Ecdat iflah olmamış, zamane ne yapsın?

Sen yok yüksek vergilerden şikâyet et, yok savaşı tartış, yok hayat pahalılığından dem vur, yok paşayı bakanı beğenme, üstelik tut bunları bir de kahvehanelerde, meyhanelerde konuş. Adam tütünü, içkiyi yasaklamasın da ne yapsın? Yine de insan şüphelenmiyor değil, işin sanki sınıfsal bir yanı da varmış gibi

Ecdat iflah olmamış, zamane ne yapsın?
05 Mayıs 2021 - 11:49

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduktan sonra Recep Tayyip Erdoğan'ın 1994'te belediyelere ait işletmelerde alkol satışını kaldırdıklarını açıkladığında gerekçesini Anayasa'nın 58'inci maddesinin "Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden korumak için gerekli tedbirleri alır" hükmüne dayandırmıştı.

2002'de başbakanlığının ilk döneminde ise "Kimse belediye başkanlığı dönemimde herhangi bir meyhaneyi kapattığımı söyleyemez. Özel alana katiyen müdahale etmedim" dedi, "Bu hak olarak görülüyorsa, bunu siz özel sektörde, meyhanelerde, restoranlarda istediğiniz gibi kullanın, istediğiniz gibi için..."

Sonra 2005'te, AKP'li Denizli Belediyesi'nin yeni içkili lokanta ruhsatlarını şehir dışına çıkma koşuluna bağlamasına destek verdi, yine Anayasa'nın 58'inci maddesi gereği. Sonra 19 Temmuz 2010'da bir adım daha attı ve içkinin hiç içilmemesi gerektiğini söyledi:

"Bu işin sulusu da kurusu da zarar. Onun için bunlardan kaçınmamız lazım. Ben bugüne kadar objektif bakan hiçbir tıp dünyası temsilcisinden bir defa bu işte bu faydalıdır diyeni görmedim. Bazen inadına, belli bir miktar da alırsa faydalıdır, diyenler var. Arkadaş bu alkolü siz nereden elde ediyorsunuz? Bu meyvelerden filan elde edilmiyor mu bunlar? Üzümden elde etmiyor musun? Diğer meyvelerde belli oranda yok mu? Var... Onları ye... Ben halkımı seviyorum, onun da sağlıklı yaşam içerisinde olmasını istiyorum."

Başbakan Erdoğan Ocak 2011'de ise ziyadesiyle kızgındı:

"Sekiz yıldır kimin yaşam tarzına müdahale ettik? Kimin yaşamına, giyimine kuşamına müdahale ettik? Herkes istediği gibi giyiniyor, istediği gibi eğleniyor, istediği gibi içiyor, hangisine dedik ki, sen ne kadar viski içiyorsun, şarap içiyorsun, ne kadar bira tüketiyorsun? Böyle bir derdimiz oldu mu? Iksırıncaya tıksırıncaya kadar içiyorlar..."

Ekim 2011'de Başbakan Erdoğan işi bir tık daha ileri götürdü, yeni vergilere gelen zamları savunurken şunları söyledi:

"Kardeşim sigarayı içmezsin olur biter. Ne olacak? Alkolü biraz daha az tüketirsin olur biter. Ne olacak? Kalkıp da Porsche kullanacağına gel FIAT, Volkswagen kullan ne olacak? Bunları kullan, biraz daha düşür harcamayı. Bunu düşürdüğün zaman olur biter. Ve ülkenin cari açık sorunu var. Eğer biz burada işe dikkat etmezsek hani Rahmetli Özal'ın kemer sıkma dediği olay, işi sıkı tutmazsak biz de Yunanistan'ın durumuna mı düşelim? Biz eşeği sağlam kazığa bağlayacağız kardeşim."


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yeni pandemi kısıtlamaları ile ilgili yaptığı açıklamada, alkollü içeceklerle ilgili bir madde bulunmazken, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, alkol satış yasağının Erdoğan'ın açıklamasına dayandığını söyledi. Yasakların ilk haftası geride kalırken, alkol satışı yapılıp yapılamayacağı hâlâ tartışılıyor
 

Pandeminin başından bu yana birkaç küçük ara dışında meyhaneler, barlar, kahvehaneler… kapalı. Yeni başlayan sokağa çıkma yasağında bu kez içki satışı da yasaklandı ve böylece yasak kamusal alandan özel alana girmiş oldu.

Şimdi çok çok gerilere gidip, bizim topraklarda içki yasaklarına bir bakalım.

Üsküdar'da bir meyhane

IV. Murad'ın adı çıkmış, yasaklarının hepsinin bir nedeni var. 1630'ların başındaki büyük İstanbul yangınından sonra ayaklanma tehdidi olmasa kahvehaneleri yıktırmaz, tütün ve kahveyi yasaklamazdı. Meyhane meselesine gelince, yeniçeri ve isyancıların toplanma merkezleri haline gelmeseydi meyhaneler yıkılmaz, o kadar adam da öldürülmezdi. İçki bu, şişede durduğu gibi durmuyor, iki kadeh içen kendini padişah yerine koyuyor. Gerçi halka içkiyi ve tütünü yasaklayan IV. Murad'ın kendisinin de içki bağımlılığı olduğu ve bu nedenle öldüğü söyleniyor ama bu başka bir konu.

IV. Murad'ın dedesi I. Ahmed döneminde de içki yasağı olmasına rağmen işler daha kolaymış anlaşılan. 1530'da iki cami, bir medrese, iki zaviye ve üç mescidin olduğu 169 hanelik Üsküdar kasabasının merkezinde bir de meyhane mevcuttur: Hassa Arabacılar Meydan yakınındaki Lazari Meyhanesi. Üsküdar Şeriye Sicili'ne göre, Üsküdar'ın çevresindeki Ortodoks köylerinde şarap imal edilen birer şaraphane ve meyhane bulunmaktadır ve üretici/meyhane sahiplerinin tamamı Ortodoks'tur.

Üsküdar'da 1514-1592 yılları arasındaki davalara bakıldığında 55 civarında tutanakla karşılaşılmış. Şarap ve arak içmekle suçlanarak kadı karşısına çıkarılanların ortak özelliği ise, aralarında kadınların da olduğu, çoğunluğu köylü, köle gibi İslam toplumunun sıradan veya alt tabakalarına mensup kişiler olmaları. Köleler, fakirler, bitirimler mi sadece içki içiyordu yani? Daha üst sınıflara ait kişilerin kayırıldıkları ya da gerekli ödemeyi yapıp olay yerinden uzaklaştıkları insanın aklına gelmiyor değil. Bu dönemde içki sadece sayım yapılacağı dönem, yılda bir kez yasaklanır. Üreticilerin şarap stokları sıkı sıkı ölçülür ve ödeyecekleri vergiler belirlenir.


Osmanlı İmparatorluğu'nda meyhane ve kahvehaneler her toplumsal krizde kapatılan ilk yerler oluyordu, nifak üretmesin diye.
 

Vergiyi öde, gerisine bakarız

Osmanlı Devleti'nin şaraptan vergi alması bazıları için onun İslami niteliğiyle çelişkili görülebilir. Şarap ve araktan vergi alınıp alınmayacağı fıkıh bilginleri arasında da epey tartışılmış. Ebu Hanife'ye göre şaraptan vergi alınır, domuzdan alınmaz. Ebu Yusuf'a göre ise bir zimmî her ikisini birlikte taşırsa bunların vergileri âşir tarafından alınır. Bu durumda domuz şaraba tabi olur. Fakat ikisi ayrı ayrı taşınırsa şaraptan vergi alınır, domuzdan alınmaz.

İmam Zufer'e göre ise her ikisinden de ayrı ayrı vergi alınabilir.

Uygulamadan, Osmanlı İmparatorluğu'nun, İmam Zufer'in görüşünü tercih ettiği anlaşılıyor. Haksız da sayılmazlar, daha kârlı olduğu ortada.

İçkiyle mücadele ve içkiden vergi alınması konusundaki en ciddi çalışma, Sultan III. Selim tarafından yapılır. Zaten içkiye savaş açan son sultan da o olur.

III. Selim, Ebubekir Râtip Efendi'ye Viyana'daki büyükelçilik görevi sırasında Avrupa'nın ekonomik ve sosyal hayatını raporlama görevi verir. Ebubekir Râtip Efendi raporunda, Avrupa'da şarap ve biradan alınan vergilerden de bahseder. Rapor hazırlama aşamasında, 1790'dan itibaren iki yıldır mutat içki yasaklarından biri uygulanmaktadır İmparatorluk'ta. III. Selim, ne kadar meyhane varsa hepsini kapatır üstüne bir de yasağa rağmen içki içmekte ısrar edenleri astırır.

III. Selim Mayıs 1792'de yaklaşık iki yıl süren içki yasağını kaldırır ve İmparatorluk sınırları içinde içki üretim, satış ve ihracat vergisini toplama işini yapacak olan Zecriye Muhassıllığı adında yeni bir kurum kurar. Ancak kısa bir süre sonra Kabakçı isyanı patlar ve IIII. Selim tahtından olur.

Osmanlı İmparatorluğu'nda 1500'lerin başından itibaren kayıtlara geçirdiği ve devletin düzenli vergilendirdiği alanlardan biri içki ticareti ve tüketimi. Yasak dini ve ahlaki açıdan anlatılsa da içki üretimi ve ticaretinin durdurulduğu, meyhanelerin kapatıldığı dönemler İmparatorluk tarihi boyunca hep askeri ve politik kaos dönemlerine rastlıyor. Cezalar ise tabii ki alt sınıfa kesiliyor.
 

T24 Haftalık Yazarı

Şengün Kılıç

[email protected]


(Prof. Dr. M. Akif Erdoğdu, On Altıncı Yüzyılda Üsküdar ve Civarında Şarap ile İlgili Hukuki Uygulamalar, Derviş Tuğrul Koyuncu, Osmanlı İmparatorluğu'nda Alkollü İçeceklerin (Arak ve Şarap) Üretimi, Ticaret ve Tüketimi: 1792-1839 İstanbul Örneği)


YORUMLAR

  • 0 Yorum