Bilimin Spiritüellikle Buluştuğu Yedi Nokta – Ölümden Sonra Yaşam

Bilimin Spiritüellikle Buluştuğu Yedi Nokta – Ölümden Sonra Yaşam
05 Ekim 2019 - 17:56 - Güncelleme: 06 Ekim 2019 - 08:34
Beyin bilinci algılayan bir araç mı, yoksa bilinç beynin bir ürünü mü? Bilim henüz bilincin fiziksel organlarımızdan bağımsız bir fenomen olduğunu kanıtlayabilmiş deği, ancak hem deneyimlerden hem de bilimsel çalışmalardan bilincin çok farklı bir boyut olduğu sonucuna varıyoruz. Ölümümüzden sonra da bilincin açık kalabildiğini düşünürsek beyinden bağımsız bir “şey” olma olasılığı var. Bu olayı inceleyen çalışmalara göz atıldığında bir tutarlılık görüyoruz. Bahsi geçen alandaki yeni buluşlar, dünyaya bakış açımızı ve materyaller dünyasında olduğumuz yeri anlayış biçimimizi etkiliyor.

Ölümden sonra yaşam elbette hem spiritüellikte hem de dinde çok zikredilmiş bir konu, ancak herkesin tam olarak ne olduğu hususunda üzerinde anlaştığı bir nokta bulunmamakta.

Virginia Üniversitesi’nden Emekli Psikiyatri ve Nörodavranış Bilimi Profesörü Dr. Bruce Greyson, Birleşmiş Milletler’in organize ettiği bir konferansta konuşma yapmıştır. Aşağıdaki videoda (İngilizce) konuşmanın bir kesitine yer verimiştir.

Videoda klinik olarak ölmüş kabul edilen (beyin aktiviteleri tamamen duran) kişilerin aynı zamanda etrafta olup bitenlerin farkında olduğu belgelenmiş vakalara değinir. Dediğine göre bunun pek çok örneğine rastlanmıtır ve hastalar tarif edilmesi başka şekilde mümkün olmayan detayları tarif edebilmişlerdir. Dr. Greyson’un değindiği diğer bir önemli nokta ise bizim bilimi tamamen materyalist olarak algılama eğilimimiz yüzünden bu tarz çalışmaların önünün kesildiğidir. Bilim camialarında görmek demek inanmak demektir. Halbuki bir şeyi sırf materyalist ögeleri kullanarak açıklayamadığımız için yok saymamız gerçekten de üzücü bir durum. “Bilincin” kendisinin fizik ötesi bir “şey” olduğu gerçeğini kavramak bile pek çok bilim insanı için zordur ve fizik ötesi olduğu için onlar, bilinci bilimin çalışma sahasına dahil etmezler.

Konu üzerinde pek çok bilimsel çalışma yayımlanmıştır. Örneğin 2001’de uluslararası bir tıp dergisi olan The Lancet’ta 13 yıllık bir Ölüme Yakın Deneyimler (Near Death Experiences, NDEs) çalışması yayımlanmıştır.

“Sonuçlarımız gösteriyor ki medikal faktörlerle ölüme yakın deneyimlerin açıklanması pek mümkün değil. Tüm hastalar ani kalp durması nedeniyle klinik olarak ölmüş kabul edilmişti ve beyne yeterli kan gitmediği için bilinçsizdiler. Bu şartlarda EEG (beynin elektriksel aktivite ölçüsü) düz bir çizgi halini alır ve 5-10 dakika içerisinde CPR uygulanmazsa beyin kalıcı hasara uğrar. Hasta da ölür.”

Araştırmacılar tarafından toplamda tam 344 hasta gözlemlendi. İlginç bir şekilde bu hastaların tam %18’i ölü bulundukları zamana dair bir şeyler hatırladılar ve %12’si (yani her sekiz kişiden biri) çok güçlü ve “yoğun” bir deneyim yaşadı. Tekrar hatırlamakta yarar var ki tüm bunlar hastalar ani kalp durması nedeniyle ölmüşken ve beyinlerinde elektriksel aktivite durmuşken yaşandı.



Hepimiz Birbirimizle Bağlantılıyız

Hepimizin nasıl birbirimiz ile bağlı olduğu, nasıl birlikte yaşayıp gelişebileceğimiz spiritüellikte yaygın bir temadır. Her şeyin birbiri ile bağlantılı olduğunu anladığımızda daha iyi kararlar verebilir, hem maddi hem manevi anlamda ne gibi etkilere yol açtığımızı daha iyi kavrayabiliriz.

Spiritüel öğretilerde bahsi geçen bu tarz bir bağlılık durumu bilim tarafından da gösterilmekte.

Pek çok çalışma bunun doğru olduğunu söylüyor. Örneğin son zamanlarda Nature Communications dergisinde Profesör Howard Wiseman ve Tokyo Üniversitesi’nden ekibi tarafından yürütülüp fikri Griffith Üniversitesi Kuantum Dinamik Merkezi’ne ait olan bir deney yayımlanmıştır. Çalışmada Einstein’ın gerçek olmadığına inandığı bir şeyin, parçacığın dalga fonksiyonunun mekandan bağımsız çökmesinin, varlığı ortaya koyulmuştur.

Deneyde tek bir foton ikiye ayrılmış, iki farklı laboratuvara konulmuştur. Bir laboratuvardaki ölçme işleminin ötekinde herhangi bir yerel kuantum durumu değişikliği yaratıp yaratmayacağı merak edilmiştir. Deney sonucunda ikiye bölünmüş foton parçacıklarının bir şekilde birbirine bağlı olduğu doğrulanmıştır.

Lawrance Berkeley Ulusal Laboratuvarı, Livermore Ulusal Laboratuvarı, Stanford Araştırma Enstitüsü ve NASA gibi kurumlarda araştırmalar yapmış Nükleer Fizikçi Elizabeth Rauscher, uzayda NASA astronotlarıyla kuantum ilişkileri deneyleri yürütüldüğünü söylediği bir röportaj vermiştir.

Bu şu anlama geliyor: Ya bilgi ışık hızından da hızlı bir şekilde aktarılıyor, ya da ayrı olma durumu gibi bir şey yok ve bilgi hemen anında transfer ediliyor. Eğer öyleyse bu, uzayın yalnızca bize ayrılık hissiyatını veren bir ilüzyon olduğu anlamına gelir.

Konu üzerinde daha detaylı bilgilere The Connected Universe adlı belgeselden ulaşmak mümkün. Aşağıda İngilizce belgeselin bir linki bulunmaktadır. Parapsikoloji, psikokinez ve telepati alanında hükümetlerce yürütülen araştırmalar bu hipotezi desteklemektedir.



 

Zihin-Beden İlişkisi

 

“Giderek daha fazla bilimsel araştırma gösteriyor ki zihnimiz, vücudumuzun iyileştirilmesinde ya da ilk başta sağlığın korunmasında önemli bir rol oynayabilir. … An itibariyle dünyayı algılayış biçimimizin bağışıklık sistemimizi sürekli olarak biz tehlikelere daha iyi tepki verebilecek şekilde yönlendirdiğini ileri süren araştırmalar bulunmaktadır. Bunu kavradığım an gerçekten şaşırdım, iç içe bir beden ve zihin düşüncesi birden fiziksel bedenlerimizden ayrı ve kısa ömürlü bir bilinç düşüncesine kıyasla daha mantıklı gelmeye başlamıştı.”

– Scientific American’dan Garth Cook

Konu üzerinde detaylı yazılar yazmıştık. Spiritüellik zihnin iyileştirme gücüne vurgu yapar, ve hem zihnimiz, hem de düşünce ve duygularımız kendimizin ve çevremizdekilerin sağlığını etkilemektedir.

Sitemizde konu üzerine daha detaylı yazıları bulabilirsiniz.



Son Olarak

Şu ana kadar konu hakkında hemen her şeye kısaca değinmeye çalıştık. Merak eder ve daha fazla okuma yapmak isterseniz lütfen araştırmanızı sürdürün.

Bilim ve spiritüellik arasındaki bu benzerlikleri paylaşmak zorunda hissettim, çünkü günümüzde ikisi çok ayrı şeylermiş gibi yansıtılıyorlar. İkisinin birbirini tamaladığı bu kadar çok örnek varken hala bu noktada olmamız elbet biraz kafa karıştırıyor.

Fizik, nörobilim ve genel anlamda bilim alanında yaptığım araştırmalarımdan edindiğim çıkarımlara göre bu benzerlikleri fark etmek aslında o kadar da zor değil. Hatta bazı durumlarda modern çağ bilimi Doğu felsefesini neredeyse doğruluyor.

Belki de dünyacak antik spiritüel köklerimize dönmenin vakti gelmiştir. Bilimi doğru bilgi kaynağı olarak görmeye programlandığımız modern dünyada bilim belki bizi spiritüelliğin vadettiklerini kavrayıp benimseyecek seviyeye yükseltebilir. Ben şu an spiritüel bir devrimin ortasında olduğumuzu, desteklediği noktalarla bilimin de bunu hızlandırdığını düşünüyorum.

Bir noktada yıllardır bize işlenmekte olan inanç sistemlerinini eleştiri süzgecinden geçirmeli, spiritüelliğin “sadece başka bir din” olup olmadığını sorgulamalıyız. Zira hiç de öyle görünmüyor. Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Yazının 1. Kısmı

Yazının 2. Kısmı

Yazan: Arjun Walia

Çeviren: Nejla Nur Güney

Yazının Orijinal Linki: http://www.collective-evolution.com/2017/04/26/7-examples-where-science-meets-spirituality/


YORUMLAR

  • 0 Yorum