KKTC’de 19 Ekim’de gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı seçim tarihi yaklaşırken CTP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı adayı, Rum tezlerinin KKTC temsilcisi, Enosisçi AKEL işbirlikçisi Tufan Erhürman’ın ortaya koyduğu iflas etmiş federasyon çözümü halkımızdan ilgi görmezken, Erhürman’ın Cumhurbaşkanı Tatar’ı Rumlarla müzakere etmeyen tek lider olarak eleştirmesi ve masadan kaçtığı yönünde suçlaması Erhürman’ın adım adım gelen yenilgisinin hezeyanı, çaresizliğinin dışa vurulması olarak değerlendirilmelidir. Erhürman’ın seçim propagandası çerçevesinde ziyaret ettiği kent ve köylerde beklediği ilgiyi görmemesi,30-40 kişilik gruplara konuşmalar yapmak zorunda kalması sinirlerini bozmuş olmalı ki KKTC cumhurbaşkanı Tatar’a abuk subuk iddialarla saldırmaktadır. Kıbrıs’ta 50 yıldır sürdürülen federasyon müzakereleri, Rum tarafının uzlaşmaz tavrı nedeniyle defalarca çöktü. Türk tarafının tüm yapıcı adımlarına rağmen Rum liderliği, egemenliği ve uluslararası statüyü paylaşmayı kesin bir dille reddetti; Türklerin silah zoruyla gasp ettiği haklarını yok saydı.Bu gerçeklerin ışığında Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, göreve gelir gelmez “egemen eşitlik ve uluslararası eşit statü” talebini ortaya koyarak, Türk halkının gasp edilmiş haklarının iadesini talep etti ve bunların pazarlık konusu yapılmasına izin vermedi. Rum tarafı bu onurlu talebi reddedince, müzakereler doğal olarak başlayamadı.Rumun peşinde,federasyon olacak diye müzakere masalarında 50 yılımız maalesef boşa gitti. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın ortaya koyduğu siyaset ve onurlu direnci ile Kıbrıs Türk halkının ve KKTC’nin önü açıldı, Rum tarafına mahkum yaşamaya son dendi…Bu gerçeklere rağmen, CTP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Tufan Erhürman, geçmişin çöken federasyon hayalleri üzerinden Cumhurbaşkanı Tatar’a eleştiri yöneltiyor. Oysa gerçek açıktır: 50 yıllık başarısızlıktan sonra hâlâ aynı masaya dönmek, Kıbrıs Türk halkını statüsüzlüğe mahkûm etmektir.Cumhurbaşkanı Tatar’ın direnişi, “Rum’la müzakere etmemek” değil; “eşit egemenlik kabul edilmeden masaya oturmamak”tır. Bu tavır, teslimiyet değil onur siyasetidir. Rum liderliği, “tek egemenlik, tek devlet” çizgisinden bir milim geri adım atmıyor;adayı Elen adası olarak görmekten vazgeçmiyor. İşte tam da bu noktada Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın siyaseti, köklü bir kırılma noktasıdır. Şunu açıkça belirtmek isterim ki cumhurbaşkanı Tatar, Rumlarla müzakere etmeyi reddetmedi. Tam tersine, müzakerenin başlaması için tek şartı ortaya koydu: “Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliği ve uluslararası eşit statüsü tanınmalıdır.” Bu şart, hiçbir Türk liderin göz ardı etmemesi gereken bir asgari haktır. Çünkü egemen eşitlik tanınmadan kurulacak bir masa, Kıbrıs Türklerini statüsüzlüğe, Rum’un insafına ve azınlık muamelesine mahkûm edecektir. Rum tarafı bu şartı reddettiği sürece müzakere olmayacaktır.. Dolayısıyla bugün müzakerelerin başlamamış olmasının nedeni Tatar değil, Rum’un uzlaşmazlığıdır. Buna rağmen Erhürman , “Tatar müzakere etmedi, masadan kaçtı” diye eleştirilerde bulunuyor. Oysa gerçek tam tersidir: Tatar, geçmişin sonuçsuz masalarına dönerek halkını yeni hayal kırıklıklarına sürüklememiştir. Bu tavır, teslimiyet değil, onurlu direniştir. Bu siyaset, inat değil, gerçekçi aklın yoludur. Bu duruş, Rum’la masaya oturmamak değil, eşitlik sağlanmadan masaya oturmamaktır. Kıbrıs Türk halkı artık 57 yıl daha aynı masada oyalanmak istememektedir. Tatar’ın duruşu, aslında halkın iradesinin yansımasıdır: “Egemenlik olmadan müzakere olmaz!” Bütün bunları söyledikten sonra Rum tarafı ile adil,kapsamlı ve sürdürülebilir bir çözüm için artık neden müzakere edilecek herhangi bir şey kalmadığını da paylaşmak istiyorum:
- Rum tarafının olumsuz tavrı/egemenliği ve siyasi eşitliği paylaşmak istememesi: Rum liderliği 1963’ten beri Türklerle egemenliği ve siyasi eşitliği paylaşmayı reddetti. Bugün de tek egemenlik ve AB üyeliğini koz olarak kullanıyor. Yani niyetleri değişmedi.
- Federasyon denemelerinden sonuç alınamaması: 1968’den beri 50 yılı aşkın sürede sayısız görüşme yapıldı (Makarios–Denktaş’tan, Annan Planı’na, Crans Montana’ya kadar). Hiçbiri sonuç vermedi.
- Rum tarafının statükodan yana tutumu: Rum tarafı “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında dünyada tanınıyor, AB üyesi. Bu nedenle statükoyu bozacak hiçbir uzlaşmaya ve paylaşmaya yanaşmıyor.
- Rumların Türklerin güvenliğinin teminatı garantörlüğe karşı çıkması: 1963–1974 arası yaşanan saldırılar ve katliamlar, Türklerin Rum çoğunluğa güvenemeyeceğini gösterdi. Halihazırda Rum tarafının Kıbrıs Türkünü hedef alan silahlanması ve yabancı güçlerle askeri işbirliği güveni tamamen yok etti.Türkiye’nin garantörlüğü ve ayrı devlet yapısı yaşamsal.
- Zaman gerçeği: 62 yıldır iki ayrı halk, iki ayrı yönetim ve ekonomi oluştu. Artık “tek devlet çatısı” hayal.
YORUMLAR