Esad'dan şikâyet ediyorsan neden Esad'ın anayasasını kendi ülkene getiriyorsun?

CHP Lideri Kılıçdaroğlu referanduma günler kala katıldığı Kanal D ve CNN Türk ortak yayınında konuştu. İktidarın darbe gecesinde kendisi için iddialarına yanıt veren Kılıçdaroğlu, "İspat etsinler siyaseti bırakırım" dedi.

Esad'dan şikâyet ediyorsan neden Esad'ın anayasasını kendi ülkene getiriyorsun?
13 Nisan 2017 - 12:16 - Güncelleme: 13 Nisan 2017 - 22:12
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Anayasa değişiklik referandumuna günler kala katıldığı  Kanal D ve CNN Türk ortak yayınında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz gecesi Atatürk Havalimanı'nda neler yaşandığını da anlatırken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Darbecilerle 12 dakika telefon görüşmesi yaptı" iddiasına "1 saniye, yarım saniye dahi konuştuğumu ispat etsinler siyaseti bırakırım" sözleriyle yanıt verdi.

Hakan Çelik’in sorularını yanıtlayan Kılıçtaroğlu'nun açıklamalarından satırbaşları şöyle:

"Referandum sürecinin temel eksikliği, 'evet' ve 'hayır'ı savunan insanların bunu televizyon ekranlarında uygarca tartışmamalarıdır. ABD'de Japonya'da Fransa'da bu böyle. Bizde niye değil? Tüm çağrılarıma rağmen bu gerçekleşmedi.

Liderlerle bir arada konuşma fırsatımız olmadı.

Siyaset kurumunun görevi çözüm üretmektir. 2 yasama dönemi öncesi anayasanın 60 maddesi üzerinde uzlaşma sağlandı. Bu çok sıradan bir olay değildir. 4 siyasi parti görüş birliği sağladı. Yasalaşma sürecini yakalayamadı. Uzlaşma kültürü parlamentoda var. Rahmetli Ecevit döneminde anayasanın 35 maddesi değişti, toplumun çoğu zaman haberi bile olmadı. Bunlar bizim uzlaşma kültürümüzün olduğunu gösteriyor. Siz değişikliği bir partinin mutfağında hazırlarsanız sorun çıkıyor.

"Eşit bir yarış yapılmıyor"

Eşit koşullarda bir yarış yok. Bir sefer evet kampanyasını devlet yönetiyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, valiler, devletin araçları, otobüsleri uçakları, devletin parası ile yürüyen bir evet kampanyası var. Bu kampanyayı eşitleyecek olan bir ve ya 2 televizyon programında bir araya gelip bunu konuşmaktı.

Önemli olan nokta şu, birbirinden bağımsız olarak yapılan propagandaları, bağımsız değil bir arada görüşler tartışılıp artılar eksiler söylenebilir mi. Bunun sağlanması lazım. Hükümet bunu istmiyor. Sayın Cumhurbaşkanı bunu istmiyor. Cesaret edip bu düşünceyi benim önümde savunabilmeliler. Vatandaşımız da otursun karar versin. Oturup uygar insanlar gibi bunu tartışalım.

Gaziantep'te evet' çadırını ziyaret ettiğimde bir vatandaş bana 18 yaşında vekilliğe neden karşısınız diye sordu. Değiliz deyince şaşırdı. Vekillik yapıp ömür boyu askerlikten muaf olacaklar için buna karşıyız.

Milletvekili tabii ki önemli ancak askerlik de en az milletvekilliği kadar değerli ve önemlidir. Askerliği bizim halkımız olgunlaşma süreci olarak görür. O nedenle askerlik hepimiz için bir vatan borcudur. Kutsal bir görev olarak kabul ederiz. Şimdi siz milletvekilliği yapacaksınız ama askere gitmeyeceksi. Neden gitmeyeceksin? Herkesin çocuğu askere gidecek bazılarını çocuğu hem vekil olacak hem askere gitmeyecek. Bu hem şitsiz hem adaletsiz. Bunu söyledikten sonra da hiç bir itiraz gelmedi. O çünkü vekillik yapanın askere gitmeyeceğini hiç düşünmemiş.

Cumhurbaşkanı ile Erdoğan'la televizyonda tartışma programı yapılırsa) Kendime güveniyorum. Kesinlikle ikna ederim. Bu anayasa değişikliğinin ne kadar büyük bir risk olduğunu anlatırım.

Devletin yapısı ve işleyişi ile ilgili yetki parlamentodan alınıyor ve tek adama veriliyor. Bakanların sayısını belirleme yetkisi tamamen 1 kişiye ait. 1 kişi arzu ettiği bakanlığı açacak ve kapatacak. Görev alanlarını 1 kişi belirleyecek. Neden 1 kişiye veriyoruz? Bunu birinin bana izah etmesi lazım. Belki benim bilmediğim, atladığım bir konu olabilir.

15 yıldır iktidardasınız, 15 yıldır tek parti, Arzu edip çıkaramadığınız bir kanun var mı? Bütün bakanlar size ait. Çıkaramadığınız bir kararname var mı? Tek başına iktidardasınız değiştiremediğiniz bir bürokrat var mı? 15 yıldır iktidarda olup eğer parlamentonun yetkilerini tek adama verelim diye bir çabanın içindeyseniz ben onun demokrasi anlayışını sorgulamak zorundayım. 1 kişi parlamentoyu nasıl ayak bağı olarak görebilir.

Son 1 ayda parlamentoda 100'ün üzerinde kanun geçti. Demek ki parlamento görev yapıyor. AB uyum yasaları geldi, hepsi oy birliğiyle geçti.

(Anayasa görüşmelerinde yaşanan tartışmalar) Dünyanın bütün parlamentolarında tartışma olur. Eğer siz anayasa görüşmelerinde konuşmak isteyip de konuşmanız engellenirse  buna tepki göstermek zorundasınız. İç tüzükte süre kısıtlaması yok. Konuşmanıza izin verilmiyorsa ne yapacaksınız? Meclis başkanı da söylüyor, oylar dışarıda kullanılmayacaktır diyor. İktidar partisinin vekilleri kabine girip oy kullanmıyor. Ne yapacaksınız? Kendi Meclis Başkanı uyarıyor, yapmayın diyor. Olduğu takdirde geçersiz sayılır diyor ama kişiler buna uymuyor. Ne yapacaksınız?

Evet çıkarsa ne olur?

(Evet çıkması halinde) Şunu açık ve net ifade edeyim. Devletin bütün baskısına rağmen, iktidarın bütün baskısına rağmen, 'hayır' çıkacak. Tek bir kişiye Türkiye Cumhuriyeti emanet edilemez. Osmanlı bile sadece padişaha emanet edilmemiştir.

Atatürk tek adamlığı hiç aklından geçirmemiştir. Erzurum kongresinde tek adam mı vardı? 23 Nisan 1920'de Meclis açıldığında tek adam mı vardı? Kurtuluş Savaşı'nı tek başına Atatürk mü yönetti? Hayır, Meclis yönetmiştir ve Gazi ünvanı almıştır. Tek adam bizim tarihimizde olmamıştır. Tek adam bugün Suriye'de var. Saddam'ın Irak'ın da vardı.

Bütün bunlara rağmen bizim demokrasimiz Suriye'den, Irak'tan, Katar'dan daha ilerde. Yapılacak değişiklikle makara tersine sarılıyor. Onlara benzeyeceğiz. Suriye anayasasında Cumhurbaşkanı ve başbakan halk adına yürütme yetkisini kullanır diyor. Bizim anayasamızda yapılacak değişiklik.

(Fransa'daki sistem) Yargı bağımsız, güçler ayrılığı ilkesi var. Burada hakimi başkan tayin edecek. Nasıl bağımsız olabilecek? Hakem aynı zamanda bir kulübün üyesiyle o hakem tarafsız olur mu? Bir siyasi partinin genel başkanı bir mahkemeye hakim tayin ederse adalet olmaz.

Mevcut durumu Suriye durumuna uyduruyoruz. Suriye anayasasının aynısını alıyoruz. Suriye'de demokrasi yok diye isyan ediyoruz şimdi Suriye anayasasını kopyalayıp kendi ülkemize getiriyoruz. Esad'dan şikâyet ediyorsan neden Esad'ın anayasasını kendi ülkene getiriyorsun? Bu ülke neden Suriye gibi olsun?

AKP’li seçmenlere çağrı

Sorun şu, bir kişinin 80 milyonun getirdiği parlamentoyu kendi iradesiyle fesih edip etmemesidir. Sorun bir demokrasi sorunudur. Parlamento kendisi seçim kararı alabilir. Sağduyu sahibi olan AK Partililer özellikle onlara sesleniyorum. Sayın Cumhurbaşkanını seviyorsan saygı gösteriyorsanız, Türkiye'yi bir felaketin eşiğine sürüklemeyelim. Her vatandaş ölçüp tartsın.

1924 anayasası görüşülürken Atatürk'e Meclis'i fesih yetkisi verilmek istenir. İki vekil kürsüye çıkar, "bizi buraya Gazi Mustafa Kemal Atatürk değil millet seçip gönderdi. Bizi Meclis'ten başka hiçbir güç fesih edemez" der. Mustafa Kemal Atatürk'e fesih yetkisi verilmez. Hani tek adamdı?

Bunun partilerle, şahıslarla ilgisi yok. Biz ülkemizde demokrasiyi ve halkın iradesini savunmak zorundayız. Bunun üzerinde başka bir gücü tanımlayamayız.

Hiç endişeniz olmasın. Ben bu milletin demokrasiye bağlılığına güveniyorum. Sevgili annelere, siz freni olmayan bir otobüse çocuklarınızı bindirir misiniz? Hayır diyorlar. Onlara şunu söylüyorum Bana dünyanın en güzel şarkısını söylüyorsunuz. Şimdi diyorlar ki Esad'ın anayasasını alacağız, freni olmayan bir otobüse 80 milyonu bindireceğiz.

“Kul hakkı yemek en büyük günahtır”

Mütedeyyin vatandaşlarıma seslenmek istiyorum. Kul hakkı yemek en büyük günahtır. Kul hakkı yiyenden ben hesap soramayacağım, gensoru bile veremeyeceğim. Bir milletvekili kürsüye çıkıp bir bakana sözlü soru bile soramayacak. Niye kaldırıyorsunuz?

Bütün vatandaşlarıma sesleniyorum, demokrasimize sahip çıkın. Hangi partiden olursa olsun.

Cumhurbaşkanı tarafsızdır. Cumhurbaşkanlık makamı hepimizin ortak paydasıdır.

Abdullah Gül örneği

Sorun şurda. Sayın Cumhurbaşkanı seçildikten sonra TBMM kürsüsüne gelir, tarafsızlığı üzerine namusu ve şerefi üzerine and içer. Dolayısıyla tarafsızlığını korur. Örneğin Abdullah Gül, CHP hayır oyu verdi, Sayın Gül tarafsızlığını korudu. Yeri geldi Sayın Gül ile oturduk konuştuk. Cumhurbaşkanı tarafsızlığını korumazsa 80 milyonun Cumhurbaşkanı olmaz. Biz devletin sigortasını korumak istiyoruz.

Karar Türkiye'nin kararı. Bu bir siyasi seçim değil, Türkiye kendi kaderini kendisi belirleyecek. Demokrasiden vaz mı geçeceğiz yoksa demokratik bir parlamenter sistem mi istiyoruz. Kararı halk verecek.

Evet ve hayırı dillendirmekten korkanlar var. O kadar komik şeyler var ki inanın. Evet ilanlarına bakın sanki biz anayasayı tartışmıyoruz, ‘yollar yaptık, köprüler yaptık’. Bunlar yazıyor. Çıkın vatandaşa deyin ki biz şunu getiriyoruz bunun için lütfen evet oyu verin.

Bir kişi hata yaptığında fatura 80 milyona çıkacak. Cumhurbaşkanının danışmanı Mehmet Uçum aynen şunları söylüyor: “Halk kendi devletini kurmak için adım atıyor” Devletimiz yok mu bizim? Sıradan bir kişi söylese neyse, bunu televizyonlardan eksik olmayan, Cumhurbaşkanının başdanışmanı söylüyor.

Seçim barajı

Yüzde 10 seçim barajını Kürtler için getirmişlerdi. Bunları aşmak lazım. Kürtler de bizim vatandaşlarımız değil mi? Saadet Partisi'nin genel başkanını düşünelim. Meclis'e gelip konulursa ne olur? Milli irade diyoruz, yüzde 10'un altındaki iradeyi yok sayıyoruz. Ben buna karşıyım. Onlar yüzde 10 seçim barajını savunuyorlar. Darbeyi, darbecileri ve onların getirdiği sistemi savunuyorlar.

HDP’ye eleştiri

Bütün siyasi partiler teröre karşı çok net tavır takınmaları lazım. HDP iyi bir sınav vermedi. Terörle arasına çok açık ve net mesafe koymak zorundadır. Terör bir insanlık suçudur. Birlikte terörle mücadele edeceğiz. Terörle mücadele konusunda hangi yasa geldi de Meclis'ten geçmedi? Hangisine karşı çıktık?

Hayır verenleri teröristlerle bir tutmak bir cumhurbaşkanına yakışmaz. Ağızdan çıkan laf iyi kontrol edilmezse onun tutsağı olursunuz. PKK'ya karşı çıkmayan mı var? Milyonlarca insan terörü mü destekliyor? Nasıl böyle bir cümle koyabilirsiniz?

Devlet bütün aygıtlarıyla vatandaşın üzerinde baskı kurmuş durumda, Üniversiteler, hukuk fakülteleri, esnaf konuşamıyor. Böyle baskı olur mu?Sempati, empati kurarak bunları konuşabilmeliydik.

15 Temmuz gecesi ne oldu?

22.00 civarında uçağa bindim. 23.00 civarında uçaktan indim. Ertesi gün dış politika stratejik belgesini hazırlayacaktım. Gazeteci arkadaşlara da görüşmemizin saatini duyurmuştuk. Uçakta Hayati Yazıcı ile de yan yanaydık. Okan Bey darbe olduğunu söyleyince inanamadık. İlk tepkimiz "Biz darbeye karşıyız" oldu. Aprondan VIP salonuna girdik. Duyunca hemen Ankara'ya dönmek istedim. Uçaklar kalkmıyor dediler. Sabiha Gökçen'den de uçak uçmuyor dediler. Havaalanında kalacak halimiz yok. Bir yere gideceğiz. Otellere de gidemiyoruz dediler. Nereye kaçacağız? Sayın Başbakan'ı aradım, ulaşamadım. Metin hazırladık televizyonlara gönderdik. Gazetelerin, havuz medyasının internet sayfalarında da var. Benim kaçtığımı söylüyorlar. Nereye kaçtım ki ben? 

 Sürecin gidişatına göre pozisyon almadım.

1 dakika hatta 1 saniye, yarım saniye dahi konuştuğumu ispat etsinler siyaseti bırakırım. İspat edemezlerse onlara ne diyeceğiz? 

Benim 12 dakika konuştuğumu söylüyorlar. 1 saniye bile... Herhangi bir FETÖ üyesiyle 1 saniye görüştüğümü ispat etsinler... Ne söylemek lazım bunlara? Yalancı desen hafif kalır. Tüm deliller elinizde. Benim telefonlarımı dinliyorsunuz. Ben biliyorum zaten. Günün 24 saati dinliyorsunuz. Benim mail adresimi de takip ediyorlar. "

YORUMLAR

  • 0 Yorum