Ümit Özdağ'ın Irak, Kerkük, ABD ile ilişkiler ve Türk dış politikası ile ilgili basın açıklaması

Öncelikle Mersin'de dün gerçekleşen hain saldırıda şehit olan polis memuru kardeşimize Allah'tan rahmet diliyorum. Yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyorum. Sayın Deniz Baykal'a da acil şifalar diliyorum.

Ümit Özdağ'ın Irak, Kerkük, ABD ile ilişkiler ve Türk dış politikası ile ilgili basın açıklaması
18 Ekim 2017 - 22:08
Değerli basın mensupları,

Irak ordusunun gerçekleştirdiği askeri harekat neticesinde Kerkük’te Irak egemenliğini yeniden tesis etmesine yönelik adımlar olumludur. Ancak yeterli değildir. Kerkük’teki Barzani-Talabani hakimiyetinin yerini alması gereken şey burada yaşayan herkesin güvenliğini ve esenliğini garanti edecek olan “özel bir statü” olmalıdır. Kerkük sorunu doğru çözülürse Irak’ın bütünlüğünün teminatı olabilir. Kerkük’te işler yanlış giderse Irak’ı bir arada tutmak oldukça zorlaşır.

Öte yandan AKP’nin Irak politikası temel hiçbir sınavdan geçememiştir. Bunu üzülerek ifade ediyoruz. Hükümet Irak’ta doğru, başarılı bir politika izlemiş olsa bunu söylemekten kesinlikle kaçınmazdık. Talebeyi geçirmek istiyoruz ama yok her sınavdan “sıfır çeken” bu kötü öğrenciyi nasıl geçirelim?

AKP Hükümeti Barzani’nin Irak dışında hayaller görmeye devam etmesini mümkün kılmıştır. Kısa vadeli çıkarlar için, kendine yakın kişilerin maddi avantajlar elde etmesi pahasına Barzani’nin bağımsız olabileceğini düşünmesine izin vermiştir.

Türkiye’nin Irak politikasının en önemli sütunları olması gereken PKK ile mücadele, Türkmenler ve Kerkük konuları AKP Hükümeti tarafından Barzani ile girilen ticari ilişkilere heba edilmiştir.

Kerkük’teki ve diğer yerlerdeki Türkmenler arkalarında Türkiye’nin desteğini olması gereken ve olabilecek kadar hissetmemişlerdir.

Değerli basın mensupları,

AKP’nin Barzani’nin maceracılığını dizginlemek için Tahran ve Bağdat ile atması gereken ortak adımlar gecikmiş, zayıf kalmış, bazıları ise hiç atılamamıştır. Barzani de durumu oldu-bittilerle kendi lehine çevirebileceğini düşünmüştür.

Bugün gelinen noktada hem Barzani’nin referandum adımı engellenememiş, hem Barzani ile ilişkiler gerilmiş, hem de bölgede İran’ın etkisinin artması söz konusu olmuştur. Sonuçta Tahran meşru Irak devletinin adı, imkanları, kaynakları, sembollerini kullanarak, İran sınırından oldukça uzak olan, hepsi de şii olmayan Türkmenleri eğitip, teşkilatlandırıp, silah-techizat verip, sonuç almıştır. AKP ise Ortadoğu’da aktörüm, büyük devletim oyun kuracağım diyor, oysa bu coğrafyada oyunun nasıl oynandığını, gramerin ne olduğunu bilmiyor.

Ayrıca oluşan belirsizlik durumu PKK’nın bölgede hem siyasi hem de fiziki olarak yeni mevziler kazanmasına imkan sağlamıştır.

Bu arada başta ABD olmak üzere Batı ile ilişkiler de tüm zamanların en dip noktalarından birindedir.

AKP, Barzani IŞİD’in yaptıklarını fırsat bilerek Kerkük’ü ele geçirdikten sonra bunun devam ettirilemeyeceği konusunda Barzani’ye hangi uyarı ve telkinlerde bulunmuştur?

Diyelim ki bulundu, Barzani/Talabani ikilisi bunlara önem vermediğinde onlara ciddiyetimizi hissettirmek için somut ve acıtıcı adımlar atma neden akıl edilememiştir?

Bir ilişkide memnuniyetsizliğinizi sözlü ve bir süre sonra fiziki olarak karşı tarafın anlamasını sağlamazsanız sonuçta siz de, muhatabınız da daha ciddi sorunlar yaşarsınız, bedeller ödersiniz, tatsızlık daha büyük olur.

Bunlar yüzyıllardır geçerli olan genel dış politika prensipleridir. Gücünü, çıkarlarını, kırmızı çizgilerini, haklarını ve bunları koruma iradeni kanıtlarsan “sen de rahat edersin karşındaki de.”

Yok ama sen, “tatsızlık çıkmasın” diye alttan alır, görmezden gelir, sorun yokmuş gibi davranırsan, çok muhtemeldir ki daha büyük çatışmaların tohumunu atmış olursun.

Bugün Barzani ile de, ABD ile de yaşanan sorunlar bu noktaya gelmeyebilirdi.

Gerçi bugün Barzani de, ABD de, Ankara’dan gelen sözlü saldırılardan rahatsızsa bile AKP Hükümeti’nin hayatlarını çok fazla zorlaştırdığını da düşünmemektedir.

Tüm o süslü açıklamalara rağmen, Türkiye’nin çıkar, uyarı ve hassasiyetlerini dikkate almayan Barzani ile sınır hala açıktır.

ABD de PKK’ya ve FETÖ’ye verdiği açık-gizli tüm o destek ve korumaya rağmen İncirlik’i hiçbir kısıtlamaya, denetlemeye tabi olmadan kullanmaya devam etmektedir. Olur da, özellikle Zarrab ile ilgili AKP’yi rahatsız edecek gelişmeler yaşanırsa belki AKP İncirlik’le ilgili – ki o zamanda muhtemelen sınırlı- adımlar atsa dahi “atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmiştir.”

İleride tarihçiler AKP Hükümetinin bu konularda gösterdiği miyopluğu, milli olmaktan çok uzak siyaseti anlamakta zorlanacaklardır.

İncirlik’ten kalkan uçakların verdiği yakın taktik veya diğer hava desteği sayesinde PKK-PYD-YPG Suriye’nin kuzeyinde yüzlerce kilometrelik hat elde ederken AKP Hükümeti bunu engellemek için ne yaptı?

Yerdeki PKK’lıların verdiği koordinatlar İncirlik’ten kalkan ABD uçakları tarafından vurulup ve boşalan alanı hemen PKK ele geçirirken AKP Hükümeti hangi adımları attı?

İncirlik’ten kalkan ABD uçaklarının nereyi, ne zaman, niçin vuracağının, IŞİD’den temizlenen bölgeleri kimin ele geçireceğinin bilgisini önceden talep etmeyi, bu bilgiyi tahlil edip Türkiye’nin çıkarları açısından uygun görmediklerini veto etmeyi geçtim, olay olduktan ve hatta aylar yıllar geçtikten sonra bile hala bu durumun farkında olmayan AKP Hükümeti şimdi sözde bir “Amerikan aleyhtarcılığı oynamak”tadır.

Erbil’deki karargahta PKK mensubu teröristler ve Amerikalı askerler beraber çalışırken neredeydiniz?

İncirlik’teki Amerikalı komutanlar ABD basınına, “biz buradan istediğimiz yeri vururuz, kimseye önceden veya sonradan bilgi, hesap vermeyiz, izin almayız, operasyonlarımıza yönelik sınır yoktur” anlamında demeçler verirken, hangi derede, hangi balığı avlamaya gitmiştiniz?

Hükümet olmak demek, başka şeylerin yanında, bir ülkenin çıkarlarının koruyucusu olmayı kabul etmek demektir. AKP’nin bu çıkarları korumayı geçtim, en basit envanterini tutmaktan bile aciz olduğunu acıyla izliyoruz.

Dersini çalışmayan Hükümet, diğer aktörlerin amaç, çıkar, eylem, enstrüman, endişe ve planlarının farkında olmayan başı kopuk bir tavuk gibi bir oraya bir buraya anlamsızca ne yaptığını kendi de bilmeden, “öyle koşturup durmaktadır”.

Hayatta da, dış politikada da, savaşta da planlar nadiren tutar ve gerçekleşir. Ama yine de bu işleri biraz çalışmış olanlar bilir ki, “planlama her şeydir.”

Ama planların faydalı olması için dürüstçe yapılmış olması, en kötü senaryoların düşünülmesi gerekir. İyi plan yapan bir devlet nadiren büyük sürprizlerle karşılaşır.

AKP Hükümeti ise Suriye’den Irak’a, ABD ve AB ile ilişkilerden terörle mücadeleye her konuda sürekli yanılmaktadır.

Eğer AKP ABD ile ilişkilerde erken, sağlıklı, gerçekçi ve makul bir şüphecilik göstererek İncirlik’in IŞİD’e karşı kullanılması konusunda ABD ile doğru şekilde müzakere etseydi Washington PKK’ya bu şekilde destek olamazdı.

ABD PKK’ya silah ve cephane attığı gün ABD’nin İncirlik’teki faaliyetleri ve uçuşları ucu açık bir şekilde durdurulsaydı kesinlikle bugünkü noktada olmazdık.

İşte ABD ile kötü olunacak, restleşecek, kavga edilecek, “yorgan yakılacak” mesele buydu.

Bu adım atılmış olsa Washington Türkiye’nin PKK konusunda ciddi olduğunu, onu bu konuda yerinden oynatmanın mümkün olmadığını anlardı.

Bu yapılmadığı için, a) ABD desteği sayesinde PKK Suriye’de geniş kelepir araziler kapattı, b) ABD ile kötü olduk, sonra c) PKK’nın yolunu kesmek için yapılan operasyonlarda çok sayıda şehit ve yaralı verdik ve problemi de ancak sınırlı ölçüde ve geçici olarak çözebildik.

ABD ile PKK işbirliğinin doruk yaptığı bir dönemde THY’nin ABD’den muhtemelen ihtiyacının ötesinde 11 milyar dolarlık uçak almasının açıklaması ve mantığı nedir?

ABD’yi ödüllendirmek mi istediniz, ikramiye mi verdiniz o alımlarla? “Washington iyi gidiyorsun, PKK’yı ve FETÖ'yü çok güzel destekliyorsun, lütfen devam et” mesajı mı vermek istediniz?

Yoksa zaten sizin Türkiye’nin milli çıkarlarını tespit etmek, önem sırasına dizmek, bunları nasıl korurum diye hesap ve hazırlık yapmak ve adım atmak değil de, “Zarrab’ı ABD’nin

elinden kurtarmak” diye bir önceliğiniz mi var? ABD’ye Türk milletinin vergilerinden topladığınız paraları yüklüce bir bahşiş olarak göndermek için mi yaptınız o anlaşmayı?

Halkbank Genel Müdür yardımcısını tutuklayan, Türkiye Cumhuriyeti’nin eski bir bakanına, sizin bakanınıza, tutuklama kararı çıkaran ABD’ye “kimseye çaktırmadan verilmiş” bir haraç mıydı o?

Bu izlediğiniz politikalar neticesinde sanki kapitülasyonlar canlandı. Sanki 19. yüzyılın sonunu tekrar yaşıyoruz. ABD, Türk vatandaşı olup Amerikan konsolosluğunda görevli olan bir şahsın tutuklanmasına sanki kapitülasyonlar varmış gibi tepki gösterebiliyor izlediğiniz politikaların neticesinde.

Uzun zamandan beri TSK’ya örtülü silah ambargosu uygulayan ABD’ye tepki göstermeyen AKP Genel Başkanı, korumalarına silah verilmemesine karşı tepki gösteriyor.

Devlet adamlığı, başka şeylerin yanında, bir oran, hesap ve zamanlama işidir. Ne önemli, ne değil, öncelik sıralamam ne, ben ne yaparsam karşı taraf ne yapar, ne bekleyebilir ne bekleyemez, hamleyi ne zaman yapmak gerekir … bunlar dış politikanın en önemli kararları arasındadır.

Değerli basın mensupları,

Ve kimse doğuştan stratejist doğmaz. Herkes hata yapar. Okuyacaksınız, düşüneceksiniz, yetişmiş elemanlarınızı özgürce tartıştıracaksınız, kurumlarınız arasında bilgi, fikir, analiz paylaşımı olacak, amaç birliği ve koordinasyonu sağlayacaksınız. Öyle bin odalı saraylara insanları toplayarak olmaz bunlar. Altınızdakiler size eleştiri ve uyarı yapmaktan çekinmeyecek, kötü haberleri vermekten kaçınmayacak. 40 TV kanalınız ve onlarca gazetenizle tek sesli hale getirdiğiniz medyanıza kendinizi sürekli alkışlatarak gidebileceğiniz yer işte şimdi olduğunuz yerdir.

Bir devlet çıkarlarını korumak için başkalarıyla kötü olmayı göze almak zorunda olabilir. Ama bugün hemen her aktörle sorunlu ilişkilerimiz varken ve dünyada problem bir devlet olarak görünürken, bize helal en temel çıkarlarımızı korumanın da çok uzağındayız.

Birine “Türkiye’nin dış politikasını milli çıkarları aleyhine dizayn et” diye bir görev verilse bugünkü durumdan daha kötü ne yapabilirdi, düşünmek lazımdır.

İç siyasette medya gücünüzle kitleleri kandırabilir, uyutabilir, bir süre de olsa –mış gibi yapabilirsiniz. Dış politika öyle değildir. Orada da hata yapma lüksünüz vardır ama bu çok sınırlıdır. Dış politikası ve güvenlik siyasetinde sürekli hata yapanları neredeyse kesinlikle yolun kenarına iterler.

Dış politika ciddiyetsizlik kaldırmaz. Gücü olmayan, gücünü arttırmayan, akıllı olmayan, hesap yapmayan, gerçekçi olmayan, yapacağı şeyleri ideolojisinin otomatik pilotuna bağlayanlar ülkelerini felakete sürüklerler.

İçinde bulunduğumuz dönem ve yaşadığımız bölge sürekli hata yapmayı kaldıracak bir zaman ve coğrafya değildir.

Biz iktidar olduğumuzda, bugünden farklı olarak, Türk dış politikasını sözde parti değil büyük Türk milletinin çıkarlarını gerçekleştirmek ülküsü üzerine oturtacağız

Türkiye’nin çıkarlarını temsil, gerçekleştirme, koruma ve geliştirmekte sonuna kadar kararlı, ısrarcı, kıskanç ve kendimizden emin olacağız.

Değerli basın mensupları,

Bu arada biliyorsunuz Somali’de yüzlerce kişinin öldüğü ve yaralandığı çok büyük bir terör saldırısı oldu. Yabancı basında yerel bazı istihbarat yetkililerince saldırıyla bağlantılı başka bir saldırının hedefinin ülkedeki Türk Büyükelçiliği olduğu yönünde tahminleri yer aldı. Somalili bir istihbarat kaynağı hedefte Türk askeri birliğinin olduğunu ileri sürdü. Şimdi bu ülkede Türkiye çok büyük paralar harcayarak, riskler alarak bazı işlere girişiyor. Türk askerini bu çok tehlikeli ülkede bu risklere sokmanın mantığı nedir? Bunun riskleri iyi hesap edildi mi? Allah muhafaza bu askerlerimize yönelik denenme ihtimali çok yüksek, basarılı olması oldukça mümkün bu tür bir saldırı olması durumunda AKP Hükümeti bunun hesabını nasıl verecek? Bakın tekerlek kırılmadan, araba devrilmeden uyarıyoruz, Türk askerini bu tür bizi birinci derecede ilgilendirmeyen, çok riskli, başarı şansı tartışmalı yerlere, görevlere, maceralara göndermeyin. Bunun hesabını iyi yapın, kamuoyuna bunu açıklayın ve sorumluluğunu alın. Biz yeni kurulacak partide Türkiye’yi bu tür maceralara kesinlikle sokmayacağız.

YORUMLAR

  • 0 Yorum