Bütün göstergeler 'Erken seçim kaçınılmaz' diyorsa, siz neye inanmalısınız?
Haftalardır yerli yabancı bankacılardan bir soru geliyor: 'Mehmet Şimşek gidiyor mu?' Ben de her seferinde bu soruya aynı yanıtı veriyorum, hatta birkaç sefer bunu yazdım da: Tayyip Erdoğan tarafından işe alınmış bütün insanlar içinde koltuğundan yüzde yüz emin olan tek kişi var, Mehmet Şimşek. Erdoğan çok istese de onu gönderemez.
Tabii benden bu cevabı alanlar hiç tatmin olmuyorlar. Çünkü bana soranların hepsi benim yaptığım Mehmet Şimşek’in gücüne dair akıl yürütmenin çok daha iyisini yapabilecek bilgiye sahip insanlar zaten.
Onlar, Mehmet Şimşek’i göndermenin bedelinin çok ağır olacağına dair bilgiye rağmen, onun gidip gitmeyeceğini merak ediyor.
O yüzden ben Şimşek’le ilgili sözlerimi söyledikten sonra her seferinde şöyle ekliyorum:
“Siz aslında erken seçime gidiliyor mu gidilmiyor mu? Ufukta erken seçim var mı yok mu onu öğrenmek istiyorsunuz, değil mi?”
Evet diyorlar böyle koyunca meseleyi. Ve başlıyoruz erken seçim ihtimallerini konuşmaya.
***
18 Mart akşamı bir dost evinde iftar yemeğindeydim. Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edildiği haberi gelmişti, hatta yemek boyunca TV’de İmamoğlu’nun evlerine misafir olduğu bir ailenin sofrasından bu iptale ilişkin ilk değerlendirmelerini TV’den dinledik.
Ardından masadaki herkes tek tek söz alarak ortaya çıkan bu yeni durumu değerlendirdi. Dikkat edin, henüz İmamoğlu gözaltına alınmamış, o gece onun kendi yatağında, eşinin yanında uyuduğu son gece olacak ama henüz hiçbirimiz bunu bilmiyoruz.
O sofrada, erken seçimin Tayyip Erdoğan istese de istemese de artık ufuk çizgisine girdiğini söyledim. Bana göre bu vahim kararın sonrasında Erdoğan’ın Türkiye’yi huzur içinde yönetmesi artık mümkün olamayacaktı.
Elbette Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın huzurdansa kaosu tercih eden bir yönetici olduğunu herkes kadar ben de biliyorum ama Erdoğan hep iplerini kolayca elinde tuttuğu kaosları yönetti; bu kez ipleri elinde tutmaya devam etmesi zor olacaktı. O yüzden kaosta saldıran değil savunan tarafta yer almak zorunda kalacak ve sonunda da kaosu yönetemez hale gelip erken seçime gitmeye mecbur kalacaktı.
Bir başka görüş şuydu: Ekim ayı sonundan itibaren bu kaosu ve tırmanmayı başlatan Erdoğan’ın kendisiydi. Bu zamanlamayı yapmıştı, çünkü İmamoğlu’nu bir rakip olmaktan çıkartır çıkartmaz zaten bir baskın erken seçim yapmak istiyordu.
Ertesi sabah İmamoğlu bir şafak baskınıyla gözaltına alınıp ardından da tutuklanınca kaos belki Erdoğan’ın hesap edemediği kadar büyüdü, olaylar kontrolundan tamamen çıktı, üstelik kendi kitlesini konsolide etme çabası da onun istediği ölçüde başarılı olmadı, çünkü İmamoğlu’na ilişkin iddialar inandırıcı bulunmadı.
Bu süreçte Erdoğan’ın başardığı yegane şey, İmamoğlu’na esas siyasi engeli getiren şey olan diploma meselesinin neredeyse hiç konuşulmaz hale gelmesiydi. Bir yerde Cumhurbaşkanı ölümü gösterip sıtmaya razı etmişti İmamoğlu’nu ve muhalefeti.
***
Yerli yabancı bankacılarla sohbetlerim konusuna geri döneyim.
Biraz Türkiye’yi takip eden, biraz makro ekonomi bilen herkesin gördüğü bir şey var: Tayyip Erdoğan’ın güncel ekonomi politikaları da, siyasi politikaları da sürdürülebilir değil.
Neden değil?
Ekonomiden başlayayım: Aynı anda hem enflasyonu hem işsizliği düşürmek mümkün olan bir şey değil. Erdoğan, enflasyona öncelik verdiğini söylüyor ama enflasyonun düşüş hızı tatmin edici olmaktan uzak. Ve düşük hızda olmasına rağmen enflasyonun düşüşüne ister istemez bir ekonomik yavaşlama, dolayısıyla işsizlik eşlik ediyor.
Oysa Erdoğan’ın 31 Mart 2024 yerel seçim yenilgisinin izini silmek için başarıya ihtiyacı var; o başarı da bir yandan hayat pahalılığının dizginlenmesi, yani enflasyonun artış hızının düşmesi, bir yandan da geniş kitlelerin yeniden kendilerini müreffeh olmasa bile sıkışmamış hissetmeye başlaması.
Yüzde 30 enflasyon, hayat pahalılığının dizginlenmesi anlamına gelmiyor. Geniş kitlelerin yaşama şartlarında da bir düzelmeden değil bozulmadan söz edebiliriz sadece.
Evet, oransal olarak bakıldığında iktidar çalışan kesimlere para transfer ediyor, onların refahına yardım ediyor gözüküyor. Ama oranlara değil nominal rakamlara baktığımızda aynı manzarayı görmüyoruz. Asgari ücret 22 bin 500 lira. Oransal olarak enflasyona ezdirilmeyen bir miktarda arttı gibi duruyor ama hepi topu 22 bin 500 lira işte. Ve asgari ücret ülkemizde 10 milyonu aşkın işçinin ücreti, öyle işe yeni başlayan gençlerin ilk maaşı falan değil.
Ekonomide gerçek bir başarı bile değil kendisine seçim kaybettirmeyecek bir başarı için Erdoğan’ın uzun yıllara ve o yıllar boyunca istikrarla aynı politikaları uygulamaya ihtiyacı var.
Aslında bu süre Erdoğan’ın önünde var. 3 yıl var daha seçime.
Fakat orada da Erdoğan’ın siyasi politikaları devreye giriyor. İmamoğlu’nu yarıştan bertaraf etmek için seçime 3,5 yıl kala harekete geçmenin mantığı hiç anlaşılamıyor.
Eğer hedef İmamoğlu’nu unutturmaksa bunun başarılamayacağı görülüyor. İmamoğlu mağdur imajını, “Erdoğan benden korktuğu için hapisteyim” imajını bir büyük hakikat olarak en inançlı Erdoğan seçmeninin bile kafasına yerleştirmiş durumda.
Üstelik İmamoğlu operasyonu sadece bir siyasi operasyon da olmadı, çok büyük ve kalıcı ekonomik etkiler de bıraktı.
Dolayısıyla aynı anda hem siyasi cephede hem ekonomik cephede Erdoğan sürüdürülemez bir yola girdi.
Onun açısından daha fenası şu: Bir türlü gündemi eline alamıyor, kendisi bile İmamoğlu gündeminin dışına çıkamıyor, o gündemi konuşmak zorunda kalıyor. Kaybettiği ahlaki üstünlük iddiası ise belli ki onu asabileştiriyor.
Bütün bunlara bakınca ben Erdoğan’ın bir erken seçim planladığını ama işler yolunda gitmediği için şimdi bundan caydığını düşünmeye başladım. Fakat kendisi caysa da sanki ok yaydan çıkmış ve ülke bir siyasi meşruiyet tazelemesi olmadan kendine gelemezmiş gibi bir havaya girmiş durumda.
Cumhurbaşkanının buna direnmesi kendisi açısından seçime gitmenin optimum zamanını kaçırması riskini beraberinde getirir. (Bence bunu zaten kaçırmış durumda.)
Mutlaka etrafında birileri ona bu değerlendirmeyi yapacak, “Zaman geçtikçe kaybedeceklerimiz kazanacaklarımızdan daha fazla olacak, iyisi mi yol yakınken seçime gidelim” diyecektir.
Uzun lafın kısası benim görüşüm gayet net: Bana göre bütün göstergeler erken seçimin kaçınılmazlığını gösteriyor. Erdoğan bugünkü gibi yönetmeye 3 yıl daha devam edemez.
Gösteriyor ama Erdoğan da ortağı Devlet Bahçeli de bu konuda en ufak bir belirti bile vermiyor. Yine de buna bakıp karar verilemez: Çünkü minicik bir iması bile iktidarı geri dönülemez bir sürece sokar, erken seçimi getirir. O yüzden Erdoğan da Bahçeli de oyunu kartları kendilerine çok yakın tutup kimseye göstermeden oynuyorlar.
Sonbahar ve PKK’nın çözülme süreci erken seçim konusunda belirleyici olabilir.
İsmet Berkan
10HABER