Köşe yazarlarının bugünkü yazıları

Köşe yazarlarının bugünkü yazılarında laiklik tartışmaları, MHP içindeki genel başkanlık yarışı, Kilis'e düşen roketler vardı...

Köşe yazarlarının bugünkü yazıları
29 Nisan 2016 - 10:25
Karanlıktan kurtulmanın reçetesi!.. / Ümit Zileli / Korkusuz

Biz söyledik, yazdık, hem de defalarca, olmadı…

Kendi örgütleri söylemeye çalıştı, kapılarına kilit vuruldu, olmadı… Parti içinden muhalifler çıktı “felakete gidiyoruz, baraj altında kalacağız” diye haykırıp, genel başkanlığa aday oldu, haklarında soruşturma açılıp “Paralelci” olmakla suçlandılar, yine olmadı!..

-Koltuğa yapışmış Devlet Bey ve şürekası, parti tüzüğüne sarılıp, “gitmem” diye tutturdu!..

Genel Başkan Yardımcısı Ümit Özdağ, “bu kadar da olmaz” dedi, istifa etti, başkanlığa aday oldu, Kırşehir’de kendi partisinin il binasına giremedi!.. Meral Akşener, ipe sapa gelmez, olmadık iftiralarla, bel altı vuruşlarla harcanmak istendi, sonunda televizyonda söylediği bir cümle, affınıza sığınarak söylemeliyim “millete k.çından algılatmaya” çalışılarak, “Genel Başkana hakaret, terbiyesizlik” palavrasıyla partiden atma mekanizması devreye sokuldu… 

Halbuki her şey gün gibi ortadaydı, Devlet Bey’in liderliğinde MHP, son sürat baraj altına doğru gidiyordu… Buna karşın mahkeme kararına rağmen Devlet Bey ve adamları, 

“Kurultay yapılmayacak” diyebiliyorlardı!.. Soru şu:

-Mahkeme kararına karşı çıkma cüreti nereden geliyordu?.

Anayasanın malum şahıs ve iktidar odaklarınca sayısız kere delindiği, apaçık suç işlenen bir ortamda “yok hükmünde” bir soru ne yazık ki! Devlet Bey’in, Saray’a 90’lık paslar gönderdiği, destek vaatlerinde bulunduğu süreçte, doğal olarak, Cumhurbaşkanlığında bu yönetimi desteklemek için bir “yuvarlak masa” kurulduğu dedikoduları da ayyuka çıkıverdi!.. Peki neden?

-Çok basit; eğer MHP’de yönetim değişirse iktidara güle güle diyorlar da ondan!..



Karanlık iktidar böyle çöker!..

Sonar araştırma şirketinin son anketi bu durumu son derece çarpıcı bir şekilde ortaya koydu!..

Şayet bugünkü tabloyla seçime gidildiği takdirde, partilerin oy oranları şu şekilde sıralanıyor:

-AKP yüzde 48.77, CHP yüzde 25.60, MHP yüzde 10.80, HDP yüzde 9.72

Bu sonuçlara göre AKP küçük bir düşüşle yine tek başına iktidar, CHP yerinde saymaya devam, MHP kıl payı baraj üstü, HDP ise baraj altında görünüyor… İktidarı sonsuz mutluluğa gark edecek bir tablo bu!.. Saray başta olmak üzere, MHP’nin yönetiminin değişmesini isteyecek bir “iktidar kulu” olabilir mi acaba!..

Ancaaak, MHP’de yönetim değişirse tablo tepetaklak oluyor; AKP iktidardan düşüyor, MHP yüzde 23’e tırmanarak ana muhalefet partisi oluyor. CHP üçüncülüğe geriliyor ve HDP barajı kıl payı da olsa aşıyor!.. İşte oy tablosu:

-AKP yüzde 41.82, MHP yüzde 22.38, CHP yüzde 22.31, HDP yüzde 10.20

Şimdi anladınız mı yanaşma medyanın Bahçeli sevdasını, diğer adayları yerin dibine sokacak haberler servis etmesini, “Paralelci” suçlamalarının havalarda uçuşmasını, Saray’da “yuvarlak masa” kuruldu iddialarının altında yatan panik duygusunu!..

Önümüzdeki günlerde MHP’de, iktidar desteği ile çok garip, çok vahim, çok tartışılacak görüntülere tanık olabileceğimizi de eklemem gerekiyor!.. Ancak bu tablodan en çok ders çıkarması gereken siyasi parti de CHP’nin ta kendisi… Nereden gelip, hangi yöne doğru devrildiklerini bu tablo göstermiyorsa ne gösterecektir, söyler misiniz acaba?!.

-CHP’de de değişim kaçınılmazdır!..



***



Kilis / Yılmaz Özdil / Sözcü



Ankara’ya yağmur yağdı, Melih Gökçek vatandaşa tavsiyede bulundu, “sele uykuda yakalanmayın, üst kat komşunuzda kalın” dedi.

*

İstanbul’a yağmur yağdı, 21 kişi boğuldu, asrın liderimiz “derenin intikamı” dedi. Kadir Topbaş daha bilimsel bi izahatta bulundu, “sprey gazları ozonu deliyor, buzullar eriyor, bu yağışlar ondan” dedi.

*

Yandaş müteahhitin inşaatında asansör çakıldı, 10 işçi can verdi, Ahmet Kiziroğlu “şehit hükmündedirler” dedi.

*

Ankara’da belediye otobüsü durağa daldı, 12 insanımız hayatını kaybetti, sağlık bakanımız “fren boşalması” dedi.

*

Hızlı trende 41 vatandaşımız sizlere ömür… TCDD genel müdürü “belediye otobüsüymüş gibi düşünün, yol belediyenin, otobüs belediyenin, şoför belediyenin, otobüs kaza yapınca hangi belediye başkanının istifasını istediniz de, şimdi benim istifamı istiyorsunuz” dedi. TCDD genel müdür vekili “her şey Allah’tan” dedi. Akp milletvekili “kem gözlerin nazarı” dedi. Ulaştırma bakanımız “her sene karayollarında beş bin kişi ölüyor” dedi. Asrın liderimiz “bu bölgede 1950’den beri kaza oluyor” dedi.

*

Köprüdeki tamirat İstanbul trafiğini felç etti, karayolları genel müdürümüz çözüm önerisinde bulundu, “tatil imkanı olanlar İstanbul’u terkederse, İstanbullular rahat eder” dedi.

*

Soma’da 301 madencimiz katledildi, sorumluluk kime ait diye soruldu, asrın liderimiz cevapladı, “İngiltere’de 1862’de madende göçük oldu, 204 kişi öldü, Fransa’ya geliyorum, 1906’da dünya tarihinin en ölümlü ikinci kazası oldu, Japonya’ya bakıyoruz, 1914’te 687 ölü, gaz ve kömür karışmasının neden olduğu sanılıyor, değerli arkadaşlar Çin’de metan gazı patlaması oluyor, Hindistan’da metan gazı alev alıyor, bakın Amerika, teknolojisiyle her şeyiyle, 1907’de 361 ölü var, bunlar olağan şeylerdir, fıtratında var.”

*

Memleketi keneler sardı, Kırım Kongo kanamalı ateşinden ölen ölene.. Sağlık bakanımız “pantolon paçalarını çoraba sokun” dedi.

*

Söndürmeyi beceremediler, Antalya Manavgat bir hafta yandı kardeşim… Orman genel müdür yardımcımız “tek iyi tarafı ormanlarda kene kalmadı” dedi.

*

Afrika uçuşlarında yeterli önlem alınmadığı için Ebola virüsünün Türkiye’ye bulaştığı iddia edildi, THY genel müdürü yüreğimize su serpti, “Ebola aslında göründüğü kadar kötü bir şey değil, Allah göstermesin bulaşınca öldürüyor” dedi.

*

İstanbullular doğalgaz faturalarından şikayet etti, Kadir Topbaş “az yakın, iki kazak giyin” dedi.

*

Pirinç zamlandı, tarım bakanımız “bulgur yiyin” dedi. Peki kırmızı et fiyatları niye zamlandı diye sordular… “Vatandaşın refahı arttı, refahı arttığı için vatandaş bol bol koyun eti, inek eti yiyor, bol bol et yenince, etin fiyatı yükseliyor” dedi.

*

Maliye bakanımıza “işsizlik niye artıyor” diye sordular, “aslında artmıyor, sadece daha çok iş arandığı dönemlerde artıyor” dedi.

*

Nükleer santral patlarsa ne olacak diye sordular, asrın liderimiz “ha nükleer santral kurmuşsun, ha evine mutfak tüpü bağlatmışsın, riski aynı” dedi. Enerji bakanımız “ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, bekarların ölüm oranı daha yüksek, bekarlık nükleer santralden daha tehlikeli” dedi.

*

Cephanelik patladı, 25 şehit verdik, orman bakanımız “Hindistan’da Pakistan’da olur böyle şeyler” dedi.

*

İlkokullarda süt dağıttılar, onbinlerce çocuk hastanelik oldu. Milli eğitim bakanımız “zehirlenme değil, süte karşı hassasiyet” dedi. Bülent Arınç “çocuklar aşırı dozdan rahatsızlanmış olabilir” dedi. Diyarbakır valisi “sütten değil, psikolojik” dedi. Sivas valisi “zehirlenme değil, süt biraz bozuk” dedi. Konya valisi “zehirlenmediler, etkilendiler” dedi. Edirne valisi “açlıktan mideleri bulanmıştır” dedi.

*

Vergilere zam yapıldı. Maliye bakanımız “zam değil, güncelleme” dedi.

*

Emeklilerin PTT’deki maaş kuyrukları çileye döndü. PTT genel müdürümüz “maaş kuyrukları emeklilerimiz için sosyal aktivite, kendi yaşıtlarını görüyorlar, kuyrukta sohbet ediyorlar” dedi.

*

Ankara’da su sıkıntısı başladı. Melih Gökçek “Ankaralılar tatile çıksın, annelerini babalarını ziyaret etsinler, biraz rahatlarız” dedi.

*

Deprem oldu, Van Erciş yerlebir oldu, arama kurtarmada yetersiz kalındı, insanlarımız enkaz altında bağıra bağıra can verdi. Yabancı ülkelerden gelen kurtarma ekiplerini niye kabul etmedik diye sordular. Beşir Atalay “kendi potansiyelimizi görmek istedik” dedi.

*

İş kazalarında, işçi ölümlerinde dünya rekoru kırdık. Ekonomi bakanımız “iş kazaları medeniyet göstergesidir” dedi.

*

Canlı bombaları niye yakalayamıyorsunuz diye sordular. Ahmet Kiziroğlu “hepsinin tek tek isim listesi elimizde ama, eylem yapmadan tutuklayamayız, Türkiye sebepsiz yere insanların tutuklanabileceği bir ülke değil” dedi.

*

Kilis’te 18 kişi öldü. Kilis valisi “bu roketlerin buraya düşüyor olması eleştiriliyor, tabii ki düşecek, havada mı kalacak, yerçekimi var” dedi.

*

Laik miyiz, tartışılıyor ama…

Layık olduğumuz kesin!



***

 

Erdoğan son noktayı koydu ama dağılmıyoruz. Neden? / Ahmet Hakan / Hürriyet

CUMHURBAŞKANI Erdoğan, son noktayı koydu.

İsmail Kahraman’ın laiklik karşıtı çıkışına itiraz etti... Laikliğin öneminin altını hem de kalın biçimde çizdi.

Anayasada İslam’a özel vurgu önerisine karşı çıktı... En net şekilde “Bunların hepsi boş şeyler” dedi.

Normalde “Harç bitti, yapı paydos” dememiz, tartışmaya son vermemiz ve dağılmamız lazım değil mi?

Ama dağılmıyoruz.

Neden?

ŞU dört nedenden dolayı galiba:

BİR: Biz milletçe laiklik tartışması yapmaya bayılıyoruz. Çok seviyoruz bu tartışmayı çok.

İKİ: Paranoyak olmamamızın takip edilmediğimiz anlamına gelmediğinin farkındayız. Hem de çok acayip bir şekilde.

ÜÇ: İsmail Kahraman Beyefendi’nin Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a ve AK Parti’ye rağmen kendi başına bir görüş açıklama ihtimalini pek zayıf buluyoruz.

DÖRT: Öyle şerbetlenmişiz ki alengirli işler çevrilmesine... “Bunlar yine bir iş çeviriyorlar galiba” diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz.

 

***



Kaseti izlerken! / Melih Aşık / Milliyet

Deniz Baykal, CNN Türk’teki Tarafsız Bölge Programı’nda CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa etmesine yol açan kasetle ilgili soruyu yanıtlarken iki isim verdi:

- Konuyu aydınlatacak iki isim vardır; biri Başbakan, diğeri Kemal Kılıçdaroğlu, dedi...

Neden Kemal Kılıçdaroğlu? Baykal yanıt verdi:

- Çünkü o, Başbakan’ın o kaseti seyrederken görüntüsünü izlediğini söyledi...

Doğrudur. Kılıçdaroğlu 2014 yılında Kanaltürk’te Tarık Toros’un sorularını cevaplarken dönemin Başbakan’ı Erdoğan’ı şöyle suçlamıştı:

“İnsanda biraz ahlak olur. Ben gözlerimle gördüm, Erdoğan’ın gözlüğünü takıp o kasetleri izlediğini gözlerimle gördüm. Bir değil, birden fazla kaseti izlediğini gördüm. Dizüstü bilgisayarda o görüntüler Erdoğan’a izlettiriliyor, konuşuluyor. İzletenler aynı zamanda Erdoğan’ı da görüntüye alıyorlar.”

Kılıçdaroğlu, o programda bunları neden daha önce açıklamadığı sorusunu da:

“Elimde kayıt yok, kayıt verilmediği için bunu açıklamadım ama o kayıttan alınan bir fotoğraf internet sitelerine düştü. O nedenle ben açıkladım şimdi” şeklinde yanıtladı.

Peki bu görüntüleri Kemal Kılıçdaroğlu’na kim getirdi? Getirenler nereden elde etmişti? Kılıçdaroğlu’na görüntülerle ilgili ne gibi ek bilgiler verdiler? Kemal Bey bu bilgileri savcılığa aktararak olayın aydınlatılmasına katkı yapabilir. Neden yapmıyor?

 

***



Belli ki bir sorun var ama / Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet

CUMHURBAŞKANI ile Başbakan arasında bir "kara kedi" mi var?

Havuz medyasında, Cumhurbaşkanı’na yakın gazeteciler alenen “Başbakan Ahmet Davutoğlu ile işlerin yürümediğini” filan söylüyorlar.

Başbakan da bunları “AKP’yi medya aracılığıyla dizayn etme çabası” ile suçluyor.

Ben, Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı’nın arzusu hilafına bir işe girişeceğini hiç düşünmedim.

Çünkü siyasi olarak Davutoğlu’nun gücü, Cumhurbaşkanı ile kıyaslanabilecek durumda değil.

O da tecrübeli bir akademisyen olarak bunu değerlendirebilecek durumdadır diye düşünüyorum.

Ama yine de öyle görünüyor ki “bir şeyler” olup bitiyor.

Mesela Cumhurbaşkanı, Hırvatistan’da şunu söyledi: “Başbakanlığım döneminde Schengen’in Ekim 2016’da uygulamaya gireceği açıklandı. 4 ay öne çekmenin kazanım gibi sunulmasını anlayamıyorum. Küçük şeylerin, büyük kazanım gibi sunulmasına üzülüyorum.”

Cumhurbaşkanı’nı üzüntülere gark eden bu konunun sahibi Başbakan Ahmet Davutoğlu’ndan başkası değil.

Mesela Davutoğlu’nun, Merkel’in Türkiye gezisi sırasında şu sözleri söylemesinin üzerinden daha bir hafta bile geçmedi:

“En önemli husus Geri Kabul Anlaşması’nın devreye girmesiyle birlikte vize muafiyetinin de haziran ayında devreye girmesidir.”

Cumhurbaşkanı’na göre “küçük şey”, Başbakan’a göre “en önemli husus” olmuş durumda.

Bu “iki başlılık” görüntüsünü başkanlık sistemi tartışmalarına malzeme olsun diye özellikle mi yapıyorlar, yoksa gerçekten aralarında böyle temel konularda bir anlaşmazlık mı var, bilemiyorum.

Ama şuna da dikkatinizi çekmek isterim.

Başbakan’ın “tam başkanlığı benimsiyorum dersem kendimi inkâr etmiş olurum” sözleri Cumhurbaşkanı’na soruldu, o da şöyle yanıtladı:

“Onu bana değil, Ahmet Bey’e sormanız lazım.”

Bu yanıtın kendisi bile Cumhurbaşkanı’nın bir kırgınlığını ifade ediyor olmalı.

Öyle görünüyor ki bir şeyler var ama belli ki tam adını koymamız için bir süre daha beklememiz gerekecek.

 

***



İKTİDARIN İŞİNE NE GELİYORSA!. / Mehmet Tezcan / Milliyet

Dokunulmazlık maratonu hır gürle başladı..

Hır gürle sürecek. 

İktidar partisi 312 imzalı anayasa değişikliği teklifi verdi.. Anayasa’da geçici değişiklikle dokunulmazlıklar bir kereye mahsus, toplu halde kaldırılacak..

Fezlekesi olanlara dokunulacak..

Bundan sonra fezlekesi olacaklara dokunulmayacak..

Sakat bi durum..

***

Zaten iktidar partisinin bulduğu yöntem Anayasa’ya aykırı..

Dokunulmazlık ya tümden kalkar.. 

Ya kalkmaz..

Toplu kaldırılma, bir kerelik kaldırma diye bi anlayış olmaz...

Olmamalı..

***

Anayasa değişirse 135 milletvekilinin dokunulmazlığı kalkacak.. 49’u HDP’li..

Zaten dokunulmazlıklar da bu 49 vekil için kalkacak..

AKP’li, MHP’li, CHP’li vekillere de piyango çıkar mı?

Bilemem..

Bildiğim şu.. Yöntem yanlış, sakıncalı.. 

***

Deniz Baykal yılların deneyimiyle tehlikeyi sezdi.. Neden sakıncalı olduğunu Ertuğrul Özkök’e şöyle anlattı: 

‘Anayasa’yı uygulayarak çözebileceğiniz bir konuyu, Anayasa’nın o maddesini bir süreliğine askıya alıp istediğinizi yapmak, sonra tekrar o maddeyi yerine koymak isteniyor. Yani demonte edilebilir bir hukuk, demonte edilebilir bir anayasa aranıyor. Hukuk ve anayasa süreklilik ve genellilik ister. ‘Bazen öyle, bazen böyle’ anlayışı yönetimde belki olabilir de hukukta anayasa da olmaz, olmamalı. Kaygı verici olan dokunulmazlıklarının kaldırılması değil, bunu Anayasa’yı tahrip ederek gerçekleştirmektir.’

***

İktidar demonte yöntemini ilk kez uygulamıyor.. Daha önce de yaptı.. Hukukla oynadı.. 

Hemen örnek vereyim..

Tutukluluk için makul şüphe aranıyordu.. İktidar partisi 17 Aralık soruşturmasıyla kendine yönelik tehdit görünce yasayı değiştirdi..

Makul şüphe kuvvetli şüphe yapıldı.. Tutuklama zorlaştırıldı..

İktidar için tehlike ortadan kalkınca yasa değiştirildi, yeniden makul şüpheye dönüldü..

***

Bi demonte örneği daha vereyim.. 

Dava dosyalarına gizlilik kararı konulunca, içinde ne olduğunu kimse göremiyordu.. Savunma hangi belgeyle suçlandığını bilmeden savunma yapmak zorunda kalıyordu.. 

Oklar iktidar partisine yakın kişilere dönünce yasa değiştirildi, gizlilik kaldırıldı.. Avukatlar dosyanın içini gördü..

İktidar için tehlike ortadan kalkınca yasa yeniden değişti, ‘gizlilik’ haline dönüldü..

***

İktidarın işine ne geliyorsa; bazen öyle bazen böyle!..

Bazen dokun, bazen dokunma!..   

 

***

 

Türkiye korku ülkesi oldu!.. / Mehmet Türker / Sözcü

Türkiye o hale geldi ki boşanmak isteyen adam karısını “Tayyip Erdoğan’a hakaret etti” diye şikayet etti…

İstanbul’da kendisini döven nişanlısını şikayet eden kadın, adamın “Cumhurbaşkanı’na hakaret etti, onun için ittim” demesi üzerine gözaltına alındı…

İki karakol gezdirilip akşama kadar gözaltında tutulan ve aynı zamanda Belçika vatandaşı olan Hülya B. polis tarafından “Cumhurbaşkanı’na hakaret çok ağır bir suçtur, tutuklanabilirsin” diye uyarılması üzerine ertesi gün apar topar ilk uçakla Belçika’ya döndü…

Kadın nişanlısından dayak yemiş, mağdur durumda, ama işin seyrini öyle değiştiriyorlar ki korkudan kendini yurt dışına atıyor, yediği dayak ve gözaltında alınmak da yanına kar kalıyor!..

* * *

Bunlar artık Türkiye’de hayatın olağan akışı haline geldi, abartı değil!.. 

Alacak-verecek kavgalarında, kavşakta yol verme kavgasında bile insanların, karşısındakini “Cumhurbaşkanı’na hakaret etti” diye şikayet ettiğini düşünürsek suçluyken güçlü çıkmanın en basit formülü bu oldu!… 

Sadrazam Davutoğlu Ahmet, “Kimse Türkiye’de fikir özgürlüğü problemi olduğunu iddia edemez” derken;

Aydınlar bildirisine imza atan akademisyenlerden Baskın Oran’ın kendilerine yönelik hakaretleri hakkında suç duyurusu yaptığı Recep Bey’in “fikir özgürlüğü” diye savunma yapması, Türkiye’deki demokrasiyi mizah malzemesi haline getiriyor!..

Ve bu mizah, Türkiye’nin demokrasiden uzak bir korku ülkesi olduğunu dünyaya ilan ediyor!..



***



AK Parti'de ne kavgası pişiriliyor? / Akif Beki / Hürriyet

Günübirlik laiklik krizimizin gölgesinde kaldı. Meclis Başkanı boş bulunup, biraz da hızını alamayıp iktidarla muhalefeti kol kola laiklik nöbetine kaldırmasa çarşı-pazar karışırdı.

Başbakan Davutoğlu’nun grup konuşmasındaki bir gürleme, o hengâmede dikkatlerden kaçtı, toz bile kaldırmadı.

Oysa meydan okuyan, rest çeken, tonu oldukça sert bir gürlemeydi.

Ardı arkası kesilmeyen vurkaç tarzındaki medya tacizleri canına tak edince pençelerini çıkardı, diş gösterdi Hoca.

Bir ‘yettiniz artık’ konuşmasıydı, araya gitti.

Saman alevi gibi parlayıp sönen laiklik tartışmasının hasar tespit raporunu çıkaracaksam, en başa bu zayiatı yazarım.

Komşumun olaya dahil olmasından şikâyet ediyor değilim. Ancak sitkom malzemesinden fazlası var ortada.

Ne demişti Davutoğlu, tamamını hatırlayalım:

“Kirli hesapların, siyasi mühendisliklerin taşeronu, aparatı olmayı kendilerine vazife biliyorlar. Bu aziz davaya medya üzerinden hiza verilebileceğini zannediyorlar. 

Arkadaşlar, geçti o günler. 

Cumhurbaşkanımızın, bu kürsüden bu marazi tiplere verdiği cevabı, ‘Biz manşetlerle çarpışarak, savaşarak geldik’ dediği günleri unutmadık. 

Kimse, basın üzerinden siyaseti, AK Parti’yi dizayn etmeye heveslenmesin.

Eğer Cumhurbaşkanımızın 14 yıl içinde, manşetlerle basın üzerinden siyaseti dizayn etmeye karşı verdiği kavga, bir kez daha bugün verilmesi gerekecekse biz buradayız ve bu kavgayı sonuna kadar da sürdürmeye kararlıyız.”

Kısacası ‘Halep oradaysa arşın burada’ diyor.

Peki muhatap kim? 

Adres bence tek tek şu ya da bu kişi değil. 

Netleştirmek adına muhatabı şahıslara indirgemek, odak kaymasına yol açabilir.

Kesin olan şu; işaret ettiği odak, iktidar medyasının içinde.

Çünkü medyada siyasete operasyon çeken başka bir odak, hükümete hiza, emir ve istikamet vermeye hevesli başka bir merkez, ‘sen-ben’ davası güden başka bir aktör kalmadı.

Muhalif, düşman, eleştirel olan var. Fakat mühendislik projeleri geliştirip siyasete dayatmaya çalışan başka bir aktif manipülasyon odağı yok görünürde.

Fantastik kurgularını, çılgın tasarımlarını sadece siyasete değil, medyanın geri kalanından iş dünyasına kadar her tarafa empoze etmeye uğraşan başka ‘gizli iktidar’ düşkünü var mı Allah aşkına ortada?

Davutoğlu, karşıt türdeki yayınlara değil, siyasi iradesini baskı altına almaya dönük bu içerden tahakküm çabalarına çıkışıyor işte.

İşler daha da kızışır mı, kızışabilir.

Daha da çirkinleşir mi, çirkinleşebilir.

Ama Hoca’nın mesajı açık; dün Cumhurbaşkanı Erdoğan, üstünde manşet vesayeti kurmak isteyenlere nasıl direndiyse bugün kendisi de öyle direnecek.

Vesayet manşetlerinin adresi değişti diye kuru gürültüye pabuç bırakmayacak.

Heveskârların hevesini bastırmaya, muhterislerin ihtirasını söndürmeye, meraklıların merakını gidermeye yeter mi, göreceğiz.

Bizi ilgilendiren kısmı ise; medyadaki bu son vesayet girişimi de yıkılırsa memleketin huzura erecek, milli iradenin rahata kavuşacak olmasıdır.

 

***



Tam bir skandal! / Selçuk Dereli / Sözcü

Trabzonspor, Fenerbahçe karşısına rakibini o kadar çok küçümseyerek çıkmış ki, ne kadar hücumcu varsa sahadaydı. Hami Mandıralı hoca sen karşındakinin şampiyonluğa oynayan Fenerbahçe olduğunu unutup böyle bir hataya düşersen sonuç da böyle olur. Ben Trabzonspor’un daha önceki hiçbir karşılaşmada böyle aciz oynadığını görmedim. Hocanın bu hatasına rağmen bordo-mavililer daha iyi bir mücadele ortaya koymalıydı. Rakip kalede elle tutulur, gözle görülür bir tek pozisyon bulamadılar. Sadece Hasan Ali Kaldırım’ın eli ile oynadığı topa penaltı kararı verilebilirdi, bu pozisyonu da Hakem Bülent Yıldırım atladı. O penaltıyı verse ve gol olsa sonuç değişir miydi, bence o da çok zordu.

F.BAHÇE KAYBETMEZ

Beşiktaş’ın önceki günkü puan kaybından sonra Fenerbahçe’nin havaya girdiği çok açık ortada. Sarı-lacivertlilerin kalan maçlarında puan kaybedeceğine inanmıyorum. Hem kazanıp hem iyi oynadılar. Kupa maçında Konya gibi bir deplasmanda üç golle galip ayrıldıktan sonra hemen arkasından böyle zor bir ortamdan dört golle kazanarak ayrılmak kolay değil. Trabzon’da ne hocaya ne yönetime güven kalmamış. Onların da önümüzdeki yılın planını şimdiden yapmaları gerekir. Bu kadar emeğe rağmen sonuç kocaman bir sıfır.

YAZIKLAR OLSUN

Hami Mandıralı Trabzon’un en iyi futbolcusu konumundaki kaleci Esteban yerine bu maçta Onur’la başlayarak büyük hata yaptı. Sen oyuncularına adil davranmazsan, bu sonuç da kaçınılmaz olur. Hem Esteban’ı hem de Onur’u kaybettin. En büyük eleştirimiz de Trabzonsporlu taraftarlara. Kendi takımlarını protesto edebilirler ama maçın son anlarında yaptıkları kabul edilemez. Seyircinin çizgi hakemini dövmesi ise tam bir skandal. Ya elinde bıçak olsa ve hakemi bıçaklasa bunun hesabını kim verebilirdi? Adamların oradan atlayıp girecekleri belliyken, güvenlik güçleri ne yapıyor? Bu görüntülerle bir kez daha dünyaya rezil olduk. Yazık hem de çok yazık!

 

***

 

Caner Erkin / Hakkı Yalçın / Fotomaç

Fenerbahçeli Caner Erkin özür diledi.

Pereira da "Benim kimseyle kişisel sorunum yok" dedi.

"Ceza verdik" deyip kestirip atmak yerine, tartışmakla harcanması gereken zamanın hasadını bekliyoruz.

Bunun karşılığı; aftır!

Sadece kazanmak duygusu üzerine yoğunlaşan ve ne yaptıysa hırsından yapan Caner gibi bir futbolcunun hataları. Yeni bir cezadan muaftır.

Biz böyle düşünüyoruz.

Bazen her şeye yeniden başlamak gerekir. Fenerbahçe en umutsuz mevsime girerken, futbol olarak bir devrime soyundu.

Kupadaki Konya maçı ile ligdeki Trabzon maçı bunun en güzel örneği.

Ve yüzden Beşiktaş'ı tedirginliğe sürükleyen gerçeklerin kapısı açılırken.

Şampiyonluğun kendi himayesi altında olduğunu gösteren bir Fenerbahçe gerçeği vitrine çıktı.

Resimlerin değiştiğini görüyoruz.

Eleştiri eleği yaptığımız ve yanlış seçim diye mühür bastığımız Pereira'nın, Trabzon'daki olaylardan sonraki yürekli duruşu çok şeyin ifadesidir.

Mazinin aynı sahnesinde toz olan Ersun Yanal'ın sadece Fenerbahçe'ye değil, cesaretli bir direnişe bile meyli olmadığının kayıtlarını ortaya çıkardık.

Fenerbahçe şampiyonluk kaybedebilir, maçlar kaybedebilir.

Ama kendisini temsil edenlerin küçüklüğüne tahammül edemez!

Pereira'nın yanlışlarını dağlara taşlara yazdıysak.

Pazar günkü Pereira'nın cesaret tartısında kaç Ersun Yanal ettiğini yazmayı da görev edinelim.

Hala iddia ediyorum.

Son viraja girilirken futbolla direnci ve takım bütünlüğünü birleştiren Fenerbahçe şampiyonluğun en büyük adayı.

Ligin sonuna kadar puan kaybetmez.

Yerden yere vurulan takım iki kupayı birden alabilir.

Kahin değiliz.

Gördüklerimizi yorumlarken, kimseleri incitmek niyetinde de değiliz.

Beşiktaş'ta futbolcu resimlerine baktıklarımda gördüklerim bir panik halinin yansımasıysa.

Kayıpların Beşiktaş hanesinde oluşacağını söylemenin yadırganacak bir yanı yok.

Yanılırsak, yazdıklarımızın hesabını da veririz.

Caner Erkin'le ilgili başladığım yazının öznesinde Pereira ile Caner'den birbirlerine karşı hasım değil, takım ruhunun bütünlüğüne yönelik bir fotoğraf çektirmelerini bekliyorum.

Bu duygu hem takımı, hem taraftarı etkiler.

Rakibine sahanın ortasında kafa atan Arda Turan'ı futbola bayrak yaptı bu ülke.

Formasını yere atan Emenike'yi alkışlara boğdu.

Milli takımda Abdullah Avcı'ya karşı sinsi bir örgütlenmeye giren Burak Yılmaz ve Selçuk İnan'ı aynı formanın içine gururla soktular.

Affedilmez günahların üç paralık krallarının yollarına güller döküldü.

Hırsının kurbanı olan Caner Erkin'e darağacı kurulacak öyle mi?

Asaletin sınamasını Caner Erkin'i harcayarak mı tamamlayacak futbolumuz?

Yanlışlar hanesine yazılanların hesabı sorulacaksa.

En alt kattan en üst kata kadar sorulacak hesap çok.

Caner Erkin kendini geri istiyor.

Vermemek için sebep yok.

Özel hayatındaki yanlışlarıyla "boşanan" bir delikanlının Fenerbahçe forması altındaki hırsıyla ömür boyu nikahlı olacağı gerçeği abartılı gelmesin.

Caner gibilerini kaybetmek de kolay değildir. Kazanmak kadar.

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum