Kalpleri Barzani ile çarpan çok kişi var

Köşe yazarlarının gündeminde Peşmerge başı Barzani'nin 25 Eylül'de Irak'ın kuzeyinde düzenleyeceği sözde 'Kürdistan' referandum vardı. İşte günün öne çıkan yazıları:

Kalpleri Barzani ile çarpan çok kişi var
18 Eylül 2017 - 12:58
Süleyman Soylu fotoğrafı ile Ogün Samast fotoğrafı mukayese edilebilir mi? / Ahmet Hakan / Hürriyet

ŞEYTANIN GÖR DEDİĞİ ÜÇ ŞEY

- BİR: AK Parti’nin Güneydoğu teşkilatlarında kalpleri Barzani ile çarpan çok kişi var. Dilleri sussa da kalpleri “Barzani” diye çarpan bu teşkilatlar, AK Parti açısından bir sorun teşkil eder mi, etmez mi? Çok merak ediyorum.

- İKİ: “Meral Akşener iktidarı zorlamaz... Zorlayacak olsaydı hapse atarlardı” diyor bazıları... Oysa hakikat şu: Böyle bir tedbir için çok ama çok geç kalındı, bu saatten sonra bu türden bir hamle, beklenin tam tersi sonuçlar doğurur.

- ÜÇ: Karadeniz’de esen fındık isyanını dindirmek için Tarım Bakanlığı atağa kalkmış durumda... “Acele etmeyin, fındığınızı alacağız” falan diyorlar. Çok geç kalmış bir atak bu... Geç kaldığı için de isyanı tam olarak dindiremiyor.

Bakan kaldı, sistem gitti / Mehmet Tezkan / Milliyet

Türkiye’de üç konuda bilgili olmak için çok çaba gerekmiyor..

Uzman demiyorum..

Uzman gibi  diyeyim..

Birincisi terör..   PKK terörüyle başladık, DHKP-C, IŞİD falan derken  terörün her yüzünü gördük.. 35 yıldır terörle iç içe yaşıyoruz..

Her versiyonunu biliyoruz.. Her türüne yüzlerce kayıp verdik..

İkincisi; darbe..  27 Mayıs, 1962 ,1963 ayaklanması, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 15 Temmuzderken her çeşidi sahneye konuldu.. Her çeşidi denendi.. Darbecileri gözünden tanır hale geldik..

Üçüncüsü eğitim..  Daha doğrusu sınav sistemi..  2002’den sonra o kadar çok değişti ki, o kadar sık değişti ki, çocuk yetiştiren herkes her türünü gördü.. Bakanlık koltuğuna oturan politikacı sisteme bi parmak attı..  Çocukları kobay olarak kullandı.. Hem de bir öncekini suçlayarak.. Hepsi aynı partinin üyesiydi ama!..

Çocukların 1.5 saatte kaderlerinin belirlenmesi doğru değildir denildi.. Üç yıla yayıldı.. Okul notları da hesaba katıldı.. Yabancı okullar itiraz etti.. Torpil olur, notlar hormonlu olur  diye kabul etmediler.. Bakanlık ısrar edemedi..

O bakan gitti.. Başka bakan geldi..

Çocuklar dershanelerin esiri oldu, eğitim okul dışına kaydı diyerek sınavı bir yıla indirdi..

O bakan  da gitti yeni bakan geldi..

O da TEOG dedikleri iki döneme yayılan ara sınav  sistemini getirdi.. Methiyeler düzüldü.. işte budur, oldu bu iş dendi..

O bakan  da gitti, başka bir bakan geldi.. Yeni bakan sistemle oynamaya fırsat  bulamadan!..  Aslında  oynamaya niyet etmişti ..  Sınav da ucu açık sorular da sorulacağı açıklanmıştı ki..

Cumhurbaşkanı hamle yaptı.. Bir gece  ( televizyon yayınında ) böyle sistem olmaz, çocuklar dershaneye mahkum oluyor, kaldırın dedi..

ABD’ye giderken de kaldırıldığını açıkladı..

Bu kez bakan kaldı, sistem değişti..

Eee ne olacak?

Dershane üzerinden yarış bitecek mi?

Hayır..  Özel dersler, merdiven altı dershaneler sürecek.. Çünkü iyi okulların sayısı az,  talep fazla.. Şu olacak.. TEOG’a girmek zorunluydu.. Şimdi isteyen Anadolu lisesi, fen lisesi , yabancı okullar, özel okullar sınavlarına girecek..

Yarışan öğrenci sayısı azalacak.. Aslında azalmayacak; zaten gerçekten yarışanlar yine yarışacak.. Yarışa katılmak zorunda olanlar çekilecek..

Cumhurbaşkanı her okul kendi sınavını kendi yapsın  dedi.. Öğrenciler sınavdan sınava mı koşturacak.. Yoksa özel okullar ayrı, Anadolu liseleri ayrı, fen liseleri birleşip ortak sınav mı yapacak; belli değil..

Milli Eğitim Bakanı bilmiyor.. Bakanlığın bürokratları da bilmiyor..

Eğitimciler de bilmiyor..

Şimdilik kimse bilmiyor.. Çünkü karar taze, karar ani..

Sonuçta olacak olan şu.. Kazanan istediği okula gidecek.. Kazanmayan, yarışa girecek maddi gücü olmayan ilçesindeki en yakın okula gidecek..

O okul da büyük ihtimalle imam hatip lisesi olacak..

Şu notu da düşeyim; imam hatiplere karşı değilim ama her köşe başında olmasına karşıyım.. Normal liselerin yerine ikame edilme çabasına karşıyım.. Bazı ilçelerde öğrencilere seçenek bırakılmamasına karşıyım..

Uçaktaki iliştirilmiş gazeteciler bir kereliğine gazetecilik / Can Ataklı / Korkusuz

BUNU YAZMAK GEREK

CHP terörü 4 yılda bitirir mi bilemem ama AKP 15 yılda bitiremedi Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı geçen hafta “Bana 4 yıl iktidar verin, terör sorununu çözerim” dedi. Elbette iddialı bir söz. Ancak iktidar nedense bu sözlere çok öfkelendi. Tabii öfkenin ilk kaynağı her zamanki gibi saraydı. AKP Genel Başkanı Erdoğan “Kimsin sen ya” dedikten sonra “Nasıl bitiriyormuşsun terörü?” diye sordu. Erdoğan kendilerinin terörle ne kadar uğraştığını anlattıktan sonra “Kılıçdaroğlu'nun bunu asla başaramayacağını” söyledi. Kılıçdaroğlu iktidara gelirse terörü 4 yılda bitirebilir mi, bunu bilemem. Buna karşı bildiğim bir şey var. AKP tam 15 yıldır iktidarda ve terörü bitiremedi. Hatta bitiremediği gibi terör çok daha güçlü bir biçimde devletin karşısına dikildi. İktidar da terörle mücadeleyi bir kenara bıraktı “terörist öldürerek” sonuç almaya çalışıyor. Vatandaşı da “Bakın ne kadar çok terörist öldürüyoruz” diye böbürlenerek yanıltmaya çalışıyor. 

‘Kim ne kadar AK Partili’ / Mehmet Ocaktan / Karar

İlkesel olarak esas itiraz edilmesi gereken, bazılarının kendi kimliğini gizleyerek, dahası sanki ezelden beri AK Partiliymiş gibi yaparak bu partiye nizamat vermeye kalkmasıdır.

İşin en dramatik tarafı da, bir ateistin kimin ne kadar AK Partili olup olmadığını, kimin ihanet içinde olduğunu belirleme noktasında kendisini yetkili bir makam olarak görmesidir.

Maalesef şu ana kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan dışında, her fırsatta kaçak et kesimi yapan bu yasa dışı unsurlara karşı AK Parti kurumsal olarak toplumun yüreğini ferahlatacak bir tavır ortaya koyamamıştır. Eğer kararlı bir duruş gösterilebilmiş olsaydı, bu kaçak raconcular ortalıkta bu kadar rahatlıkla ellerini-kollarını sallayarak dolaşamazlardı.

AKP, Zarrab’ı bir de İran’dan sorsun / Zeynep Gürcanlı / Sözcü

ABD'de görülen Reza Zarrab davasına eski Bakan Zafer Çağlayan'ın da dahil olması üzerine, AKP'den açıklama üzerine açıklama geldi. Ancak hangi açıklamayı yaparlarsa yapsınlar iki soruyu yanıtlayamadılar. – Sorulardan ilki, İran'ın durumuyla ilgili; Zafer Çağlayan hakkında ABD'de verilen yakalama kararı konusunda, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, AKP'lilerin açıklamalarının hepsi birbirinin benzeri oldu; “ABD'nin İran'a yaptırımı Türkiye'yi doğrudan bağlamaz; Türkiye kendi çıkarına bakar…” Buraya kadar iyi. ABD konusunu anladık. Ama ya İran? ABD'de Zarrab davasının konusu olan ticari işlemler doğrudan İran'ı ilgilendiriyor. Ve İran ne yapıyor? Zarrab'ın ortağı Babek Zencani'yi yargılıyor. Eğer AKP hükümetinin İran'a Zarrab üzerinden yaptığı tüm o ticari işlemler, AKP'lilerin dediği gibi “normal ticaret” olsaydı, İran Zarrab'ın ortağının peşine düşer miydi? Bir de tabi Zencani'nin İran'daki mahkemede söyledikleri var; Zencani mahkemede, “Zarrab aracılığıyla Türkiye'de 8.5 milyar dolar rüşvet dağıttığını” iddia etti. ABD ve İran gibi birbirine düşman iki ayrı ülkede, aynı konuda iki ayrı dava görülüyor. Ve işe bakın ki, her ikisinde de aynı iddialar gündeme geliyor. “İran'la yapılan ticari işlemler Türkiye'nin çıkarları için yapıldı” diyen AKP'lilerin, “Peki madem ABD komplo peşinde, İran niye Zencani'yi yargılayıp suçlu buldu?” sorusunu yanıtlaması gerekiyor. – AKP'lilerin yanıtlaması gereken ikinci soru ise, 17-25 Aralık operasyonlarına adı karışan hükümet üyelerinin “neden” kabine dışı bırakıldıkları. Mesela Zafer Çağlayan; bakanlık görev süresi boyunca sadece Türkiye'nin çıkarı için çalıştıysa, neden hükümet dışı kaldı? Daha da ilerisi, neden bir daha vekil bile yapılmadı? Neden diğer üç bakanın üçü de, tıpkı Çağlayan gibi parlamento dışındalar? Bu sorular tatmin edici şekilde yanıtlanmadan, ABD'deki ve İran'daki iddialar 15 yıldır Türkiye'yi yöneten AKP'nin üzerine iyice yapışır, bir daha da çıkmaz… AKP hükümetine düşen, önce Türkiye kamuoyunu, ardından da uluslararası camiayı, ABD'de ve İran'da gündeme gelen tüm iddiaların “yanlış” olduğu konusunda ikna etmektir. Sadece “Milli çıkarlar”, “Türkiye'nin iyilği” gibi yuvarlak laflar, milliyetçi tonda hamasi nutuklar yetmez. 

S-400’ler ve Batı ile ‘cepheleşme’... / Orhan Bursalı / Cumhuriyet

Saflar kısa sürede değişti 

Aradan çok kısa bir süre geçti, Batı savunma sistemlerini geri çekti, Türkiye kendi savunma sistemini kurmak için Batı ülkeleriyle ve Çin ile girişimlerde bulundu ve Ortadoğu’nun güçlü oyuncusu Rusya’dan bu füze savunma sistemini almaya karar verdi. Stratejik bir karar. İş, büyük ölçüde bitmişe benziyor. 

ABD şüphesiz ki karşı çıkacak ve bu sistemin NATO savunmasına entegre olamayacağını vurgulayacaktı. 

Tabii ki! Çünkü Ortadoğu’da politik cepheler değişti. ABD’nin bölgedeki politikasıyla Türkiye’nin politikası uyuşmuyor. ABD, IŞİD’e karşı savaşı, PKK güdümlü Kürt güçleriyle sürdürüyor. Bu savaşta esas amaç, IŞİD’i ortadan kaldırmaktan çok, PKK ve yandaşı güçleri Suriye içinde özerk, ordu biçiminde örgütlenmiş güçlü bir yapıya kavuşturmak. IŞİD ise bu amaca yönelik sadece (meşru) bir araç.

ABD’nin Suriye’yi kesin parçalama politikasının bir parçasıdır.

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum