Shakespeare'in tanınmış eserlerinden biri olan ''Othello' adlı trajik eseri hemen hepiniz duymuşsunuzdur.
''Othello''; Venedik Devletinin hizmetinde kahramanlıklar göstermiş Magripli zenci komutan Othello ile Venedikli soylu bir ailenin kızı olan Destomona'nın aşkları ve kıskançlıklarını anlatır''. (Mina Urgan)
Ama bu kıskançlık sıradan bir kıskançlık değildir. Othello kıskançlık hastalığına yakalanır. Karısına duyduğu şüpheler yüzünden o delice aşık olduğu karısını sonra'da kendisini öldürür.
Aslında Othello kıskanç birisi değildir. Aksine soğukkanlı; öfkesini kontrol edebilen birisidir. Çünkü o; çavuş İago'nun karısına kara çalmalarıyla canavarlaşır.
'Othello Sendromu'' adını; bu müthiş eser'den alır. ''Patolojik kıskançlık olarak adlandırılan bu hastalık: eşler arasındaki cinsel kıskançlığa işaret eder''.
Bir kaç gün önce Bursa'da bir kıskançlık cinayeti işlendi! Bilanço 3 ölü; 2 yaralı.
Aslında; olan bir katliam ne yazık'ki...
Kin duyduğumuz insanı bıçaklamak, gözlerini kör etmek, ya'da yüzüne kimyasallar atıp onun hayatını bitirme noktasındaki kararlılık ve gözü dönmüşlük hepimizin aklına pek çok soru getiriyor insana dair.
Benim aklıma gelen ilk soru şu? Kıskançlık duygusu, aşk ve sevgiyi yok edecek kadar güçlü'müdür? Ben böyle düşünmüyorum elbette!
Eğer güçlü ise, toplumun ağzında pelesenk olmuş ''Öldüren'mi suçlu, ölen'mi' kılıfı?
Bu sosyal yaraya yanıt bulacak kişiler elbette hekimler; sosyal bilimcilerdir. Yanı sıra hükümetler ve sivil toplum örgütleridir.
Neden onları medyada daha sık görmüyoruz ve aydınlatılmıyoruz?
Kadına yönelik şiddet ve kin ve öfke bu boyutta'mı düşünmek bile istemiyorum.
Sevgilerimle.
YORUMLAR