Bir uyuşturucu satıcısının büyük dramı!

Düşünce suçluları cezaevinde ömür tüketirken, 12 yıl ceza alan uyuşturucu satıcısı, tıpkı kadınları darp edenler, tecavüz edenler, öldürenler gibi kolayca serbest kalabiliyor

Bir uyuşturucu satıcısının büyük dramı!
24 Ağustos 2023 - 10:13 - Güncelleme: 25 Ağustos 2023 - 09:02

Uyuşturucu satışı nedeniyle tutuklanan ve nedense hiç esirgenmeyen indirimlerle 12 yıl mahkûm edilen hükümlünün ailesi, savcılığın kapısında gözyaşı döküyor.

Mağdur edildiklerinden eminler, onlara göre çocukları bir “kader mahkûmu.”

Kaderin ne olduğu, kimin hangi koşullarda dünyaya gelip, hayatının bu nedenle nereye evrildiği elbette tartışılır ama konu bu değil.

Katillerin, istismarcıların, tecavüzcülerin yakınlarının sıkı sıkıya sarıldığı “kader mahkûmu” kavramı, tüm bu ağır suçları işleyenlerin kısa sürede cezaevinden çıkmasına karşılık karıncayı incitmemiş insanların içeride tutulmasının da anahtarı.

Nihayet sorumlu başsavcıvekili ile görüşmeyi başarıyor aile. Onlara göre cezası kesinleşmiş çocukları boşuna hapiste yatıyor. Yakalattığı uyuşturucu tamamen kullanım amaçlı. Ne yapılabileceğini soruyorlar.

Başsavcıvekili özellikle annenin ısrarı üzerine dosyaya bakıyor.

Önce, “Yargıtay kararı onamış, yapılacak bir şey yok” diyor.

Ardından “ancak” diye ekliyor.

“20 ay yatmış sizin çocuğunuz. Bu son çıkan düzenlemeye göre açık cezaevine nakledilir. Orada üç ay yatar, sonra çıkar. Cezasını çekmiş sayılır.”

İnanamıyor aile, “infaz düzenlemesi-kovid düzenlemesi” adı altında çıkartılan düzenlemeyi duymuşlar ancak çocuklarının bu kapsamda olabileceğini akıllarına bile getirmemişler.

Ama hakikat bu.

Düşünce suçluları cezaevinde ömür tüketirken, 12 yıl ceza alan uyuşturucu satıcısı, tıpkı kadınları darp edenler, tecavüz edenler, öldürenler gibi kolayca serbest kalabiliyor.

Ve bunun adı af değil.

Ve nedense Adalet Bakanlığı, hangi suçları işleyenlerin kaçının da bu kapsama girdiğini, düzenlemeden yararlandığını açıklamıyor.

Bir af düzenlemesi daha suçluları sevindirirken mağdurların asla kapanmayan yaralarının üzerine tuz döküyor.

*

CHP’nin “iyileşmeyen” hastalığı

CHP’de, “seçimde başarılı olduk” hastalığı sürüyor.

CHP ile seçim ittifakı kuran sağ partilerin durumu aslında daha dramatik ancak onlar CHP’nin başarısızlığının huzurlu gölgesinde mutlu, ferah yaşamayı sürdürüyorlar.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kimi isimleri değiştirmesiyle partide sınırlı da olsa değişim yaşanacağını düşünenler fena halde yanıldı.

Ekran yüzleri aynı, etkili isimler aynı… En kötüsü bürokratik zihniyet de değişmiş değil.

Zaman zaman “farkındayız” açıklamaları gelse de aslında partide CHP’nin kemik seçmeni dahil, ana muhalefete oy veren insanların fena halde sıkıldığını fark eden yok.

Muhalif kanallar kaldıkları yerden programlara devam ediyorlar.

Aynı isimler parti içinde olan biteni “kulis haberciliği” adı altında vermeye devam ediyorlar.

Partinin tepe kadroları kapalı kapılar ardında, “bu toplum böyle, ne yapalım” demeye devam ediyorlar.

Genel Başkan zaman zaman aynı tonda açıklamalar yapmaya devam ediyor.

Radikal bir değişimin genel başkan değişimiyle sınırlı olamayacağı bile fark edilmiyor.

En başta da “çok çalıştık” ifadesinin partinin büyük bölümü için geçerli olmadığı da konuşulmuyor.

Çok çalışanlar devre dışı, herkes koltuğunu bir biçimde koruyor, yüzde 25’in verdiği konforla hayatlarını sürdürenler en ufak bir özeleştiri gereği duymadan yaşamlarını sürdürüyor.

CHP’ye büyük, çok büyük bir sarsıntı gerekiyor.

Ve bu uyarılarda bulunanlara, olup bitenleri yazanlara öyle garip uyarılar yapılıyor ki insan ister istemez, “o zaman iktidar değişikliğine ne gerek var?” demek zorunda kalıyor.

*

AKP gazeteciliği

Artık açık seçik bir tablo var önümüzde.

AKP, her zaman medya planlamasına, yapılanmasına özel önem verdi.

İktidarının ilk yıllarından itibaren medya ile kavgayı siyaset araçlarından biri haline getirdi.

Nihayet istediğini aldı ve medyayı bütünüyle dönüştürdü.

Rusya’dakine benzer bir medya yapılanmasına doğru adım adım gidildi.

Yeni dönemde de politikaların, bu amaç doğrultusunda süreceği görülüyor.

İktidar medyasının kimi etkili isimleri zaman zaman maaş zamlarından, benzin fiyatlarından söz ederek vicdan rahatlatıyor ancak yapısal bir eleştiri, nesnel bir gazetecilikten söz edebilmek mümkün değil.

Ancak insan şu kadarını merak ediyor. Cumhurbaşkanı’na; uçakta soru yönelten gazeteciler gerçekten bir an için olsun rahatsızlık duymuyor mu?

Sorulara bakalım:

-İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptınız, büyük başarılara imza atmıştınız. Sizden sonra gelen AK Partili belediye başkanları da hizmette yarış yaptılar. Ancak son 4 yılda hizmet anlamında bir düşüş, verilen sözlerin yerine getirilmediğini görüyoruz. İstanbul ve Ankara belediye başkan adayları belli oldu mu, öğrenebilir miyiz?

-Macaristan yeni çağda Türkiye'nin rolünü en iyi bilen, farkında olan ülkelerden bir tanesi ve bunu ciddi anlamda hissettiriyor. Dünya barışına katkısı, bölgesel meseleler ve enerji güvenliği meselesinde Türkiye'nin varlığının farkında oldukları görünüyor. Özellikle Ukrayna-Rusya krizinde de zat-ı alinizin arabulucu olması yönünde ciddi talepleri var, onlardan da bu şekilde talepler geliyor. Size bu yönde bir beklentilerini iletiyorlar mı?

-2023’ün Şubat ayında yaşadığımız Kahramanmaraş depreminin ardından 6 ay geçti. Siz depremin hemen ardından başlattığınız yoğun çalışmaların bir parçasını seçim beyannamenize de koydunuz. AK Parti’nin seçim beyannamesinde Afetle Mücadele Acil Eylem Planı vardı. Bu aslında çok fazla ve çok detaylı bir çalışmanın bir parçasıydı. Bugün itibarıyla başta beklenen İstanbul depremi olmak üzere olası afetlere karşı ne derece hazırlıklıyız, durumumuz nedir?

Aynı soruları, “Belediye başkan adaylarınız belli mi?” gibi bir formatta da sormak mümkün ama yetmiyor.

Başta Cem Küçük olmak üzere, iktidar medyasındaki çok sayıda isim, çok haklı biçimde “muhalif medya” adı verilen medyanın nasıl döküldüğünü, nasıl özeleştiri yapmadığını yazıyor. Hakikaten haklılar.

Ancak dönüp de bu gazetecilik anlayışına, bu sorulara, bu uçak profiline, bu hastalıklı medya yapısına yönelik iki cümle etmiyorlar.

O zaman eleştirinin bir kıymeti de kalmıyor.
 

Gökçer Tahincioğlu | Yüzleşme

@gtahincioglu[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum