At yarışının gerisindeki sistematik zulüm

20 Mart’tan beri ara verilen at yarışları 10 Haziran’da yeniden başlıyor. Birilerine göre müthiş bir heyecan. Diğerlerine göre sadece bir hobi.

At yarışının gerisindeki sistematik zulüm
02 Haziran 2020 - 12:46 - Güncelleme: 03 Haziran 2020 - 13:24
Bazılarına göre bir gelenek.

Çoğuna göre spor.

Kimisine göre kumar, kimisine göre bahis.

Jokeylere göre meslek.

Bazı zenginlere göre tutku.

At sahiplerine göre gelir.

Devlete göre kazanç kapısı.

Gerçekte ise hayvan sömürüsü...

Yıllık cirosu 7 milyar TL’yi bulan bir sektör at yarışı. 

Devletin bu işten kasasına ayda yaklaşık 250-300 milyon TL koyduğu, vergi kazandıran, 84 bin kişinin doğrudan gelir sağladığı bir sektör.

Var olan 9 hipodromda koşan 6 bin 200’den fazla aktif ata ek olarak, yeni başvuran kısraklar, damızlıklar, aygırlar ve taylarla birlikte 10 bin dolayında atın sistem içinde yer aldığı bir sektör.

300 bin kişilik bir camiaya sahip, cirosu nedeniyle “bacasız endüstri” (!) denilen bir sektör! 

Sponsor gelirleri, yayın gelirleri ve yasadışı bahisleri de düşünecek olursanız, ortadaki rant çok daha büyük... 

Ve bu devasa sektörü koşturularak, sakatlanarak, ölerek sırtlayanlar atlar!

Hikâyeleri nasıl başlar, nerede biter hiç düşündünüz mü?

Hipodromlarda dövülen atlar!

Damızlık olarak kullanılan aygırlar ve kısraklar, 65 bin TL’ye kadar çıkan büyük paralar karşılığı çiftleştirilir.

Özel olarak bu iş için üretilen İngiliz ya da Arap tayları, sadece 6 ay kadar sonra annesinden ayrılır ve o da yarış atı olmak üzere yetiştirilir.

1-1.5 yaşında hipodroma getirilir. Veliefendi Hipodromu’nda olduğu gibi dar bir alanda tek bir atın kaldığı köhnemiş ahırlar vardır. Yarışmaya devam edebildiği sürece en az 6-7 yılını orada geçirir. TJK ile Tarım ve Orman Bakanlığı, bu sektörden çok para kazanıyor olsa da, ahırların sefaletini umursamaz.

Atlar sabah antrenmanından sonra sokuldukları ahırda ertesi sabaha kadar yapayalnız bağlı kalır. Kendi doğasında sürü halinde yaşaması gereken bu son derece duyarlı hayvan, artık esir gibidir.

Sadece birinin adamı olduğu için işe alınan cahil seyislerle doludur hipodromlar. Mesela sabah çok erken saatlerde Veliefendi Hipodromu’na giderseniz görürsünüz; atlar biraz huzursuzlandığında bacaklarına ve bedenlerine dirgen, kayış ya da kamçı ile vuran seyisler var. Atları dövüyor, küfrediyor, kötü davranıyorlar!

Bu olaylar TJK yönetimi ile Tarım ve Orman Bakanlığı’na iletilmesine karşın, herhangi bir işlem yapılmaz. Ne zaman ki, geçen kış İzmir’de Can Dadaş adlı ata şiddet uygulandığında olduğu gibi, olay medyaya yansır, o zaman kamuoyundaki tepkiyi bastırmak için ceza verilir. Onun dışında şiddeti herkes bilir ama susar. 

Yıl boyu sakatlanan yüzlerce yarış atı öldürülüyor

Yarış hayatları sona erene kadar çiftleştirilmez atlar. Yarıştan önce sadece birkaç yudum almalarına izin verip suyu geri çekerler ki idrar ağırlığı onları yavaşlatmasın ve yarışacaklarını anlasınlar. 

Otlamak yerine yoğun olarak tahılla beslenirler. Çoğu kanamalı ülsere yakalanır. Yarış sürecinde zorlananların soluk borularında ve ciğerlerinde kanamalar olur. Yırtık tendon ve bağdoku, yerinden oynamış eklem ve hatta kırık kemikler gibi sakatlanmalar olur.

Türkiye’de her yıl en az 250-300 at yarış sırasında sakatlanarak yaşamını kaybeder. Sakat atın tekrar yarışma ihtimali çok düşüktür; tedavisi çok zaman ve para gerektirir. Veteriner, atın artık yarışamayacağına dair rapor yazar, kurul onaylar ve bu atlar çoğunlukla iğne ile öldürülür.

Mezbahaya satılan atlar

Sakatlık dahil çeşitli nedenlerle koşamayacak hale gelen ya da uzun süre yarış kazanamayan atın geleceğine sahibi karar verir, bazıları 3 bin TL’ye satılır ve hayatları mezbahada biter...

350 bin liraya satılan bir yarış atı, yarışlardan 850-900 bin TL getirirse sahibi zarar etmediğini düşünür. Önemli yarışlarda dereceye girerse kazancı milyonları bulur. Örneğin 2019’da Arap atı Sürgüntay, sahibine toplam 3 milyon 230 bin 425 bin lira kazandırmış...

Her şeyin hız ve para ile anlatıldığı at yarışları, atlar dışında herkesin, er ya da geç, az ya da çok kazandığı bir endüstridir. 

Ne acıdır ki şampiyon olmak, dereceye girmek, kupa kazanmak, bunları hayatı ile ödeyen atların umurunda değildir. Bıraksanız kendi doğal ortamlarında koşarlar, sürü halinde yaşar, çimlerde gezinip otlarlar, hemcinsleri ile istedikleri zaman çiftleşip taylarını büyütürler. 

10 Haziran’da başlayan şey işte bu sömürü düzenidir. 

Utanmadan adına “dört ayaklı darphane” derler!

Zülal Kalkandelen

[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum