİM DÜŞÜNÜN: Yargılamanın son aşamalarında İBB Başkanı TOPBAŞ’ın kurtarılması için, “Ne istediniz de vermedik” sürecinin son aylarında, çok özel bir “operasyon” ile kumpas davalarından biri olan “Poyrazköy” Mahkemesi (İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi)’den getirilmiş!. İki ay sonra da, 17-25 Aralık olayları patlak vermiş. Bunun sonucu olarak, Mahkemede devam eden davada, “yargılayan ve yargılanan” tarafların karargahları arasında, yani Pensilvanya ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti arasında “müttefiklik ilişkisi bozulmuş.”Bir süre sonra da dosya, ayrıca konuşacağımız üzere, beşinci kez oluşturulan Bilirkişiye gitmiş! Bu arada da HSYK tarafından da “Selam-Tevhid” dosyası ile ilgili olarak Hakim hakkında “Hükümeti devirmeye teşebbüs, FETÖ üyesi olmak, PDY Operasyonlarında tutuklanan polis müdürleriyle fikir ve eylem birliği” gibi vahim suçlamalarla soruşturma başlatılmış.

BİR YARGILAMA DÜŞÜNÜN: HSYK soruşturması sürerken, bu arada beşinci Bilirkişi Raporu gelmiş. Heyeti tamamen “muvazaalı”, içeriği de başından sonuna kadar tutarsız olan Raporu yazan kişiler görülüp kurulan “kumpas” ortaya çıkınca, derhal hem HSYK’ya hem de Mahkemeye dilekçeyle başvurulup “Hakimin çekilmesi” talebinde bulunulmuş. Buna karşın, HSYK arkasına yaslanıp beklemiş; Hakim ilk duruşmada önce “istemin geri çevrilmesi” ve ardından da hemen “beraat” kararı vermiş. “Hakimin reddi isteminin geri çevrilmesi kararı”itiraza tabi kararlardan olduğundan, İstanbul Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde itirazda bulunulmuş. Dosyanın vehametini gören İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi, daha mürekkebi bile kurumadan bir hafta içinde İBB Başkanı TOPBAŞ hakkında verilen “beraat” kararının“hukuka açıkça aykırı olduğunu” resmen tescil etmiş!. “Hakimin davayı sürdürüp hüküm kuramayacağı, davaya bakıp bakamayacağına karar verme yetkisinin Ağır Ceza Mahkemesinde olduğu, Mahkemenin yetkisi dışına çıkıp, hüküm kurup dosyadan el çekerek, karar vermezden önce dosyanın gönderilmesi gereken Ağır Ceza Mahkemesinin yetkisini de fiilen gasp etmiş olduğu, bu durumda dosyanın esası konusunda artık kararı Yargıtayın verebileceği ve temyiz edilmesi durumunda dosyayı Yargıtayın görüşmesine” karar vermiş; yerel mahkeme süreci açısından da ortada fiilen yetki kalmadığından, doğal olarak “karar vermeye yer olmadığına” hükmetmiştir. Sonuç olarak da, İBB Başkanı Kadir TOPBAŞ hakkında“korsan” olarak verilen “beraat” kararı, daha mürekkebi kurumadan “hukuka aykırılığı” Ağır Ceza Mahkemesince tescil edilmiş olarak Yargıtaya gitmiştir!.

BİR SORUŞTURMA DÜŞÜNÜN: Diğer taraftan ise, ilk ihaleyle ilgili olarak savcılıkta 8 yıldır sözde ayrı yürütülen ve daha önce 2 kez hukuka aykırı şekilde verilen takipsizlik kararları itiraz üzerine Bakırköy Ağır Ceza Mahkemelerinden geri dönen “ihaleye fesat karıştırma”soruşturması da, yasaya göre dava açılması zorunlu olduğu halde, 3. kez hukuk katledilerek verilen Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair kararla örtbas edilip kapatılmıştır. Önceden “hileli”Bilirkişi Raporunu dayanak göstererek verdiği takipsizlik kararının Ağır Ceza Mahkemesince kaldırılıp geri dönmesi üzerine, dosyayı kapatmak için başka bir bahane kollayan paralel karşıtı operasyonlarla tanınan ünlü bir Savcı; çareyi bu kez de “konu, zaman ve olay”bakımından alakasız, içeriği de tutarsız ve hukuka açıkça aykırı aynı kumpasçı FETÖ hakiminin aynı “beraat” kararına sarılmakta bulmuştur. Böylelikle de, başka soruşturmalarda FETÖ’ye yönelik operasyonlara imza atarken, İBB Başkanı TOPBAŞ’a ilişkin soruşturmada kendisiyle tam bir çelişkili tutum sergileyerek, “HSYK.nun açığa almış bulunduğu FETÖ hakimi ile fikir birliği içinde olduğunu söyleyen kasıtlı bir kararla” tarafsızlığını da tamamen yitirmiştir!. Savcılığın yetkisi dışında ve esas yönünden de hukuksuz olarak verdiği bu karara yapılan itirazı ise, Sulh Ceza Hakimliği, yine tamamen kasıtlı biçimde, şikayetçinin “itiraz yetkisi yok”diye garip bir gerekçe uydurarak incelemekten kaçınmıştır!. Halbuki, daha önce aynı dosyada 2 kez kasıtla verilen Kovuşturmaya Yer Olmadığı kararları, 2 farklı Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ayrı ayrı incelenip, “itiraz hakkı” olduğu kabul edilip, buna istinaden “kaldırma”kararları verilmiştir. Sulh Ceza Hakimi ise, itiraz üzerine, Savcılık tarafından verilen kararı denetleyeceği yerde, sanki Ağır Ceza Mahkemelerinden daha üst bir yargı merci imiş gibi, bu Mahkemelerin kararlarıyla tanınıp hukuki sonuç da doğuran itiraz hakkını yok sayarak, bir anlamda Ağır Ceza Mahkemeleri kararlarını da kaldırarak, dosyayı kapatmıştır!.

BİR BİLİRKİŞİ HEYETİ DÜŞÜNÜN: Daha önce dava dosyası 4 kez Bilirkişiye gitmiş ve 4 kez manipülasyon atlatılmıştır!. Beşinci kez Bilirkişi oluşturulmasına ve Heyetin de Hakim tarafından öncelikle Bilirkişi listesinden seçilmesine karar verilmiştir. Bir yıl sonra Rapor geldiğinde ise, artık bu kadar vukuattan sonra beşinci kez Bilirkişiye giden bir dosyada tarafsızlığa ve objektifliğe daha fazla hassasiyet ve özen gösterilmesi beklenirken, Hakimin inadına gidip, Bilirkişileri gizlice İBB Başkanı TOPBAŞ tarafına seçtirdiği kesin olarak ortaya çıkmıştır!. Heyetteki 5 kişiden 3’ü zaten daha önce yine İBB Başkanı TOPBAŞ’ın yargılandığı 2 ayrı davada gerçeğe aykırı Bilirkişilik yapmış kişiler olup; TOPBAŞ’ın peşinden dava dava gezerek, bir anlamda kendilerini İBB Başkanı TOPBAŞ’ın “kadrolu” bilirkişisi konumuna düşürmüş kişilerdir. Hakim ise bunları bilgisayarda Bilirkişi listesinden yoklama suretiyle rastgele seçtiğini iddia etmektedir. Oysa, bunun olabilmesi için, basitçe söylersek, Hakimin bilgisayarın tuşuna “milyar kez” vurmuş olması ya da Adalet Komisyonu Bilirkişi Listesindeki 7 bin kişiden “4 bin kişinin” daha önce İBB Başkanı TOPBAŞ’ın yargılandığı davalarda bilirkişilik yapmış olması gerekmektedir!. Bu iki seçenekten hangisi doğru olabilir? Bilimin sayısal verileri palavraya da bir yere kadar izin verir. Diğer 2 kişi de apayrı bir garabetti. Birisi, projede Başkanı yargılanan İBB’den ‘fizibilite işi alan’ Fakülte’nin gizemli Dekan Yardımcısı! Diğeri de makine yerine ‘maden’ mühendisi!. Kısaca, Hakimin açıkça yalan söylediği ve ortada “koordineli bir suç işbirliği” olduğu kesindi!…

BİR CUMHURİYET SAVCISI DÜŞÜNÜN: Görüldü işlemi için seçilen Cumhuriyet Savcısı ise, 17-25 Aralık operasyonlarından sonra ülkedeki durumdan vazife çıkararak ortaya atılıp “yargıda 3 bin FETÖ militanı var, 5 bin FETÖ hakim ve savcısı var, hepsi derhal meslekten atılmalı” diye gazetelerde manşetlerden açıklamalar yapan bir savcı. İşte, aynı Savcı; gazete manşetlerinde dillendirdiği kendi pozisyonuna 180 derece zıt bir tutum sergileyerek, Hakimin “Poyrazköy”kumpasçısı olduğunu, HSYK.nın hakkında “Selam-Tevhid”den “Cumhuriyet Hükümetini darbe ile devirmeye teşebbüs” gibi büyük suçlama içeren bir soruşturma yürüttüğünü bildiği halde; dosyada yapılan manipülasyonları, içeriğindeki Katrilyon mertebesindeki kamu zararı iddia ve belgelerini, Teftiş Raporu ve Danıştay Kararlarını, İstanbul Valiliğinin resmi suç duyurusunda bulunduğu bir dava olduğu gerçeğini ve hatta Ağır Ceza Mahkemesinin hukuka aykırılığını tescil eden kararı dolayısıyla “takdir yetkisi” dahi kalmadığı bir dosyayı, “FETÖ/PDY hakimi ile fikir birliği içinde olduğu” anlamına gelen bir tutumla, üstelik de yazılı ve sözlü olarak da kendisine hatırlatmada bulunulmuş olunmasına karşın, Yargıtay nezdinde temyiz etmiyor!.Dahası, Hakimin “Katılma” talebini de reddetmiş olması karşısında, yani Devletin bizzat suç duyurusunda bulunduğu bir dosyanın Savcılıkça sahipsiz bırakılıp Yargıtay’da da görüşülmeksizin kapatılma riski olduğu biline biline. Tam bir organize kurtarma operasyonu!.

HAKİMİ DE TEKRAR DÜŞÜNELİM: Bu arada Mahkeme Hakimi hakkında HSYK tarafından başlatılan süreç de ilerliyor; İBB Başkanı TOPBAŞ hakkında ‘korsanlıkla’ verilen hukuka aykırılığı tescilli “beraat” kararından 3 ay sonra, ‘Selam-Tevhid’ dosyasından ‘açığa alma’;bilahare de “pasaportuna el koyma, yurt dışına çıkış yasağı kararları” veriliyor; devamında da Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından aynı kapsamda toplam 54 hakim ve savcı hakkında 3.149 sayfalık İddianame düzenleniyor. Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul ediliyor. Savunmalar alınıyor ve son soruşturma kararı da verilerek nihayet dava açılıyor.Ayrıca, haklarında da tutuklama amaçlı yakalama kararı çıkarılıyor.

İddianamedeki iddialar ve istem ise şöyle: Siyasal ve askeri casusluk; silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek; kurulan örgüte üye olmak; Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs; gizli kalması gereken bilgileri açıklama; suç uydurma; özel hayatın gizliliğini ihlal etme; hukuka aykırı olarak elde edilen verileri kaydetme; suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme; resmi belgede sahtecilik; görevi kötüye kullanma; suçlarından ayrı ayrı bir kez ağırlaştırılmış müebbet, birer kez müebbet hapisle, 31 yıl 2 aydan 67 yıl 3 aya kadar hapis cezası…

Bunların içinde daha POYRAZKÖY kumpası ile son DARBE girişiminden çıkabilecek olası hesaplar da yok!. İBB Başkanı Kadir TOPBAŞ ile iş tutup Katrilyonluk yolsuzluk dosyasını kasıtla örtbas edip kapatmanın hesabı da zaten yok!.

HSYK BİR YILDIR “METRO İNİ”NE GİREMİYOR

Bundan bir yıl önce, 13.07.2015’te, hem HSYK.na, hem de -kendi talebiyle- İstanbul Adalet Komisyonu Başkanlığına durumu bildirip, yazı konumuzla ilgili olan gerekli bilgi ve belgeleri de sunmuştuk.

Sözü eğip bükmeden çok da net yazmıştık. Özetle:

•    Türk Yargısı, Anayasanın “Kanun Önünde Eşitlik” başlıklı 10. maddesi hükmüne rağmen, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir TOPBAŞ’ın nüfuzu karşısında diz çökmüştür.

•    Türk Yargısı, …. acze düşmüştür.

•    Türk Yargısı, …. zararın böylesine büyümesinin önlenmesi noktasında Türkiye Cumhuriyeti Devletini maalesef senelerce “eylemsiz ve çaresiz” bırakmıştır!.

•    Bu süreç içinde, İBB Başkanlığı nüfuzu kullanılarak işlenen suçların yargı sürecinde örtbas ettirilmesi için sürekli olarak yeni suçlar işlenip, … dahliyle tam bir “Organize Suç Örgütü” vücuda getirilmiştir.

•    Mahkemedeki hakim değişikliği, İBB Başkanı TOPBAŞ’ı kurtarmak amacıyla, “PROJE”mahkemesi oluşturmak için yapılan tam bir “operasyon” olup, üst-örgütsel bir mutabakatla gerçekleştirilmiş olduğuna dair emareler mevcuttur.

•    Hayatın olağan akışına aykırı bu işlemlerinin, İBB Başkanı Sanık Kadir TOPBAŞ ile kamuoyunda Paralel Yapı, Legal Görünümlü İllegal Yapı ya da FETÖ gibi muhtelif isimlerle adlandırılan Grubun müşterek bir Projesi olması, kuvvetle muhtemeldir. İBB Başkanı Kadir TOPBAŞ ile anılan Yapı ya da Hakimin olası müşterek menfaatleri nedeniyle, ateşle oynamak pahasına da olsa, işbirliği müteakip süreçte de sürdürülmüştür.

•    Mahkeme Hakiminin bağımsız ve tarafsız hareket etmediği, adeta bir akıl tutulması yaşadığı kesindir. Bunun lamı cimi yoktur. “İBB Başkanı Sanık Kadir TOPBAŞ’la anlaşılıp, hangi koşulda ve ne pahasına olursa olsun, davada işbirliğinin sürdürülmesi yönündeki kararlı tutumun” kendi iradesiyle mi yoksa daha üst bir otoritenin talimatı ya da baskısıyla mı sergilendiği şahsımı ilgilendiren bir konu değildir. Bununla birlikte, HSYK.nun konuyu bu yönüyle de araştırmasında Türk Yargısının selameti bakımından yarar görülmektedir!. Öte yandan, HSYK da, “Planlı ve sistematik şekilde yürütülen bir organizasyonun parçası olarak hareket ettiği” gerekçesiyle, adı geçen Hakim hakkında başka bir konuda 32 hakim ve 22 savcı ile birlikte soruşturma açılmasını kararlaştırmış bulunmaktadır.

•    HSYK.na önceden bir uyarı yapmış ve hukuk cinayetinin önlenmesi konusunda talepte bulunmuştum. Bu kez ise açıkça suç bildiriminde bulunuyorum. Bu koşullarda, HSYK.nun da artık uzun dilekçeyi “pehlivan tefrikası” gibi okuyup, sonra da arkaya yaslanma ve hiçbir şey yapmama lüksü bulunmamaktadır. Ya sorumlular hakkında -açığa alma da dahil- derhal adli ve idari soruşturma başlatılarak yasal gereği yapılmak durumundadır; ya da, yok şayet mesnetsiz birtakım iddialar ortaya atıp suç uydurduğum kanaati hasıl oluyorsa, bu takdirde de şahsım hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulması gerekir.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, yukarıda özeti verilen ve somut delillerle desteklenen, iddiaları da öyle hiç de yenilir yutulur cinsten olmayan bu suç bildirimi üzerine inceleme başlatmış olup, aradan bir yılı aşkın bir zaman geçmiş olmasına karşın hala sözde incelemeyi sürdürmektedir!. 

HSYK.nun ülkemiz koşullarında böylesine önem ve kritiklik arzeden bir dosyayı hızla sonuçlandırması gereği açıktır. Bir günde 2.745 hakim ve savcıyı açığa alacak kudrette olan HSYK.nun, bir yıldır bu kadar somut ve ciddi iddiaların altından kalkamaması kabul edilemezdir. Anlaşıldığı kadarıyla, kalkmaya da pek niyetli görünmemektedir!. Zira, işlenen bir suçu yargıda örtbas etmek için başka bir suç işleyen organize örgüte destek verdiğinden bahisle dosyada inceleme kapsamında olan ve Ağır Ceza Mahkemesi kararıyla temyiz edilmesi zorunlu hale gelmiş bulunan dosyayı, kumpasçı hakimle fikir birliği içinde hareket edip kendisiyle de çelişkiye düşmek pahasına, kasıtlı olarak temyiz etmeyerek açık bir görev kusuru işleyen ilgili Cumhuriyet Savcısı geçtiğimiz yaz kararnamesiyle büyük bir ilçede başsavcıvekilliğine atanmıştır. Oysa, öncelikle bu incelemenin sonuçlandırılması gerekirdi.

Öte yandan, kapsamlı dilekçenin verilmesi esnasında, dosyada gerçeğe aykırı Rapor düzenletilen çok sayıda Bilirkişi isminin de yer alması dolayısıyla, İstanbul Adalet Komisyonu Başkanlığı tarafından da bir kopya alınmış olup; bir süre sonra da, tamamen taraflı ve külliyen de tutarsız Raporlarla himaye edilen kişinin İBB Başkanı Kadir TOPBAŞ olduğunun görülmesiyle olsa gerek, en üst düzeyde imzalarla alınan “biz bu işte yokuz” anlamındaki resmi bir kararla, İstanbul Adalet Komisyonu Başkanlığı dürüstçe kenara çekilmeyi tercih etmiştir!. Biz de, kurumlarla bir alıp veremediğimiz olmadığından, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını arzuladığımızdan, samimiyetle verilen bu karara saygı duyduk…

Ancak, HSYK.nun bu şekilde hareket etme lüksü de yoktur. Zira, “Selam-Tevhid” inine girilenFETÖ/PDY Hakiminin, gerçekte İBB Başkanı TOPBAŞ ile de işbirliği yaptığı sabittir! HSYK gündüz yaşanan ine girmiştir. Hazırlanan ve Mahkemece kabul edilen İddianameye de yukarıda değinilmiştirKaranlıktaki “Metro” inine ise maalesef bir yıldır girilmemektedir. Halbuki, karanlıkta kimlerin aynı Hakimle işbirliği yaptığı tespitinden kaçınılmasaydı; OHAL kapsamında çıkarılan 667 sayılı KHK.nin 4. maddesi uyarınca, görevden uzaklaştırma tedbiri için “iltisak yahut irtibat” yeterliydi!.

Aslına bakılırsa, “Paralelle mücadele vazgeçilmezimizdir. Bu konuda en yakınım bile olsa taviz vermem, gereğini yaparım” diyen Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından, şayet istenilirse, Devlet Denetleme Kuruluna görev verilmesi halinde bir günde bu işbirliğinin ortaya çıkarılması mümkündür!. (HSYK Dosya No: 2015/2393). Vakıa, FETÖ/PDY mensubiyeti belli olan Hakimle işbirliği ve irtibat çapraz kontrollerle sabittir. Araştırılacak esas mesele, işbirliğinin boyutunun nereye uzandığıdır!.

ESKİ HSYK DÖNEMİNDE DE YENİ HSYK DÖNEMİNDE DE İŞBİRLİĞİ SÖZ KONUSU

Bu sorunun şöyle de sorulması mümkündür: Milli Güvenlik Siyaset Belgesinde ulusal güvenliğe yönelik önemli tehdit olarak kabul edilip FETÖ/PDY ile inlerine girme savaşı yürütüldüğü bir ortamda, İBB Başkanı TOPBAŞ ile Cumhurbaşkanlığı çıkışlı dosyanın üzerine çöktürdüğü FETÖ/PDY hakimi arasında bireysel işbirliği mi söz konusu olmuştur, yoksa karargahla, Pensilvanya ile mi çalışılmıştır?

Bunun cevabını çok büyük bir olasılıkla mevcut HSYK bilmektedir; daha doğrusu, etik ve hukukla bağdaşmayacak olsa da, bilmek durumundadır. Aksi takdirde, HSYK, bile bile görev ihmalinde bulunmuş, çok büyük bir riski göz ardı etmiş, tabir caizse, ateşle oynamış konumuna düşer!.

Mevcut HSYK.nun olay karşısındaki paradoksunu ve bıçak sırtı konumunu irdelemeden öncebağlantının derinliği hususunda bize net bir fikir verdiğinden, eski HSYK döneminde Hakimin mahkemeye atanış öyküsüne kısaca değinmek yararlı olacaktır. Zira, Hakimin mahkemeye atanma öyküsü, öyle her “babayiğit”in yapamayacağı düzeyde bir operasyondur!. Ekim 2013’te gerçekleştirilen bu “mimari” operasyon, Hakimin kendisini aşan bir olay olup, Hakim burada “görev adamı” konumundadır. Bu planlı ve özel maksatlı “kurtarma”operasyonunun, ancak, ya Hükümet ya da Pensilvanya tarafından, fakat her koşulda önceki HSYK eliyle yapılabilmesi mümkündür.

Mahkemenin önceki hakimi, henüz bir yıl önce atandığı halde, apara topar Mahkemeden alınıp yerine de Poyrazköy davasına bakan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi hakimlerinden biri olan FETÖ/PDY mensubu Hakim getirilmiştir. Bu, tamamen İBB Başkanı Kadir TOPBAŞ’ı kurtarmaya yönelik muvazaalı bir operasyondur. Önceki hakim, tüm çağrılara karşın defalarca duruşmaya gelmediğinden sorgusu yapılamayan İBB Başkanı Kadir TOPBAŞ’a, yasaları ihlal pahasına, her türlü ayrıcalığı tanımış, yapabileceği her türlü kolaylığı ve imtiyazı sağlamış; İBB Başkanı TOPBAŞ’ın avukatı aracılığı ile kendi yaptığı talep üzerine, iki celse arasında canı istediği zaman gizli saklı gelip ifade verme hakkı tanımış; buna karşın İBB Başkanı buna da riayet etmemişti. Bir sonraki duruşmada yeniden aynı talepte bulunulmuş, bir kez daha kabul edilmiş, fakat TOPBAŞ yine gelmemişti. Bunun üzerine, Mahkeme Hakimi, İBB Başkanı Sanık Kadir TOPBAŞ tüm imtiyazlara karşın aylarca canı istediği herhangi bir zamanda dahi Mahkemeye gelmeyip sorgusu yapılamayınca, bu kez “müsamaha da bir yere kadar” diyerek, artık mecburiyetten polis marifetiyle “ZORLA GETİRME” kararı vermişti.  

Siyasi otorite ile Paralel Yapı denilen Cemaat arasındaki “Kutsal İttifak”ın devam ettiği “ne istediniz de vermedik” sorusuyla betimlenen dönemde, mecburi de kalınsa, İBB Başkanı TOPBAŞ hakkında “ZORLA GETİRME” kararı vermiş ve polise gönderip “zoru göstererek”TOPBAŞ’ı sorgulamış bağımsız bir Hakim’in, normal koşullarda gideceği yer “GAZ ODASI”olması gerekirken; davayı karar aşamasına getirmiş bu yansız Mahkeme Hakimi, 2 gün sonraki duruşmaya çıkarılmayarak apar topar terfien Mahkemeden alınıp, Terörle Mücadele Kanununun (TMK) 10.ncu maddesiyle yetkili ve görevli İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına atanmıştır!. Bunun hayatın doğal akışına uygun bir atama olmadığı izahtan varestedir. Kaldı ki, riskli de bir operasyondur!. İşin içinde yarın bir gün Özel Yetkili Mahkemede eline düşmek de vardır!. Dolayısıyla, dosyanın gücü ve güçlü ilişki varlığı açıktır!.

ZOR DİLEMMA: MEVCUT HSYK ETİK VE HUKUKU MU KATLETTİ YOKSA ATEŞLE Mİ OYNADI

Şimdi olayın asıl can alıcı noktasına gelelim. Şubat 2015’te Beşinci Bilirkişi Raporu gelip FETÖ/PDY Hakimi ile İBB Başkanı Kadir TOPBAŞ’ın gizli işbirliği somut olarak ortaya çıktığında, bunu “günlüdür” uyarılı bir dilekçe ile HSYK’ya bildirmiş ve Mahkeme Hakiminin derhal davadan el çektirilmesi, ya da hiç olmazsa bir ay sonraki duruşmaya gözlemci gönderilmesi talebinde bulunmuştuk. HSYK ise görünürde hiçbir şey yapmayıp, arkasına yaslanıp bekledi. Duruşmada da daha önce belirttiğimiz gibi, gerçekte Bilirkişi Heyeti belirlenirken verilmiş olan “korsan beraat kararı” resmiyete döküldü!.

Tamam; bir an için varsayalım ki, HSYK gönderdiğimiz “işbirliğini belgeleyen” somut ve kesin kanıtlara itibar etmedi. Peki, bu durumda, normal koşullarda HSYK.nun başka bir şey yapması gerekmez miydi? Örneğin, tam da bizim iddia ettiğimizin aksi bir gerekçeyle, yani şayet“işbirliği” yoksa, bu takdirde “husumet” olduğu gerekçesiyle, derhal duruma el koyması gerekmez miydi?

Çok ciddi ve hassas bir olaydan bahsettiğimize göre; tam olarak ne demek istediğimizi biraz açalım:

Konunun daha net anlaşılabilmesi maksadıyla, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Melih GÖKÇEK tarafından geliştirilip siyasi literatürümüze kazandırılan ve necip milletimizin hizmetine sunulan “Türkiye’de Güç Erkleri Skalası”ndan yararlanabiliriz. Buna göre, sıralamaya göz atarsak; 

•    Cumhurbaşkanlığı Makamı

•    Başbakanlık Makamı

•    İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı

•    Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı

•    Diğer…

Sayın Melih GÖKÇEK ile polemiğe girmeyi gözü kesenler, bu skalanın 4. sırasını tartışmaya açabilirler!. Ancak, ilk 3 sıraya bizim de bir itirazımız yoktur...

Buna göre, İBB Başkanı Sayın Kadir TOPBAŞ, güç bakımından Türkiye’de 3. sırada gelen siyasi erk konumunda olup; Sayın Cumhurbaşkanının anayasamıza aykırı da olsa fiili olarak partili olduğu, keza Sayın Başbakanın da aynı partiden oluşu gözetildiğinde,Cumhurbaşkanına en yakın halkadadır. Şayet, Başbakan sağ koluysa, TOPBAŞ da adeta sol koludur. Dahası, “Kadir Abi” özel artısı da vardır!. Hatta, “Sayın Cumhurbaşkanımız ile 42 yıldır omuz omuza yürüdüğünü” de bizzat söylemektedir.

HSYK Başkanvekilinin “nesiller boyu kınansalar yeridir” nitelemesine muhatap olan ve hakkındaki suçlamalar yukarıda zikredilmiş bulunan Hakim de FETÖ/PDY liderine en yakın halkadaki isimlerden biridir. Bu cihetle, o da Fetullah GÜLEN’in, ya sağ, ya da sol koludur, tabir caizse…

Dava ise, dosya kapsamı itibariyle “suyun akışını değiştirebilecek” nitelikte bir dava!. Bugün bilinen hemen her şey neredeyse o gün de, yani bir yıl önce de biliniyordu. İnlerine gireceğiz diyerek küresel çapta savaş ilan edilmesinin üzerinden de zaten 2 yıl geçmişti. Taraflar arasında böylesine büyük “husumet”, hatta ne husumeti, hemen üst kademede topyekun bir“kıyamet savaşı” vardı!.

Bu durum karşısında; şayet, maddi gerçeğe ulaşmak istiyor ve bunda da samimi ve kararlıysa, ki bunda kuşkuya yer yoktur, Sayın Cumhurbaşkanımız, HSYK.na şu kritik soruları sorabilir:

•    Mahkemeye Pensilvanya’nın mutabakatıyla operasyon sonucu getirilmiş olan Hakim, 17-25 Aralık’tan sonra Pensilvanya’nın güdümünden çıkıp, Cemaatine ihanet etmek pahasına, İBB Başkanı Sanık TOPBAŞ ile bireysel olarak mı işbirliği yapmıştır? Bilirkişiler nasıl seçilmiştir?

•    FETÖ/PDY Hakimi, örgütüne mensubiyetini 17-25 Aralık’tan sonra da sürdürmüşse; Sayın Cumhurbaşkanının yurt sathında var gücüyle inlerine girme mücadelesi yürüttüğü, hatta tehdidi Milli Güvenlik Siyaset Belgesine koydurup mücadeleyi “devlet savaşı” boyutuna taşıdığı bir süreçte, Başkan TOPBAŞ, Pensilvanya ile eski işbirliğini devam mı ettirmiştir?

•    Ortada böyle bariz bir husumet, daha doğrusu “savaş hali” bulunduğu halde, İBB Başkanı Kadir TOPBAŞ neden Cumhuriyet Hükümetinin pozisyonuna uygun hareket etmemiştir? Bu koşullarda, in’deki bir “yargı teröristi” tarafından yargılanmaktan neden şikayetçi olmamıştır?Bugün aleyhlerinde haşhaşi, terörist, şeytanlar vs. nutukları atıp vatan haini ilan ettiği bir örgütün mensubu olduğu o gün de açıkça bilinen bir Hakimin kendi davasından çekilmesini neden talep etmemiştir? Bu çelişkiye neden itiraz etmemiş, niye Partisini riske sokmuştur?

•    İBB Başkanı Sayın Kadir TOPBAŞ, siyasi kaderini ve gelecekteki yaşamını belirleyecek bir davada haşhaşinin, teröristin, şeytanın hukukuna mı güvenmiştir, yoksa başka garantileri mi söz konusu olmuştur? Bu garanti, kendisini her türlü şantaja da maruz hale getirmez mi?

•    Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere; HSYK, bir anlamda ve biraz da ağdalı bir söylemle, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı R. Tayyip ERDOĞAN’ı, amansız savaş yürüttüğü FETÖ/PDY lideri Fetullah GÜLEN’e yargılatmaktan pek de farkı olmayan bu hukuk garabetine nasıl ve neden seyirci kalmıştır? Ateşle oynamaktan farksız bu riske bile bile nasıl göz yummuştur? Şahsi itirazımızla konu önüne gelmiş olmasına karşın, farkında olmadan açık bir gaflet ve dalalete mi düşmüştür? Yoksa, etik ve hukuka aykırı da olsa, derhal arka kanaldan taraflarla irtibat kurup, dava ve yargılamanın, yani “beraat kararının” güvencede olduğunu teyit edip, bunun rahatlığıyla mı arkasına yaslanıp beklemiştir?

Somut olayda bir kez daha açıkça görüyoruz ki, gerçekler bu kadar da kastırmaya gelmiyor!.Bir yerden bastırıyor, örtmeye, yok etmeye, gizlemeye çalışıyorsunuz, başka bir yerden boy veriyor. Gerçekler direndikçe de, sap samana karışıyor; el ayağa, kuyruklar birbirlerine dolaşıyor. Mızrak bir türlü çuvala sığdırılamıyor. Devletin, İBB Başkanı TOPBAŞ’ı var gücüyle himaye edebilmek için, Bakanından bilirkişiye, hakiminden savcısına kadar, sıradağlar gibi arkasına dizilmesi de yapılan yanlışı güvenceye alamıyor!. Bir yanlışın başka bir yanlışla örtbas edilip kapatılmaya çalışılmasının hukuktaki karşılığının “iki yanlış” olduğu gerçeği tartışılmaz biçimde bir kez daha önümüze çıkıyor.

Şahsen biz, etik ve hukuk dışı da olsa, HSYK.nun duruma vaziyet edip taraflarla irtibat kurmuş olma ihtimalini daha yüksek buluyor; dolayısıyla da, İBB Başkanı Kadir TOPBAŞ’ın kimle ya da nereyle çalıştığını HSYK.nun bildiğini düşünüyoruz!.

Tabii ki, şayet durum böyleyse, bu Türk Yargısı açısından büyük bir ayıp ve etik bir zafiyettir!.

Amma ve lakin, bu sadece bir varsayımdan ibaretse ve şayet irtibat kurulmadıysa, daha da vahim bir durum söz konusu demektir: HSYK böylesine husumet ve risk taşıyan sakat bir duruma bile bile seyirci kalıp, seçimler bir yana, “İstanbul’un kaderini” FETÖ/PDY teröristinin takdirine bıraktıysa, ateşle oynamakla eşdeğer bu görev ihmalini de izah etmek durumundadır. Savaş ne sanılmıştır?

Vatan Hainleri Mezarlığı kurucusu İBB Başkanı Sayın Kadir TOPBAŞ’ın durumuna gelince;

Gündüzleri korkunç ve acımasız kararlar vermesine karşın, sonrasında gidip geceleri tıpkı bebekler gibi yatağında mışıl mışıl uyuduğu rivayet edilen Ortaçağın meşhur İspanyol Engizisyon Mahkemesi yargıcı “Torquemada”ya nispet yaparcasına; daha bir yıl önce, Katrilyonluk yolsuzluk davasında, operasyonla Mahkemeye getirilen yargı teröristleriyle gizlice iş tutup, etik ve hukuku katledip, kendini bilerek ve isteyerek kumpasçılara, hukuk korsanlarına yargılatarak sözde aklatmaya çalışmış olması gerçeğine karşın; bugün meydan meydan dolaşarak o işbirlikçisi kişilere haşhaşiler, şeytanlar, hainler vs. yakıştırmalarla savaş ilan etmesi, adlarına mezarlıklar kurması, biline ki zevahiri kurtarmaz!.

Bir yılda bu ülkede ne değişmiştir de; dün ak olan şimdi kara, dün iş tutulan bugün hain, geçen yıl sözde adaletine sığınılan bugün şeytan olmuştur? Bu ülkede, Allah mı değişmiştir, kitap mı değişmiştir, Peygamber mi değişmiştir de, bir yıl içinde, her şey böylesine tersyüz olmuştur?

Yok, şayet, son zamanlarda İBB Başkanı TOPBAŞ’ın kendisi değişmiş ya da gittiği yönü değiştirmişse, milattan 2-3 yıl sonraki bu değişimler af kapsamına girmediğinden, önüne elbette bir fatura (KHK: 667/4-e) da çıkacak olsa gerektir. Sayın Cumhurbaşkanının gölgesinden çıkıp üzerine gün ışığı vurduğunda, gerçekleri ve bu ikiyüzlülüğü Türk Milleti de tüm çıplaklığıyla görecektir, vesselam…

Kendisine tavsiyemiz, İmparatorluğumuzun büyük hükümdarı Kanuni’nin nasihatini iyi bellemektir:

“Kendini alem seririnde Süleyman oldu tut,

Tac-ü taht-ü saltanat berbad olur çün akıbet.”

Cemal Acar

Odatv.com

YORUMLAR

  • 0 Yorum