Abdurrahman Dilipak yazdı "Fetva yokuşu"

“Fetva Yokuşu” Durali Yılmaz (Prof. Dr.)’ın bir romanının adı. Yılmaz benim 70’li yıllarda tanıştığımız bir kardeşim. Sözkonusu roman ilk baskısını 1978’de yapmış.. Roman 16.YY’daki toplumsal değişimi bir “cellat taşı”nın ağzından anlatıyor.

Abdurrahman Dilipak yazdı "Fetva yokuşu"
10 Ocak 2022 - 10:22

Zaman içinde bazı müesseselerin nasıl bozulduğuna dikkat çeken roman, adını Süleymaniye’deki “Fetvahane”nin değişiminden alıyor.  Başkahramanı, idam cezasına çarptırılan yeniçerilerin infazında kullanılan cellat taşının şahidliği çerçevesinde bir özeleştiri aynı zamanda. “Fetva Yokuşu” bugün Fatih ilçe sınırları içinde, Mısır Çarşısına yakın bir yerde bir semt adı.

Bir kitap tanıtımı yapmak için seçmedim bu başlığı, “Fetva”nın günümüzde de nasıl yokuşa sürüklendiğini anlatmak için seçtim. Esasen “Fetva”, meşruiyet arayışı yolunda bir araçtır. Ne zaman ki “Fetva” açılıp kapanan bir “kapı”ya dönüştürüldü, o zamandan beridir, bir arayışın aracı değil, kimilerinin elinde meselelerin konjonktüre uygun, “İdare-i Maslahat” sosuna bulanmış “reel politik” gereksinimlerin yön verdiği, pragmatik bir anlayışla, oportünizme kapı aralayan meşrulaştırma aracına dönüştürüldü. Hatta zaman zaman cinayetlere alet edildi.

Rivayet edilir ki, “Gavur Padişah” diye tanınan, Şeyhülislama “ya fetvayı gönder, ya da kelleni” diye emir gönderen, Tanzimat’la başlayıp devam eden batılılaşma ve muasırlaştırma cereyanını başlatan Osmanlı Sultanının tavrına karşı “Fetva kapısının kapandığı” yolunda bir anlayış gelişti. Bu iş Yedikule zindanları ile de başlamaz bizde. İmam-ı Azam Ebu Hanife (699-767) de, halife tarafından işkence ve bir rivayete göre zehirlenmek sureti ile şehid edilmedi mi? Halife, İmam-ı Azam’a, “Biad” konusunda, aleyhine olan görüş ve icraatını değiştirmesi için baskı yapıyordu ve olan oldu. Fetva ile kardeş katli de gerçekleştiği dönemler oldu. 

Önce fetva nedir? Diyanet Ansiklopedisinde özetle bu konuda şu bilgiler verilir: “Yiğit, delikanlı” anlamındaki fetâ kelimesinden gelen fetvâ,  “bir olayın hükmünü açıklayan veya hükmünü koyan, güçlükleri çözen kuvvetli cevap” anlamındadır. Fıkıh terimi olarak “fakih bir kişinin sorulan fıkhî bir meseleye yazılı veya sözlü olarak verdiği cevap, ortaya koyduğu hüküm” demektir. Örfte ise sorulan dinî sorulara müftüler tarafından yazı ile verilen cevaptır. Verdiği fetva ile hükmü açıklayana da müftî denir. Kur’ân-ı Kerîm’de fetva kelimesi ve türevleri 9 âyette geçmektedir. (en-Nisâ 4/127, 176; el-Kehf 18/22; en-Neml 27/32), soru sorma (es-Sâffât 37/11, 149), rüyayı yorumlama (Yûsuf 12/41, 43, 46) vb. anlamlara gelir. Ayrıca 15 âyette yer alan “yes’elûneke” (senden soruyorlar) ifadesi de  genellikle, “Senden konuyla ilgili dinî hükmün ne olduğunu soruyorlar” anlamını taşımaktadır.

Fetva veren ve alan kişiyi bağlar. Biri bana, “ben fetvasını aldım, o şey öyle değil böyledir, sen de buna uymak zorundasın” diyemez. Çünkü o konuda aykırı bir görüş de olabilir. Örnek vermek gerekirse, İmamı Azam’a göre, parmağı kanayanın abdesti bozulur… Bir Hanefi, Şafi’ye “abdestsiz namaz kılıyorsun” diyemez ve onu kendi imamının görüşüne uymaya zorlayamaz. Bu “İlahlık ve Rablik” taslamak olur. Kendi fikrini muhkem nas yerine koymak anlamını taşır.. “Muhkem Nas ile sabit bir konuda içtihad olmaz”. İçtihadolmayan bir konuda mezhep ya da fetva da olmaz. Fetva müteşabih bir konuda, bir işin şeriata uygunluğu konusunda din ve işin mahiyeti hakkında ilim sahibi birinden alınan görüşü ifade eder. 

Bugün, dileyenin, dilediği konuda, bir yerlerden  kendi aklına ve menfaatine uygun bir fetva bulmakta zorlanacağını sanmıyorum. Bu tür fetvaları birileri sadece kendilerini aklamak için değil, başkaları üzerine hüküm koymak, onlara kendi düşüncesini dayatmak için kullanabiliyorlar.  Bu yola sapanlar Allah’a ve Resul’üne iftira ediyorlar ve insanları dini kullanarak kendi heva ve heveslerine uymaya zorlamış olurlar. “Helal Cert” konusunda yaşananlar da bu çerçevede değerlendirilebilir. Dileyen her üretici, içeriden ya da dışarıdan bir şekilde, “uygun bir kuruluş”(!) üzerinden bu sertifikayı alabilmektedir. Sonunda bir şeyin Mübahlığı da bir fetva konusu bazı konularda ve ürünlerde..

Bugün Fetva’yı yokuşa sürenler, adamını bulup, kitabına uydurarak fetva alanlar, yani bu işi sulandıranlar, din-i mübin’i islam’a en büyük kötülüğü yapanlardır. “Fetva kapısı”, açılıp kapanan bir kapı değil, hep açık kalacaktır. Ama bu iş istismar edilir, münafık ve fasıkların gelip geçtiği bir kapıya dönüşürse fetvanın da itibarı kalmaz. Bu kötülüğe alet olan bizimkiler de bu ifsadın suç ortağı olur.

Her fetvanın yanılma payı vardır. Alimler bir konuda topyekûn bir görüşte ittifak etmişse, buna icma diyoruz, ona uyulur, ancak bunun dışındaki hükümlere herkesin uyma zorunluluğu yoktur. Bugün bu gibi konularda tartışıp durduğumuz işlerin din günü hakikati bize gösterilecek, işinde fikrinde ihlas bulunmayanların fetva hileleri onları kurtarmayacak, aksine o dini istismar anlamına gelen fetvaları, o fetvayı veren, alan ve uygulayanları, cehennemde fetva yokuşlarına sürükleyecektir.

Samimi bir şekilde ilahı rızayı arayan bilgi sahibi bir kişinin usulüne uygun olarak verdiği fetvası muteberdir. O kişi de yanılmış olsa bile, umulur ki Allah onu affeder. Ancak o şartlar altındaki o fetva ancak o fetvayı kabul eden kişiyi bağlar. Aynı hassasiyetle bir başka alim, tam aksi yönde bir fetva verebilir. O da aynı şekilde, en az öteki kadar, itibari olarak doğru kabul edilir. Fetva, minareyi çalmaya niyet edenin kılıf bulmasına hizmet eden bir araç değildir. Bu konuda geçmişte ve günümüzde, önce siyaset ve bürokrasi, ahiren, sermaye sahipleri, meslek örgütleri, sivil halk, sonuçta hepimiz dikkat etmemiz gerek. Bu konuda en hassas ve kıskanç olması gerekenler ise dini topluluklardır. Cemaat yapılarında bu konuda giderek artan bir zafiyet olduğunu da belirtelim. Kaldı ki, kişi bir konuda fetvasını alsa bile, zaten şüphe bulunan, ihtilaflı bir konuda verilen hüküm kendi lehine bile olsa, kişi şübehattan kaçınarak fedakarlıkta bulunsa bu takvaya daha uygun olacaktır, tıpkı bir Şafi’nin parmağı kanadığında abdestini yenilemesi gibi. Çünkü bu konularda bir kişi ya da topluluğun aldığı fetva, “icma” yoksa uyulması mutlak zorunlu bir hüküm değildir. Fetva bir “ruhsat”tır. Oysa “takva yolu” şüpheli şeylerden uzaklaşanlar için feragat ve fedakarlık gerektiren bir “azimet yolu”dur.

İmam-ı Şafiye göre olmamış bir konuda, varsayımlar üzerine fetva verilmez. Olan bir konuda ise fetva alan kişi kendi anlatımına göre sonuçta bir fetva alacaktır. Karşı taraf da sürece katılacaksa, o zaman ortada hakemlik şeklinde bir yargılama sözkonusudur ve yargılama sonucu verilen karar önü-sonu belli, müşahhas bir olayla ilgili verilen mahkeme kararı hükmünde olacaktır.

Öyle her önüne gelen fetva da veremez. Verilecek fetva vahy’e ve sünnet’e aykırı olamaz. Zaten orada açık bir delil varsa fetvaya gerek yoktur. Kitap ve sünnet dışında icma-ı ümmet, ümmetin üzerinde ittifak ettiği bir konu varsa o da bir delildir. Bugün fetva büyük ölçüde bu hükümlere kıyasla çıkarılan hükümler şeklinde olacaktır ki, biz buna “kıyas’ı fukaha” diyoruz. Şüphesiz özellikle içtimai olaylarda, nas’a aykırı olmayan örf ve anane ve toplumsal maslahatın da tamamlayıcı bir unsur olarak dikkate alınması gerekir. Fetva verecek kişinin akli ve ahlaki özellikleri çerçevesinde ehliyet, liyakat yanında, “ehli hal ve akd” açısından “el emin” olması gerekir. Kendisi müçtehid seviyesinde alim de olsa, kamu otoritesi, halka tatbik edeceği icraat konusunda istişare etmek ve verilecek karardan yarar ya da zarar göreceklerin görüş ve taleplerini ciddiye almak, bunun için şûra yapmak zorundadır. Bu aynı zamanda Peygambere de bir emirdir. Otorite müçtehid de olsa tek başına kendi içtihadı ile bu konuda karar veremez. Kesinlikle bu süreçte dinin polemik konusu yapılmaması da gerekir. Genelde kişinin ahvali şahsiyesi ile ilgili konularda fetva yoluna gidilirken, başkaları ile ihtilaf olan ve hakkında açık hüküm bulunmayan konularda hakeme gidilmesi gerekir. Dikkat edelim, fetvayı yokuşa sürmeyelim.  Fetva aslında bir alimin rehberliğinde işi rızaya uygun şekilde kolay kılmaktır. İşini hakkı ile yapan fetva sahiplerine ve ihlasla rızaya ulaşmak için fetva alıp yoluna devam edenlere selam olsun. Bu işleri istismar edenlere gelince, Allah onların işlerini sarp dağlara sardırır, üstlerine pislik yağdırır. 

Selâm ve dua ile.

YORUMLAR

  • 0 Yorum