İKİ BÜYÜK TANRI: PARA VE CİNSELLİK.

Para en büyük tanrı Kulları en çok olan!. Ardından gelen cinsellik! İkinci büyük tanrı!.. Her eve lâzım ve her kozada var bu tanrıların putları!...

İKİ BÜYÜK TANRI: PARA VE CİNSELLİK.
18 Mart 2016 - 10:10
Tapınılır sürekli her koza içinde bunlara! Bunlarsız bir koza düşünülemez!.

Bazılarının tüm dünyasını ve vaktini bu alır kozası içinde... Kâh alışveriştedir, kâh bilgisayar başında; ama amaçları hep tapınmaktır tanrılarına!.

Zor gelir; olanaksız gelir Kozanın dışındaki evrenselliği kabullenmek ve kozayı delip hiç olmazsa başını dışarı çıkararak gerçekleri görmek!.

Güneşin asla doğmadığını ve batmadığını... Zorunlu olarak bağımlı bulunduğu dünyanın dönmesi nedeniyle, doğma-batma kavramlarının yaratıldığını...

Avını yerken aslanda; ya da, aynı işi yapan timsahta akan gözyaşlarının acıma duygusundan kaynaklanmadığını ve doğada acıma kavramının bulunmadığını...

Elmanın ağaçtan, yere olan aşkından düşmediğini...

Cinselliğin hormonal dürtüden gayrı bir şey olmadığını...

Sevgiyle beğeninin; sevdiğinde yok olmayla, beğendiğine sahip olma arzusunun bir olmadığını...

Tanrısallık ve kutsallıkların kozadan çıktıktan sonra hiçbir değeri ve varlığı kalmayacağını...

Toplumsal şartlandırmaların genelde, toplumdan yarar sağlamak isteyenlerin, çıkarları doğrultusunda yönlendirmelerden başka bir şey olmadığını...

“İnsan”ın koza ötesi gerçek evreninin bilinç ve bilgi boyutu olduğunu...

Bilgeliğin kula kullukla elde edilemeyeceğini...

Bilgelerin, kendi önlerinde elpençe divan duran mukallitler ordusuna değil; dediklerini anlayıp, gerçekleri farkedip, “insan” olmaya çalışan bilinçli mukallitlere değer verdiğini...

Bireysel ve bedensel çıkarları için yaşayan insansı ve mukallitlerin boyut değiştirdikten sonra kozalarını asla terkedemeyeceklerini...

Bilgenin bilgilerini değerlendirmenin ötesinde, şefaat olmadığını; kimsenin kimseyi kolundan çekerek bir koltuğa oturtamayacağını; ya da cehenneminden çıkartamayacağını; bunlardan kurtulup bir yerlere gelmenin tek yolunun bilgeliği değerlendirmek olduğunu...

Bilgeliği değerlendirmenin, bilgi ezberlemek olmadığını...

Kutsal kurabiyelere ve tanrılara tapınılarak; kozadan çıkılmadan geçirilen bir ömrün, en büyük ve telâfisiz bir zarar olduğunu...

Ancak “insan” olanın, “‪#‎Allah‬” için yaratılmış olup; kurabiye ve rablerden- tanrılardan yüzçevirip yalnızca “Allah”a yönelmenin sadece “insan” olana kolaylaştırılmış olduğunu...

“İnsan” olmayanın, paranın ve cinselliğin kulu olarak kozasıyla birlikte –boyut değiştirse de- ebeden dünyasında yaşamını devam ettirip; bilgelik masallarıyla ömür tüketmekten başka eline geçecek bir şey olmadığını...

Yalan-dolan, dedikodu, hakaret gibi mukallitlerde görülen hayvandan öte davranışların ‪#‎bilgisayar‬ bilgeliğiyle eşleşebilmesine rağmen; gerçek bilgelik yaşamıyla hiçbir ilgisi olmadığını...

Siyasî veya dinî veya kültürel otorite kavramının, yaratılmış kutsallık olup; kurabiyelikten öteye geçmediğini...

Bilgiyle “ölmeden evvel ölüp” bilgeliğe doğmayanın, koza dışı evrensellikte yeralamayacağını!...

Bilgeliğin bir yaşam tarzı olup; bilgisayar-bilgeliğiyle karıştırılmaması gerektiğini...

“Ehlullah” diye tanımlanan geçmişteki bilgelerin anlattıklarının, nasıl tanrısallık, kutsallık amacına dönük kullanılıp kurabiye yapıldıklarını...

Ve daha bir nice toplumsal ve bireysel kurabiyenin, yendikten sonra hiçbir değeri kalmayacağını; “insan” olmayana ya da mukallite anlatabilmek, çok zordur; diye duymuştum.

Sürç-i lisân ettiysek, bağışlana... Garipliğimize verile..

AHMED HULUSİ...

YORUMLAR

  • 0 Yorum