Bir Osmanlı hamamında yaşananlar

Osmanlı zamanı her evde banyo bulunmadığından mahalle başı üç beş hamam bulunur her birisinin ayrı özel müşterisi olurmuş...

Bir Osmanlı hamamında yaşananlar
16 Ocak 2021 - 13:18

Ne güzel bir söz: “İnsan para kazanmak için sağlığını harcıyor. Sonra da sağlığını geri kazanmak için para harcıyor. Sonra bir de gelecek için o kadar endişeli ki, an’ı yaşayamıyor. Sonuç olarak, ne şimdi yaşayabiliyor ne de gelecekte; hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor ve aslında hiç yaşamadan ölüyor.” Gerçekten de öyle artık insanoğlu. Ya çok tutumlu olup hayatın zevklerinden mahrum dünyadan geçip gidiyor ya da çok savurgan olup hayatının baharında el elde baş başta kalıyor.

Para kullanma ehliyetim hiç olmadı. Gerçi ehliyet gerektirecek bir miktarda param olmadı ama bu gerçek hiç değişmedi. Doksanlı yıllarda öğrenci olduğumuzdan farklı yetiştirilen nesildeniz. Öğretmenlerimizin; “Çocuklarım boşa akan musluğu kapatın, açık kalan lambayı söndürün, sofrada ilk bölük ekmeği yiyin. Bu milletin boşa verilecek ne bir damla suyu ne de bir damla ekmeği vardır.” sözleri hala kulaklarımda. Kendi paramı har vurup savursam da bu milletin bir dilim ekmeğini boşa verirsek alacağımız vebal her an aklımda.

Tabi ki çok savurgan olmayın ama çok sıkıp da akıp giden hayatı ıskalamayın. Paylaşmanın erdemine varın diyor bütün kutsal kitaplar. Komşunuz açken siz tok yatmayın diye de tembihliyor. Ama çoğumuz nato mermer nato kafa takıldığından bu öğüt bir kulağımızdan girip diğerinden çıkıyor.

Zamanın behrinde zenginliğine zenginlik, şanına şan katmış bir zata arkadaşları sen nasıl bu kadar zengin oldun diye soruyor. Zat gülerek ve biraz da arkadaşlarını şaşırtarak:

-“Allah’la iddiaya girdim.”

Arkadaşları yapma etme diyerek söylediklerinin günah olduğunu yüce yaradanla iddiaya girilmeyeceğini söylüyor. O hala ısrar ediyor:

 

-“Allah’la iddiaya girdim.”

Artık iyice çileden çıkan arkadaşları sinirle, köpürerek sert bir azar çekiyor. İçlerinden birisi dayanamayıp:

-“Söyle bakalım nasıl iddiaya girdin?” diyerek çıkışınca bizim zengin olan başlıyor anlatmaya.

-Valla arkadaşlar ilk para kazanmaya başladığımda ellerimi havaya açıp: “Yarabbi sen bana mal mülk verdikçe ben de garip gurebaya dağıtacağım. And olsun gel kavilleşelim.” dedim. (Kavilleşmek eski Türkçede iddialaşmak) sonra Allah verdi ben dağıttım, Allah verdi ben dağıttım. Dağıttıkça Allah verdi yemin ettim bu iddia ölene kadar sürecek, diyerek gülümsüyor.

Halil İbrahim hikâyelerinin, paylaşmanın, veren elin alan eli görmediği, bakkal defterlerinin kapatıldığı günlerin sıcaklığı eminim şu an bile içinizi ısıtıyor. İşte bu sebepten dolayı Lösev, Mehmetçik vakfı ve Anadolu’nun dört bir yanında alacağı bursla okumayı bekleyen kızlarımıza kol kanat geren Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği şimdi siz vicdanı pirü pak olan, bu satırları okurken bile burun direkleri sızlayan siz değerli yurttaşların bağışlarını bekliyor.

İyilik yolunda atılacak her adımda can siperane koşan ben, bundan sonra da yine iyiliğin değirmenine her daim bir şey beklemeden su taşıyacağıma söz veriyor, güzel bir Bektaşi hikâyesiyle bu haftalık da benden bu kadar diyerek müsaade istiyorum.

Osmanlı zamanı her evde banyo bulunmadığından mahalle başı üç beş hamam bulunur her birisinin ayrı özel müşterisi olurmuş. Yine böyle bir mahallenin işi olmayan, yıkık, dökük hamamının daimi müşterisi olan Bektaşi, yunup yıkanıp üstünü başını giyer, parası olmadığı için hamamın köşesinde bulunan delikten kaçarmış.

Bir böyle iki böyle artık olmayacak hamamcı sağdan soldan borç alıp hamamın köşesinde bulunan deliği ördürmeye karar vermiş ve öyle de yapmış. Duvarı bir güzel ördürüp sıvattırınca arkasına yaslanıp Bektaşi’yi beklemeye başlamış.

Üç gün geçmiş, beş gün geçmiş tek müşterisi Bektaşi olan hamam sahibi Bektaşi gelmez, para da alamazsam borçlu kapıma dayanacak, batıp gideceğim; diyerek söylenmeye başlamış. Bu düşüncelerle içi içini yerken Allahın selamını veren Bektaşi gülerek içeri dalmış.

İçeri girip soyup dökünen Bektaşi iyice bir yıkandıktan sonra üstünü başını giyinip kaçtığı deliğe doğru yönelince deliğin örülüp kapatıldığını görüp afallamış. Sağa gidip sola gelip çıkış yolu bulamayınca ellerini havaya açmış:

-Yarabbi, ya bana on kuruş hamam parası ver ya da çıkacak bir delik göster. Yoksa hamamcı canımı alacak der demez hamamın üstüne bir yıldırım düşmüş düşen yıldırımın sesi akılları oynattırmış. Yere yığılıp kalan Bektaşi gözlerini açtığında hamamın üstündeki deliği görüp:

-Hay kurban olduğumun yaradan. Beni burada bırakmayıp çıkış kapısı açtın ya ne kadar şükretsem azdır diyerek hamamdan kaçmış. Kaçmış ki köşeyi dönünce ne görsün. Üstü başı perperişan, hırpani kılıklı bir dilenci ellerini açmış:

-Allah rızası için on kuruş. Allah rızası için on kuruş diyerek gelene geçene yalvarmaktaymış. İki adım atıp dayanamayan Bektaşi yavaşça dilenciye yaklaşıp:

-Gardaş sen onun nasıl cimri olduğunu biliyon mu? Demin on kuruş vermeyim diye koca hamamı başıma yıktı kurban olduğum.

Haftaya görüşmek üzere sevgi ve saygılarımla hoşçakalın.

Şeref Düzyatanlar

Odatv.com

YORUMLAR

  • 0 Yorum