6 soruda futbol ve Koronavirüs

Futbolumuza nasıl zarar verecek? Ne Yapmalı? Hâlâ, Türk futbolunun bu kriz ortamından en az hasarla çıkabilmesini teminen oluşturulabilmiş bir kriz masası yok

6 soruda futbol ve Koronavirüs
24 Mart 2020 - 10:26
1. Bu Koronavirüs salgınının Türk futbolunu ne kadar zararı oldu veya olacak? Orta ve uzun vadede Türk futbolu bundan mali anlamda nasıl etkilenir?

Koronavirüs futbolumuzu hastayken yakaladı. İçinde bulunduğu ekonomik, finansal ve yönetsel sorunlar nedeniyle sportif başarısızlık ve finansal yetersizlik çekmekte olan Türk futbolu önemli bir finansal-ekonomik-sportif ve yönetsel zafiyet içindeydi. Finansal, ekonomik ve yönetsel bağışıklık sistemimizin iyice zayıfladığı bir dönemde Koronavirüs ile karşılaştık.

4.5 milyar gelire karşın 15 milyar borç, 5 milyar TL birikimli zarar ve 6 milyar TL’na yakın öz kaynak açığı bulunan, borçlarını ödeyemediği için kredileri yapılandırılan, üstün muhasebe teknikleriyle bilançolarını artıya geçirip UEFA Finansal Fair Play kriterlerinden yırtan, sürdürülebilir bir mali yapıya sahip olmayan, faaliyetlerini devam ettirebilecek karlılıktan yoksun, dengesiz ve yetersiz nakit akışı yüzünden sürekli gelir yaratmak zorunda kalan Süper Lig zaten ekonomik ve finansal sağlığını kaybetmiş, palyatif tedavilerle ayakta kalmaya çalışıyordu ki, tam bu esnada Koronavirüs ile enfekte oldu.

Gidişata bakılırsa, bu virüs futbolumuzda ciddi tahripkar etkiler yaratacak. Yıkıcı olacak. Çünkü tüm makro-ekonomik göstergelerinde majör olumsuzluklar bulunan Süper Lig zaten zar zor ayakta durmaktaydı.

Gelirleri giderlerini karşılamakta yetersiz kaldığı için sürekli borçlanan, borçlandığı için finans maliyeti altında ezilen, artan kurlar nedeniyle zararları yükselen, oluşan birikimli zararlar nedeniyle tüm öz kaynakları eriyen, had safhada sıcak paraya ihtiyacı olan, sportif başarıya ulaşamayan, rekabet ve futbol kalitesi düşük olduğu için reyting değeri düşük kalan, bu nedenle yurtdışında herhangi bir alıcısı olmayan, yayıncısı tarafından zarar edildiği gerekçesiyle yayın gelirleri tırpanlanan bir Süper Lig ile karşı karşıyayız.

Bu krizi Avrupa bizden daha hızlı atlatacak, ancak bizim içinde bulunduğumuz sorunlar nedeniyle Süper Lig sportif-ekonomik ve finansal olarak çok ciddi geriye gidecek. Rekabet yeteneğini yitirecek, Avrupa ile rekabette geride kalmamıza yol açabilecek. 2.1 milyar TL’ye ulaşan havuz gelirleri, yayıncının ekonomik sıkıntıları bahane göstermesiyle daha düşecek ve kulüpler adeta devletin finansal ve ekonomik yardımına muhtaç hale geleceklerdir. 

Bu sorunlar Süper Lig’de sportif kuraklığı daha da artıracak, bir taraftan kulüpleri ekonomik ve mali olarak zorlarken, diğer taraftan kulüplerde önemli yönetsel sorunları da beraberinde getirecektir. 

Türk futbolunun ben ilk etapta maç günü gelirleri ile logolu ürün satış gelirlerinde yüzde 40-50 arası düşüş bekliyorum. 2018-19 sezonunda 491.4 milyon TL olan maç günü gelirlerinde 2019-20 sezonunda 200 milyon TL’ye yakın bir gelir kaybı bekliyorum. Daha önceden kulüpler ile yayıncının anlaşması üzerine artan kurlar nedeniyle yayın gelirlerinde kulüpler gol yemeye devam edecekler. Anımsanacağı üzere, 2019’da kulüpler ile yayıncı kuruluş 500 milyon dolarlık yayın ödemesini zarar ettiği bahanesiyle ilkin 420 milyon dolara indirmiş ve akabinde de kalan 420 milyon dolarlık ödeme için de dolar/TL kurunu 5.80’den sabitlemişti. Kulüpler bir yandan 90 milyon dolarlık gelir kaybının yanısıra, diğer taraftan da kur sabitlenmesi yüzünden önemli zararlar etmişilerdi. Nitekim şimdi dolar/TL kuru 6.55 TL’nı geçti. Buradan gelen gelir kaybı, diğer anlamda kulüp zararı da 375-400 milyon TL’ye ulaşıyor.

2018-19’da 1.3 milyar TL’ye ulaşan ticari gelirlerde de yüzde 30’a yakın bir gelir azalışı bekliyorum. Buradan da oluşacak tahmini zarar 250-300 milyon TL civarında olacak.

Kulüplerin gelir düşüşleri nedeniyle giderlerini karşılamak için ilave kredi talepleri de olabilecek. Toplam 15 milyar TL’ye ulaşan kredi stokunda yüzde15-20 ilave talep olabileceğini düşünüyorum. Bunun finansal karşılığı 2.225 milyon TL ile 3 milyar TL arası ilave kredi ve bunun yıllık ortalama yüzde10’dan faizi 225 ila 300 milyon TL’nı bulabilir. Süper Lig’in 100 milyon TL civarında da diğer gelir kayıplarını dikkate aldığımızda, toplam gelir kaybı 1.2 milyar TL’na ulaşır.

Türk futbol gelirlerinin büyüklüğünün 4.2 milyar TL olduğunu dikkate alırsak, Türk futbolunun Koronavirüsü nedeniyle kaybı, Toplam gelirinin yüzde25 ile yüzde30’u arasında bir tutara ulaşmış olacak.

2. UEFA Finansal Fair Play (FFP) olayında esneklik sağlayacağını belirtti ve dosya verme süresini 31 Mart'tan 30 Nisan'a çekti. Bu süreç yeterli mi?UEFA FFP uygulamasından vazgeçer mi?

UEFA’nın her hâl ve kârda FFP kriterlerini gevşetmesi gerekecek. Ancak, bu da yeterli olmayacak. Çünkü beş büyük ligde maliyetler çok yüksek. Düşen gelir ortamında bugün itibariyle beş büyük ilgin toplam zararı KPMG hesaplamalarına göre 4 milyar Euro’ya ulaşmış vaziyette. Dolayısıyla, bu liglerdeki olası olumsuzlukları azaltabilmek için UEFA bir süreliğine FFP uygulamasını erteleyebilir. Ancak, bunun tamamen kaldırılabileceğine ilişkin haberler çıkıyor, buna ihtimal vermiyorum. Eğer böyle bir olasılık gerçekleşirse, o zaman Avrupa futbolunda merkez liglerin dışında hiç bir çevre lig takımının ne Şampiyonlar Ligi, ne de Avrupa Ligi’nde rekabet edebilme olanağı kalmaz. 

3. UEFA eğer, "FFP'i şimdilik kaldırdım" derse, borç yapılandırma anlaşmaları ne olacak? Bankalar Birliği aracılığıyla Ziraat Bankası ile yapılan borç yapılandırma anlaşması devam eder mi? 

UEFA bugün FFP’i kaldırmış olsa bile, kulüplerimizin zaten finansal dengelerini yeniden tesis edebilmeleri için böylesi bir borç konsolidasyonuna ihtiyaç vardı. Zira, finansal yükümlülüklerini yerine getirememekteydiler. Kulüplerin finansal problemleri derinleşmiş, nakit akışları bozulmuş, karlılıkları erimiş. Özkaynakları negatife dönmüş, oyuncularına ücret ve maaşlarını ödeyemez duruma gelmişlerdi. Kulüplere finansal rahatlama sağlama, nefes alabilme olanağı yaratabilmek için Bankalar birliği ile borç konsolidasyonu veya vade uzatımlarına gidildi. Söyleyeceğim o ki, borç yapılandırma sadece FFP için yapılmadı. Kulüplerin öylesine berbat bir mali yapıları vardı ki, bu yapı içinde nefes almaları mümkün değildi. Bu borç yapılandırmasıyla, Türk futbolu entübe edildi. Yani, Türk futbolu solunum cihazına bağlandı. Bu uygulama özellikle büyük kulüpler için daha yaşamsal bir öneme sahipti. Çünkü büyük kulüpler aynı zamanda FFP kriterlerine uyum sağlayabilmek için bu yapılandırmaya gitmek durumunda kaldılar. 

Dolayısıyla, FFP uygulamasından bağımsız olarak bu finansal anlaşma devam edecek.

4. Borç yapılandırma sürecinde Fenerbahçe bu anlaşmaya imza atmamıştı. Borcu olmasına rağmen yapılandırmaya imza atmayan Fenerbahçe için borç yapılandırma anlaşmasını imzalamamasının olumlu ya da olumsuz bir etkisi oldu mu?

Öncelikle söylemek gerekirse, Fenerbahçe’nin önemli tutarda finansal borcu var. Başkan kendisi açıklamıştı, Kulübün 600 milyon Euro borcu var diye. Kaldı ki, UEFA’nın 2018 Mali raporuna göre Fenerbahçe’nin 334 milyon Euro net borcu bulunuyor. Borsa İstanbul’a (BİST’e) gönderilen Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP’a) açıklanan verilere göre de Fenerbahçe’nin 1 milyar TL’nın üzerinde banka borcu bulunuyor. Yani, kulübün önemli tutarda banka kredileri söz konusu. Fenerbahçe yapılandırma koşulları uygun olmadığı için bu anlaşmaya imza atmak istemedi. 

Benim ısrarla üzerinde durduğum ve bir türlü yanıt alamadığım sorular var. Yapılandırmaya ilişkin ne federasyon, ne kulüpler, ne de bankalar şeffaf davranmadılar. Hep şunu sordum, sormaya da devam ediyorum. Kulüplerin ne kadar borçları var? Bunların ne kadarlık kısımları yapılandırıldı? Bu yapılandırmaya hangi faiz oranı uygulandı? Hangi teminatlar alındı? Hangi vadede de yapılandırıldı? Sanırım, faiz oranı, teminat ve vade bakımından bu anlaşmayı Fenerbahçe zorlayıcı bulmuş olacak ki, bu yapılandırmaya dahil olmadı. Fenerbahçe kendi olanaklarıyla da borcunu yapılandırabilecek bir camia. Bu yapılandırmanın koşulları ağır gelmiş olduğunu düşünüyor ki, buna dahil olmuyor. Bunun olumlu ya da olumsuz yönü olacak mı ileride göreceğiz.

5. Koronavirüs nedeniyle Lig’in ertelenmesi, yayıncı kuruluş beIN Sport'un bundan sonraki döneme bakış açısını değiştirir mi? Ya da siz burada yeni bir anlaşma olur mu?

Şunu bir kez daha anımsatmakta yarar var. 2019’un üçüncü çeyreğine giderken, Federasyon ile yayıncı kuruluş arasında çok önemli bir kriz patlamıştı. Neydim o kriz? Kurların astronomik artışı, kulüplere güncel kurlar üzerinden ödeme yapan yayıncı kuruluşu ödeme yapmamaya itmişti. Yayıncı kuruluş, kurların çok arttığını, bu işten zarar ettiğini ileri sürerek, diğer taraftan da "Bu lig bu parayı etmez!", "Digitürk’ten başka kimse bu parayı vermez", subliminal mesajlarıyla, kulüplerde "Lig başlıyor, hala transferler yapılmadı, bu parayı alamazsak, çok sıkıntı yaşarız" vb. klişelerle baskı yaratarak, onları daha düşük bir kura razı etmeye çalışıyordu. Yani, bu söylemler "demoklesin kılıcı" gibi kulüplerimizin başında sallandırılıp kulüpler daha az bir gelire ikna edildiler. Daha az bir gelire mahkum edilip yayıncı kuruluşla uzlaştırıldılar. Sonuçta, naklen yayın krizinde kulüpler sıcak para için geri adım attı, USD/TL kuru 5.80’de sabitlendi. 

Zorda kalan kulüpler Beinsports ile TFF aracılığıyla anlaşmak zorunda kaldılar. Varılan anlaşmaya göre, Beinsports kulüplere yıllık ödemesi gereken 500 milyon dolarlık yayın bedeli ödemesini yeni sezonda 410 milyon dolar olarak gerçekleştirdi. Kulüplere güncel cari kurdan ödeme yapılacağı, ancak USD/TL kurunun ne olursa olsun maksimum seviye ise 5.80 TL’nı geçemeyeceği karar altına alındı. Buna göre kulüplere ödemeler yapıldı. Bu anlaşmaya göre USD/TL kuru 5.80’in üzerine çıksa bile, sabitlenen Kurdan (dolar/TL 5.80 ) TL’den kulüplere ödeme yapılacağı kulüplere dayatıldı. Transfer yapamayan, sıcak para ihtiyacı içinde kalan, finansal teneffüs yapmakta zorlanan kulüpler de bunu kabul etmek durumunda kaldılar. Şimdi, bugüne gelirsek, sabitlenen kur ile bugünkü dolar/TL kuru (21.3.2020- saat 13.30 itibariyle 6.55’i geçmiş durumda) arasında oluşan zarar 375 milyon TL’na ulaşmış durumda. Bir yandan bu kur zararı, diğer taraftan 90 milyon dolarlık azalttım nedeniyle kulüplerin zararı [(90 milyon dolar*6.55)+(500 milyon dolar*(6.55-5.80)]= 964,5 milyon dolar’a ulaşmış durumda.

Yani, yayıncı kuruluşun hiç bir şey söyleme hakkı maalesef yok. Dolayısıyla, yayıncı kuruluş bu işe girerken, bunu karlı olarak görüp girdiğine göre, ödemeleri zamanında ve tam olarak yapmak durumunda

Ancak, benim kişisel görüş ve öngörüm o ki, bu kriz dönemi de yayıncı kuruluş tarafından fırsata çevrilecekmiş gibi geliyor. Sıcak paraya ihtiyacı olan kulüplere, daha az bir tutardan ve daha düşük bir kurdan yeni bir uzlaş(tırıl)ma konulursa, buna da hiç şaşmam.

6. Peki, bu Koronavirüs futbolumuzu teğet geçecek mi? Ne önlemler alınmalı?

Kulüpler hiç beklemedikleri bir anda şok gelir kayıplarıyla karşı karşıya kaldılar…Bununla birlikte virüs kulüplerin ne yazık ki, vadesi gelen borçlarını ötelemiyor, ertelemiyor. Günü gelen/gelecek anapara, faiz ve taksit ödemeleri belirli bir dönem ötelense bile, faiz çalışmaya devam ediyor. Yine, olayın bir başka boyutu da, bu yükümlülükler vadelerinde yerine getirilemez ise, bu kez de kulüplerin kreditörlerle başları belaya girmiş olacak. Belki de yasal takibe uğrayacaklar, belki de kredi limitleri iptal edilecek. Borcu borçla döndüren Süper Lig bu durumda finansal anlamda iyice köşeye sıkışacak ve başta oyuncular olmak üzere kendi paydaşlarına karşı sorumluluklarını yerine getiremeyecek.

Finansal kısır döngü belki de kulüpleri, Finansal Fair Play kriterleri bakımından UEFA’ya karşı da sıkıntıya sokacak. Çünkü, hiç beklenmedik şekilde ortaya çıkan gelir kayıpları yüzünden, yükümlülüklerini yerine getirebilecek rezerve sahip en fazla iki ya da üç Süper Lig kulübü bulunuyor. Bunların dışındakiler, ne yazık ki, gelir kayıpları nedeniyle oluşacak finansal yetersizliklerini giderebilecek, vadesi gelen yükümlülüklerini karşılayabilecek, faaliyetlerine olanak sağlayacak bir özkaynağa ve nakit rezerve sahip değiller.

Kısacası, iyi yönetilmedikleri için mevcutta ekonomik ve finansal problemleri bulunan kulüpler, şimdi bu sıkıntıların altından kalkabilmek için arayış içerisine girecekler. Ne var ki, herkesin kendi derdine düştüğü bu konjonktürde kimse onlara yardımcı da olamayacak. Problemler soruna dönüşecek ve daha derinleşen bir krize girmek durumunda kalacaklar.

Oysa, tüm bunlar daha önceden öngörülebilecek ve gerekli önlemlerin alınabileceği şeylerdi. Zaten hiçbir zaman kriz birden gelmez. Kriz bağıra bağıra gelir. Sonra bir de bakılmış ki, krize karşı gerekli önlemleri alamayanlar, yeterli korunakları sağlayamayanlar, krizin girdabından kurtulamazlar. Varlıkları tehlikeye girer ve performans ortaya koyabilecekleri tüm yeteneklerini yitirirler. Tekrar toparlanmak, geçmiş kurumsal ve sportif başarıya ulaşmak ise çok daha maliyetli ve zahmetli hale gelir.

Öz itibariyle, Süper Lig’in sağlıklı ve sürdürülebilir yapıya kavuşturulmadan bu ve bundan sonraki krizlere karşı ayakta kalabilmesi mümkün değildir. Bu tür risklere karşı kendi korunağını yaratamamış, kapsayıcı kurumlarını tesis edememiş bir ligin zaten yaşamını günümüz finansal futbolunda devam ettirebilme ve performans ortaya koyabilme olanağı bulunmuyor. 

Hâlâ, Türk futbolunun bu kriz ortamından en az hasarla çıkabilmesini teminen oluşturulabilmiş bir kriz masası yok. Ne tür aksiyonlar alınacak? Bu hasarın miktarı nasıl en aza indirgenecek? Nasıl bir yol haritası izlenecek? Kriz sonrası ortaya çıkacak hasar nasıl giderilecek? Daha bir çok soruya yanıt olabilecek bir kurul oluşturulmadı. Ne Kulüpler Birliği’nden, ne de federasyon böylesi bir arayış şimdilik yok. Neredeyse, bir aya yakın bir zaman geçti ama biz henüz daha tehlikenin vahametini kavrayamamış durumdayız.

Koronavirüs’ün Süper Lig’e yıkıcı etkisinin olacağı açık. Bari, bu krizin neden olacağı yıkım, "yaratıcı yıkım" olsa da, Türk futbolu bundan gerekli dersleri çıkartıp kendi "kapsayıcı kurumlarını" oluşturabilse ve sportif-ekonomik-mali refahını yükseltebilecek yeni bir yapılanmayı gerçekleştirebilse…

 

Tuğrul Akşar



[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum