Adına başına herhangi bir sıfat dahi eklenmeden “Süreç” denen şey, başından beri biraz ikircikli devam ettiği için “Kürt sorununa çözüm” arayışlarında bulunduğumuz noktayı çoğunlukla başlıca aktörlerin sözlerine ve davranışlarına bakarak anlamaya çalışıyoruz.
Bazen körün fili tarifi gibi fena halde yanıldığımız oluyor, bazen de doğru teşhis koyduğumuz. Ama yaptıklarımızın tamamının tahmin olduğu gerçeği ortadan kalkmıyor.
İşte dün sürecin başlıca taşıyıcı siyasi aktörü olan MHP lideri Devlet Bahçeli çıktı, Meclis’teki komisyonun Abdullah Öcalan’ı dinleme kararı alması gerektiğini söyledi, “Komisyon gitmezse ben yanıma üç arkadaşımı alır giderim” dedi.
***
Türkiye açısından ortada sahiden tarihi bir fırsat penceresi var. 50 yıldır ayrılıkçı terör uygulayan bir örgüt, yani PKK, ama isteyerek ve gönüllü biçimde ama hapisteki lideri Abdullah Öcalan’ın zorlamasıyla, kendi kendini fesh etme, silah bırakmaktan söz etme noktasına gelmiş.
Bu, öyle kolayca sırt dönülecek bir fırsat penceresi değil. Ayrılıkçı terörün olmadığı bir Türkiye, sahiden çok başka bir Türkiye olacak; vatandaşına daha kolay refah yaratan, uluslararası ilişkileri bir gölgeden kurtulmuş, eli daha rahat bir Türkiye.
Ama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, tam olarak bilemediğimiz bir sebeple, bu “süreç”i ağırdan almayı tercih ediyor. Sürece karşı değil. Tam tersine ‘Terörsüz Türkiye’ adını verdiği sürece siyaseten çoktan söz verdi, kendi ağırlığını bu sürecin arkasına koydu. Ve bunu öyle yarım ağızla yapmadı Erdoğan. Ama yine de sürecin çok hızlı ilerlemesini de istemiyor gibi.
Kendi kafasında nasıl bir zamanlama olduğunu veya sürecin hızlı yürümesinde ne gibi bir sakınca gördüğünü bilmiyoruz. Akla ister istemez süreci bir seçim kozu olarak kullanmak isteyip istemediği, o yüzden kafasında bir seçim tarihi belirene kadar süreci yavaşlatmak isteyip istemediği soruları geliyor. Ama bu sorular da spekülatif.
Buna karşılık Devlet Bahçeli’nin acelesi var. Daha önce yaptığı bir yazılı açıklamada MHP lideri sürecin bu yılın sonuna dek tamamlanmasını umduğunu söylemişti. Ama olmadı, geldik yılın sonuna ve kabaca Mayıs ayında neredeysek hala oradayız “süreç” açısından.
Bahçeli sayesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir komisyon kuruldu. 50 üyeli bu kalabalık komisyon bugüne kadar çeşitli uzmanları ve toplum kesimlerininin görüşlerini dinledi. Tam bu görüş dinleme işinin bittiği ilan edilmişti, ortaya komisyonun bir de gidip İmralı’daki Abdullah Öcalan’ı dinlemesi önerisi çıktı. Aylardır bu önerinin etrafında dans edilip duruluyor.
Bu çelişki ve Bahçeli’nin süreç üzerindeki sürükleyici etkisi aslında birinci günden beri var.
***
Esasen TBMM’yi temsil eden bir heyetin gidip Öcalan’a görüşmesi, görüşmenin olası içeriğinden bağımsız olarak, kendi başına çok büyük bir olay. Öyle basitçe “Gitsin canım” denecek ve “Asla gidilemez” denerek kestirip atılacak bir şey değil. TBMM, İmralı’ya giderek devlete isyan etmiş bir örgütün kurucu liderini meşru muhatap olarak görmüş olacak. Bu çok büyük bir sembolizm.
Bahçeli dün çok kuvvetli ifadelerle İmralı’ya gidilmesini savundu. Bakalım bugün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan konuşmasında bu konuya girecek ve kendi tercihini açıklayacak mı?
Erdoğan’ın tercihini kimsenin bilmediğini varsaymak için bir sebebimiz var. Erdoğan rejiminin yarı resmi yayın organı olan Sabah gazetesinin ne kağıda basılı versiyonunda ne de web sitesinde Devlet Bahçeli’nin dünkü bu kuvvetli çıkışının haberi var. Gazetenin bu haberi tamamen görmezden gelmesinin sebebi, bu habere ‘Reis’in ne tepki vereceğini bilmemesi.
Fakat Tayyip Erdoğan cephesinde herkes Sabah gazetesi gibi değil. Kendi başına da karar alabildiği izlenimi veren ve süreci başından beri destekleyen bir isim Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş. O dün çıktı, komisyonun cuma günü İmralı’ya gidip gitmemeyi oylayacağını söyledi.
Komisyon, biliyorsunuz beşte üç çoğunlukla karar alıyor.
Cuma günü yapılacak oylama, sadece iktidar blokunu oluşturan AKP-MHP için değil, komisyonun 10 üyeli partisi CHP için de karar verme anı anlamına gelecek. Çünkü biz sadece Tayyip Erdoğan’ın İmralı’ya gidip gitmeme konusunda ne düşündüğünü bilmiyor değiliz; CHP’nin bu konudaki tutumunu da bilmiyoruz.
51 üyeli komisyonda beşte üç demek 31 oy demek. Komisyonda AKP’nin 21, CHP’nin 10 üyesi var. DEM ve MHP 4’er kişiyle temsil ediliyor. Yeni Yol’dan 3, HÜDA PAR, TİP, EMEP, DSP ve Yeniden Refah’ın ise birer üyesi var.
Komisyon, bu rakamsal dağılımdan da anlaşılacağı gibi Ak Parti’nin hayır dediği hiçbir şeyi kabul edemez.
Cuma günkü oylama bir anlamda sürecin ciddiyete kavuşacağı, dananın kuyruğunun kopacağı gün olacak.
İmralı’ya gidelim kararı çıkmayacak olursa, hele bu karar Ak Parti oylarıyla böyle şekillenecekse Türkiye’de iç siyaset çok yeni bir noktaya gelecek demektir. Aynı şey, CHP’nin hayır oyu vermesi durumunda da geçerli; o zaman epeydir var olan zımni CHP-DEM yan yanalığı sona erecek demektir.
Cuma heyecanlı bir gün olacak.
İsmet Berkan

YORUMLAR