'Dağdaki çobanla benim oyum bir mi?' diyene kızdık ama…

Vaktiyle 'Dağdaki çobanla benim oyum bir mi?' diyen Aysun Kayacı'ya nasıl demokrasi dersi vermiştik! Şimdi eskisinden 'çok daha demokrat' olarak 2023 seçimlerine doğru ilerliyoruz

'Dağdaki çobanla benim oyum bir mi?' diyene kızdık ama…
12 Ocak 2023 - 09:05

 

Soğuk algınlığı, grip (sade, kuşlu, domuzlu), covid türleri aldı başını yürüdü. Kimi görsem hasta. Eh, ben de geri kalmak istemedim. Bu arada gittiğim doktora covid olabilir mi acaba dediğimde gördüğüm tepki ilginçti. "Ya, artık covid mi başka bir benzeri sorun mu, hepsine birlikte bakıyoruz; takmayın covid konusuna" türünden bir konuşma yaptı. "İlaç, vitamin falan kendinize dikkat edin, bir süre sonra ne varsa geçer. Ha, uzun sürerse o zaman başka!" gibi bir şeyler kaldı aklımda. Ben de onunla birlikte kendime gülümsedim ve kaderimle (artı ilaçlarla) baş başa kaldım. Bir süre böyle idare etmem gerekiyor demek.

Aşağıda hastalık döneminde yazıverdiğim kısa üç yazı, siz de onlarla idare edin artık.

 

Dağdaki çobanlarımız hiç bitmez

Yıllardan 2008'di. NTV'nin Haydi Gel Bizimle Ol programında manken, oyuncu, sunucu Aysun Kayacı bir soruyu cevaplarken "tarihi" bir cümle etti. Öyle bir cümle ki, yıllarca tartışıldı. Kızcağızın anasından emdiği süt burnundan getirildi.

"Benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir mi?"

Kayacı ve "benzerlerine" verilen "demokrasi dersleri"nin haddi hesabı yoktu. Hepimiz pek bi demokrattık ve "dağdaki çoban"ı küçümseyen, kendini ve oyunu çobandan ve onun oyundan çok daha önemli gören Kayacı'ya ateş püskürüyorduk.

2008'de bu tartışmalar sonucunda eskisinden "çok daha demokrat" olduk. 2009, 2010, 2011… Sonraki her bir yılda demokrasi bilincimiz dev adımlarla ilerledi.

Geldik 2023'e.

"Yeter artık, düşsünler yakamdan. O sözü söylediğimde 20 yaşındaydım" diye şikâyet eden Kayacı, bildiğim kadarıyla memleketi terk etti. Böylece biz geride kalanlar, "dağdaki çobanı bile önemseyen" su katılmamış demokratlar olarak yeni bir seçim sürecine girdik.

Ads by Kiosked

Bir de ne görelim! Herkes birbirine düşman. Düşman olmasa bile tepeden bakıyor.

Her bir partinin seçmeni, kendine göre "birinci sınıf". Ötekiler ise "bir şeyden anlamayan", "aldatılan", "kafası karışık", hatta "seçimler açısından sorun" olan insanlar…

Birileri diğerleriyle ittifak yaparken ve başkalarına karşı mücadele ederken herkes öteki seçmen kitlelerine (hatta bazen kendi seçmenine) duyduğu güvensizlik nedeniyle kılı kırk yarıyor.

Yüksek sesle söylemeseler de (ki bazen söylüyorlar, en azından kendi aralarında) şu veya bu seçmen kitlesinin tavrını, kendilerinin belirlediği "demokratik seçim stratejisi" açısından ciddi engel olarak görüyorlar.

Dahası bazı kitleler, özellikle de Kürtler "dağdaki çobandan da beter". Onlar neredeyse yok sayılıyor. HDP yöneticilerinin kendilerini hatırlatan her açıklaması sıkıntı yaratıyor, can sıkıyor. "Öff, aman şimdi, bunlar da… Ama 6-7 milyon oy da az değil tabii…"

"Benim oyumla bir Kürdün (veya Kürt yerine başka bir kelime de koyabilirsiniz) oyu nasıl bir olur?" anlayışının yansıması olan tavırlar ve sözler, televizyon ekranlarından odalarımıza taşıyor.

Eminim çoook demokratik bir seçim bekliyor bizi bu yıl.

Nasıl olsa "dağdaki çoban"a laf eden Aysun Kayacı'ya yıllar önce dersini verdik.

Bundan sonra kim tutar bizi?

Devlet Başkanı resmî marş eşliğinde altına kaçırınca

Sudan deyince yıllarca çoğunlukla kanlı, baskıcı, diktatörce gelişmelerin haberlerini aldık. Yirmi yıllık iktidarı boyunca aklımızda özel yer eden Ömer Ahmed el-Beşir 2019'da yapıştığı koltuktan kazındı. Ama darbe girişimleri ve kabile savaşları son bulmadı.

Bir dönem (2005-2011) Ömer'in yardımcısı olan Salva Kiir Mayardit, bölünme sürecindeki Güney Sudan'da kendisini pek sevmeyen ama başından savmasını da beceremeyen John Garang de Mabior'un ardından ikinci isimdi. Onun 2005 yılında bir uçak kazasında ölmesinden sonra Güney Sudan'ın başına geçti. Bağımsızlık ilanından sonra da (9 Temmuz 2011) resmen Devlet Başkanı ilan edildi.

Yani neredeyse 18 yıldır başta ve yaşı 71. Ama iktidarı bırakmaya niyeti yok. İcraatları de "ses getiriyor". Örneğin, 2021'de kimsenin gözünün yaşına bakmadan parlamentoyu feshetti. "Sağlık sorunları var, bugün yarın görevi bırakır" diyenlere inat daha uzun süre başta kalmaya niyetli görünüyor.

Ama hayat bu, bazı konularda "büyük liderler"e de sıradan ölümlülere olduğu gibi davranıyor. Geçenlerde Mayardit bu açıdan oldukça tatsız bir şey yaşadı. Bir yol açılışıyla ilgili düzenlenen törende millî marş okunurken ve lider bir elinde bastonu diğer eli de göğsünde fotoğraf çektirirken kötü bir sürpriz oluverdi: Mayardit'in pantolonundan aşağı doğru karanlık bir gölge uzadı. Sonra arka sırada duranların görebileceği bir sıvı birikintisi oluştu. Kendisi de bir ara "acaba göstermeden idare edebilir miyim?" bakışıyla başını aşağı çevirdiğinde altını iyice ıslattığını görerek çok zor bir duruma düştü. Neyse, insanlık hâli… deyip geçilebilirdi belki (gerçi böyle bir şeyin göz ardı edilmesi de güç doğrusu). Ne var ki her ne kadar durumu anlayan kameraman başka yerleri göstermeye başlasa ve herkes hiçbir şey olmamış gibi davransa da, bir süre sonra ilgili video bir şekilde internette yayılıverdi (İsterseniz bakmayın.) Konuyla ilgili aldığımız ikinci haber de, Güney Sudan'da altı gazetecinin gözaltına alınmış olmasıydı. Suçları Devlet Başkanı'nın altına ıslattığı anı kaydetmek ve yaymaktı. Ne diyelim: Eyy liderler, görevi zamanında bırakmak için illaki sağlık sorunlarının sizi bu kadar zorlamasını beklemeyin!

Ermenistan yavaş yavaş Rusya'dan uzaklaşıyor

Azerbaycan uzun yıllar boyunca hem ekonomisini hem de askerî gücünü pekiştirdikten sonra, Dağlık Karabağ'da barış yoluyla hallolmayan meseleyi savaşarak çözme yolunda adımlar atma kararı aldı. Ve her bir önemli adımında Karabağ'daki etkinliğini genişletmeye başladı.

Bu duruma direnecek güce sahip olmayan Ermenistan, aracı durumdaki Rusya'ya ve onun başını Rusya'nın çektiği Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü'ne (KGAÖ) başvurarak yardım istedi. Ancak hem Rusya'nın Ukrayna savaşındaki zor durumu, hem de Azerbaycan'la ilişkileri ve uluslararası dengeleri gözeten tavrı yüzünden, Ermenistan Başbakanı Paşinyan Rus lider Putin'den bir türlü istediği desteği alamadı.

Kasım ayında KGAÖ'nün dönem başkanı olarak Paşinyan'ın yönettiği zirve sonucunda hazırlanan belgeye Ermenistan adına imza atılmaması siyaset kulislerinde büyük etki yapmıştı. Son haftalarda Paşinyan, Karabağ ile Ermenistan arasındaki Laçin Koridoru'nun 12 Aralık'tan bu yana Azerbaycan tarafından bloke edildiğini vurgulayarak birkaç girişimde bulunduysa da yine sonuç alamadı. Ardından 10 Ocak'ta Ermeni lider, KGAÖ'nün bu yıl Ermenistan'da düzenleneceği açıklanan askerî tatbikatın kendi topraklarında yapılmasını istemediklerini açıkladı. Bundan sonraki adım KGAÖ'den çıkmak mı olur? Belki. Azerbaycan da 1999'da KGAÖ'yü terk etmişti. Elbette ne Ermenistan'ın Rusya'ya bir anda rest çekerek aradaki bağları koparma şansı var, ne de Rusya'nın Paşinyan'ı yatıştırarak şu andaki durumu kendi lehine çevirme imkânı. Muhtemelen gerginlik daha da artacak. Ve ABD ile Fransa Ermenistan'a mavi boncuklar sunarak bu ortamdan yararlanmak isteyecekler. Son dönemde Türkiye ile Ermenistan arasında da yavaş yavaş çeşitli temaslar kurulduğunu, iki ülke arasındaki sınırın ve demiryolunun açılmasından giderek daha sık bahsedildiğini göz önüne alırsak, Kafkasya'daki Türk-Rus rekabeti açısından da ilginç gelişmelerin gündeme gelme ihtimali olduğunu söyleyebiliriz.


Hakan Aksay

@AksayHakan[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum