Nerede kaldı Rabia

Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devletidir.​ Ulus devlettir. Laiktir. Bu ilkeler bizzat anayasada ifadesini bulur. Ayrıca toplumun büyük bir bölümü Müslümandır.

Nerede kaldı Rabia
23 Ağustos 2016 - 10:35
Bizim devlet adamından ve devletini sevenden kastımız, yukardaki tanım doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bekasını ve ilkelerinin idamesini düşünen kişilerdir.

Bundan gayrısını düşünen veya bu ilkelerle çatışmaya giren bizzat Türkiye Cumhuriyeti'nin kendisiyle çatışmaya girmiş demektir.

Bunu neden söyleme gereği duydum:

Yaşadığımız problemlerin odak noktası tam da burası:

Toplum olarak, din-devlet ilişkilerinde nasıl bir tutum içinde olacağız?

Her geçen gün güçlenen cemaat ve tarikatların kontrolü nasıl sağlanacak?

Verilen kavganın modern devletin temel paradigmasıyla olduğunu ve bu zeminde büyüyen bir cemaatin, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığını yok etmek üzere bir maşa haline nasıl dönüştürüldüğünü 15 Temmuz'da gördük.

Ancak hâlâ yandaş medyanın bazı yazarları ve bazı siyasiler bu gerçeği görmemekte ısrar ederek, cemaatleri "toplumun sigortası" olarak görüyor! Daha düne kadar Gülen Cemaati'nin aynı anlayışla neşv-ü nema bulduğunu göz ardı ederek.

Yapmayın beyler, yapmayın; bu toplumla, bu devletle, bu sistemle bu kadar oynamayın. Altında kalırsınız. Hâlâ bu anlayışları savunmak hainliktir. FETÖ yapılanmaları için de onbeş-yirmi yıl önce siz aynı şeyleri söylerken, tehlikeyi görenler vardı, kitaplar yazıldı, yazarları öldürüldü. Ve söyledikleri her şey bir bir çıktı.

Ezcümle, gelişen dünya düzeninde varlığımızı devam ettirmek istiyorsak, nerEde durduğumuzu ve neyi neden savunduğumuzu bilmek durumundayız. Laik düzenle kavgalı, ulus devlete düşman, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilkelerini içselleştirememiş zihniyet problemlerin kaynağı demektir. Burayı görmediğimiz sürece havanda su döveriz.

***

Elini kaldırıyorsun, Rabia işaretiyle, tek vatan, tek devlet, tek bayrak, tek millet diyorsun...

Laflar güzel. Sonuna kadar yanındayız, arkandayız, önünde siperiz.

Ancak ben lafa değil icraata bakarım.

Cumhurbaşkanlığı makamına yeni bir başdanışman atanmış.

Yakın zamandaki konuşması anayasaya tümüyle aykırı...

Özetle diyor ki:

Türk Milleti'nin adı değişsin!

Eyalet sistemine geçilsin!

Kürtçe eğitim verilsin!

Forsa bir yıldız daha eklensin!

Şimdi sormayayım mı Sayın Cumhurbaşkanım:

Nerede kaldı RABİA?

Ayşe Sucu Sözcü

+++++

Tazminat mı lütuf mu?

---------

İsrail'le Türkiye arasındaki Mavi Marmara anlaşmasındaki iki detay çok ilginç;

Konu, İsrail'in Mavi Marmara mağdurlarına ödeyeceği "kan parası" üzerinde düğümleniyor.

Türkçe metinde, İsrail'in ödeyeceği para açık ve net bir ifadeyle "tazminat" olarak geçiyor.

Anlaşmanın İngilizce metninde ise "tazminat" yerine "ex gratia" ifadesi kullanılıyor. Latince bu ifade "tazminat" anlamını taşımıyor. Daha çok, bir tarafın diğerine "kendi isteğiyle yapacağı iyilik" için kullanılıyor. Türkçe'de en iyi karşılayan ifade "lütuf."

İşte tam da burada anlaşmada yer alan ikinci kritik konu geliyor;

Eğer taraflar arasında anlaşma konusunda bir uzlaşmazlık söz konusu olursa, ne Türkçe, ne de İbranice metin değil, İngilizce metin geçerli sayılacak.

"İsrail sonuçta kan parasını verecek. Adına ne denirse densin" diyenler olabilecektir.

Oysa durum öyle değil; İsrail vereceği paraya "tazminat" demeyerek;

- Uluslararası hukuk alanında sorumluluktan kurtuldu,

- Kelime oyunu ile, Mavi Marmara'da sivilleri öldürmeyi "suç" olmaktan çıkardı;

- Tek bir kelime ile, Gazze'ye yönelik uyguladığı deniz ambargosunun "yasal olduğunu" hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a, hem de AKP hükümetine kabul ettirmiş oldu.

İsrail açısından az bir kazanım değil bu...

Zeynep Gürcanlı Sözcü

+++++

Siyasal tarihin en büyük yalanı

--------

..."Bilmiyorduk, kandırıldık" hikâyesi, bugün yol açtığı sonuçlar bakımından siyasi tarihimizin en büyük yalanlarındandır.

FETÖ üzerine 1980'lerden beri onlarca kitap yazıldı. Devlet arşivleri zengindir, 1999 yılında, o dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin Ankara savcısı Nuh Mete Yüksel'in iddianamesi inanılmaz bir belgedir ve orada öngördükleri bir bir gerçekleşmiştir. Daha o dönem Emniyet'i avucuna alan FETÖ'cüler ilk seks kaseti şantajını da Yüksel'e yaptılar (Çatışmanın Anatomisi'nde öyküsü var). Genelkurmay İstihbarat Dairesi'nin de 2002'de Gülen üzerine kapsamlı bir raporu var.

Yine aynı tarihlerde ve hemen sonrasında Emniyet mensubu yöneticilerin geniş bir raporu var. MİT'te neler vardır! Yine o tarihlerde Necip Hablemitoğlu'nun Köstebek kitabı ve yazıları.. Necip Bey, evinin önünde vurularak öldürüldü. Bu cinayetin FETÖ'nün belki de ilk siyaseti cinayeti olduğunu varsayabiliriz. Ya güçlü oldukları Emniyet'ten bir müritlerine işlettiler ya da ordudaki askerlerine...

(...)

Peki 2004'te yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında kabul edilen ve Fethullahçı örgütlenmeyi tehlikeli gören belgenin altında imzaları olmasını nasıl açıklayacağız? Asker kanadını sakinleştirmek, bakın biz onlardan değiliz, o gerçekten tehlikeli, mesajını vermek için mi?..

Orhan Bursalı Cumhuriyet

+++++

Lanetlemekle olmaz

-------

Bir çocuk. 12-14 yaş aralığında. Bir kına gecesi, sokak ortası. Üzerine sarılmış patlayıcının pimini çekiyor. Çocuk parçalanarak patlıyor. Onunla birlikte düğündeki onlarca çocuk. Havaya uçuyor, bedenleri paramparça oluyor. On saniye önce dokunduğu, elini tuttuğu çocuklarının, yaşarken kıyamadığı bedeninin parçaları sokağa yere yapışmış.

İnsanın masa başında, eli ayağı birbirine dolanmadan, yanlış tuşlara basmadan, şu sözcükleri yan yana dizmesi bunca zorken, dört evladını birden aynı dakikada, aynı vahşet sonucu kaybetmiş bir annenin ıstırabını anlamak imkânsızdır.

İmkânsız olmayan ise bu satırlar yazılırken, siz bu cümleleri okurken barbarların sıradaki saldırıya hazırlandığını bilmektir.

(...) Şehir merkezlerinde burnumuzda kan kokuları, bundan daha kötüsü olmaz dediğimiz ne varsa hep daha kötüsü oldu.

(...) Ne sanıyor bizi yöneten kadrolar? Onu bunu samimiyet testine davet etmek, hepimizi lanet yarışında hizalamak ölenleri mi getirecek, sıradaki katliamları mı engelleyecek?

AKP ve onun bizi yöneten siyasi kadroları, her şeyi bir kenara bırakıp IŞİD'i TBMM'de tartışmaktan neden kaçtığını açıklamak zorunda.

Neden Varlık Fonu kanununu, çocuktan bomba yapan bir barbarlar ordusunu araştırmaktan daha değerli bulduğunu.

Çiğdem Toker Cumhuriyet

+++++

Atlar çok ıslandı bu dere ne zaman geçilecek?

-----------

Dinci faşist darbe başarısız girişiminden sonra en çok eleştirilen iki isim Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarıydı. Cumhurbaşkanı da Başbakan da bu iki kurumdan darbe ile ilgili hiçbir bilgi gelmediği gibi 15 Temmuz günü ikisine de ulaşamadıklarını açıkça beyan etmişlerdi.

Bu durumda her iki kişinin de acilen görevden alınması gerekiyordu.

Erdoğan yabancı medyaya röportaj verirken bu görüşe katıldığını belirtmiş ancak "Bizde bir laf vardır, dere geçilirken at değiştirilmez" demişti.

Bu sözlerin üzerinden neredeyse bir ay geçti.

İki at hâlâ derenin içinde, yani dere henüz geçilemedi.

Genelkurmay Başkanı'nı çeşitli yerlerde figüran gibi görüyoruz MİT Müsteşarı ise ortalarda hiç yok.

Gerçi aslolan zaten budur da, bu müsteşar darbe öncesinde sanki siyasi bir lider gibi her yerde karşımıza çıkıyordu, o açıdan şimdi durum bize garip geliyor galiba.

Ama asıl merak şu; Dere ne zaman geçilecek?

Atlar çok ıslandı da.

Can Ataklı Korkusuz

+++++++++++

"Karıncaezmez teröristler"(!)

------

Darbeci bir paşa karısına yazdığı notta, "Biz bu teşebbüsü yapmasak onlar bu YAŞ'ta kafamızı koparacaklardı" diyor!

"Aman kafamızı kopartmasınlar" diye yola çıkanların şimdi kökleri kazınıyor!

(...) Hiç şüphesiz bütün bunlar hep hırslarını frenleyemeyen muhterisler yüzünden oluyor! Gözlerini hırs bürümüş muhterisler artık vaktin geldiğini sanıp düğmeye bastılar ve ülke yönetimini darbe marifetiyle ele geçirmeye teşebbüs ettiler!

(...) Millete "kuru kalabalık" gözüyle baktılar ve en büyük yanılgıları da bu oldu!

(...) 15 Temmuz'a kadar kendilerini "karıncaezmez" kişiler olarak takdim edenler bir anda "silahlı çete" mensubu haline geldiler! (...) Hırs bu kadar kötü bir şey işte!

Zeki Ceyhan Milli Gazete

++++++

İlk taşı sicili temiz olan atsın

------

(...) Bir AKP'li belediye 15 Temmuz'dan sonra şehrin en yüksek rant üreten bölgesindeki bir büyük binanın ön yüzüne; şehir halkı duysun, öğrensin diye şu afişi astı: "Bu bina belediyemize ve milletimize yükümlülüklerini yerine getirmediği için 16 Temmuz 2016 gününden itibaren kapatılmıştır."

Bu bina okuldu.

Ve dershaneydi.

Demek ki, bu bina orada yok iken ve yeri arsa iken ruhsat veren AKP'li belediye değil uzaylılardı. Bu binada eğitim yapılması iznini veren de AKP'li bakanın atadığı İlçe Millî Eğitim Müdürü değil yine uzaylılardı.

Uzaydan geldiler.

Dersleri denetlediler(!)

Müdürün odasında söyleşerek; darbeci yetiştiren Atatürkçü eğitimin (!) fenalıklarını anlatan ve dolapların arkasına gizlenmiş odalar, saklı kasalar, soruları çalıp sınav öncesi kendi okullarından mezunların orduya, polise, yargıya, devlete sızması için veren Fethullahçı eğitimin faziletini övenler de başka bir dünyadan gelmiş olanlardı.

(...)

Hz. İsa'ya bir kadını yakalayıp getirdiler, "bu kadını zina yaparken bulduk. Hz. Musa böylesinin recm (taşlayarak öldürmek) edilmesini emretmişti; buna sen ne dersin?" diye sordular. Bunun üzerine Hz. İsa eğilip, parmağıyla yerde bir ayna yaptı ve içinde herkes kendi kötülüklerini gördü. Ve "Aranızda günahsız olan ona ilk taşı atsın" dedi. Tek taş atamadan dağıldılar.

Necati Doğru Sözcü

++++

Laf kalmadı

-----

Terörün raconu yok. Bunlar ne düğün dinler, ne cenaze, ne bayram, ne de Ramazan. Bunlar için ne Kürt farkeder, ne Türk, ne Alevi, ne de Sünni.... Katliam olsun da ne olursa olsun...

Peki, sadece Türkiye düşmanı mıdırlar? Hayır! İnsanlık düşmanı bunlar. Asya, Avrupa, Afrika hiç farketmez. Kan'la beslenirler. Bugün Gaziantep, yarın bir bakarsın Roma, Paris, Londra.

Bunlar ne cami dinler, ne kilise, ne anıt, ne de müze. Bunlar için ne çocuk farkeder, ne kadın, ne de ihtiyar... Katliam olsun da ne olursa olsun... Gıdaları kandır. Bunlara katil, câni falan demek bile iltifattır. Hele terörist demek, rütbe bahşetmektir. Bunlara verilecek sıfat, dünya lügatlarının hiçbirinde yoktur.

Bunlara demediğimiz laf kalmadı ama ne fayda... Boşuna yazıyoruz, çiziyoruz. Gazete okuyup da bizi mi dinleyecekler? Okuma yazmaları yok ki.

Rauf Tamer Posta

++++

Atatürk bir kez daha haklı çıktı!

O, ülkeyi irticacı tarikat ve cemaatlere değil,

laik Cumhuriyete, bilime, aydınlığa inanan gençlere emanet etmişti...

(Akif Kökçe/Açık Pencere Milliyet)

Kaynak: Nerede kaldı Rabia YENİCAĞ

YORUMLAR

  • 0 Yorum