Faili çok belli bir katliam

34 vatandaşımız bilerek yapılan bir hava operasyonuyla öldürüldü. Erdoğan hükümeti, bütün benzer olaylarda olduğu gibi olayın üzerine gidilmesini engelledi

Faili çok belli bir katliam
05 Ağustos 2022 - 09:27 - Güncelleme: 05 Ağustos 2022 - 20:07

CHP Genel Başkanı Kemal KılıçdaroğluUludere – Roboski'deki hava saldırısında hayatlarını kaybedenlerin yakınları ile buluştu.

"Bu olay aydınlatılmadan helalleşemeyiz" dedi.
 

Aslına bakarsanız olayın aydınlatılmamış bir yönü de pek kalmış sayılmaz.

Tıpkı 2010 KPSS sınavında ya da Bülent Arınç'a suikast iddiasında olduğu gibi bu olayda da gerçekler hepimizin gözünün önündeydi.

34 vatandaşımızın, kendi uçaklarımız tarafından bombalanarak öldürülmesi kayıtlara "emirden kaynaklanan önlenemez bir hata" olarak geçti.

Eğer Recep Tayyip Erdoğan, bu olayı gerçekten aydınlatmak istemiş olsaydı, belki sonu 15 Temmuz darbe girişimine kadar varan bir örgütlenmeyi açığa çıkarma olanağı da bulunabilirdi.

Olayın nasıl gerçekleştiğini, Diyarbakır Cumhuriyet ve Genel Kurmay Askeri savcılıklarında alınan ifadeler ile yapılan yargılama ve serbest gazetecilik faaliyetleri sayesinde biliyoruz.

Olay, Irak'ın kuzeyinde uçmakta olan ABD insansız hava aracının Türkiye sınırında bir hareketlilik görmesi ve ilgili makamları uyarmasıyla tetiklendi.

Batman'da konuşlanmış Türkiye'ye ait insansız hava aracı filo komutanlığı, bundan sonra devreye girdi.

 

O tarihteki 2. Ordu İstihbarat Başkanı Albay Aygün Eker, askeri savcıya verdiği ifadede insansız hava araçlarının geçtiği görüntüleri izledikten sonra, sınırdaki kişilerin "kaçakçı" olduğu değerlendirmesini yaptığını ve üstlerine bildirdiğini söylüyordu. 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı'nın da kaçakçıların sınırdan girer girmez yakalanmaları için planlama yaptığını biliyoruz.

Yani TSK'nın ilgili birimleri, sınırdaki 34 kişinin "kaçakçı" olduğunu biliyordu.

İşin içine F 16'ların girmesinin nedeni ise söz konusu grubunun içinde PKK yöneticisi Bahoz Erdal'ın da bulunduğu "istihbaratı" idi.

Bu istihbarat üzerine zamanın Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'in evine kadar gidilmiş ve harekât emri akşam saat 20 civarında Orgeneral Özel'e evde, ayaküstü imzalatılmıştı.

MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Ocak 2012'de basın toplantısında Uludere olayıyla ilgili olarak MİT'in yanlış istihbarat vermediğini söylemişti.

Fidan'a göre "olayla ilgili grup, yer, tarih, sayı ve geçiş güzergahlarına ilişkin MİT, herhangi bir istihbarat paylaşımı" yapmamıştı.

Zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da bizzat açıklama yaparak "istihbaratın MİT'ten gelmediğini" söylemişti.

Ancak zamanın İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Kasım 2014'te gazetecilere şunları söyleyecekti:

"MİT tarafından gönderilen yazılar ve üst düzey MİT görevlisi tarafından Türk Silahlı Kuvvetleri telefonla bizzat aranarak, Bahoz Erdal'ın hudut hattını geçmekte olduğu bildirilmiştir. Silahlı Kuvvetler'in yetkilileri, bilginin doğru olup olmadığını defaatle sormasına rağmen, MİT yetkilisi ısrarla bilginin doğruluğunu teyit etmiştir. Sonuçta, MİT'ten gelen birden fazla resmî istihbarat raporları ve telefon bilgileri üzerine maalesef Uludere olayı yaşanmıştır."

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da daha sonra MİT kanunu ile ilgili bilgi verirken "yurtiçinde ağırlıkla sınır ve sahil bölgelerinde TSK'nın bütün operasyonlarının istihbaratını MİT verir" diyecekti.

Genelkurmay Başkanlığı'nın Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı'na gönderdiği yazıda da MİT'in Bahoz Erdal'ın eylem hazırlığında olduğuna ilişkin "doğruluğu kuvvetle muhtemel" notuyla ilettiği istihbaratın, "bombardıman kararında önemli rol oynadığını" açıklanıyordu.

Erdoğan'ın, MİT Müsteşarı'nı koruma çabası, olayın yeterince soruşturulmasını engelledi.

MİT Müsteşarı'nın da kurum içinde, olaya neden olan istihbaratın hangi kaynaklardan, nasıl elde edildiğini soruşturmadığı da anlaşılıyor.

Eğer bu konunun üzerinde ciddiyetle durmuş olsaydı, MİT'e sızdığını 15 Temmuz'dan sonra öğrendiğimiz Fetullahçı çetenin o tarihte açığa çıkması sağlanabilirdi.

Bu Erdoğan hükümetinin kaçırdığı ilk fırsat da değildi.

2020 KPSS sorularının çalınması işi Erdoğan tarafından sumen altı edilmemiş olsaydı, ordu içindeki Fetullahçı çetenin açığa çıkarılması için önemli bir ipucu de elde edilecekti.

Uludere – Roboski katliamı, 28 Aralık 2011 gecesi gerçekleşti.

Bu arada adliye ve poliste yuvalanmış Fetullahçı çete mensupları da MİT Müsteşarı Hakan Fidan üzerinden, Başbakan Erdoğan'a yönelik bir örtülü operasyonu yürütüyordu.

7 Şubat 2012 günü bu darbe girişiminin ilk açık adımı atıldı.

Cumhuriyet Savcısı Sadrettin Sarıkaya, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski Müsteşar Emre Taner ve eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ile MİT görevlileri Yaşar Hakan Yıldırım ve Hüseyin Emre Kuzuoğlu'nu şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırdı.

Suçlama konusu Oslo'da PKK ile gerçekleştirilen "barış süreci" toplantılarıydı.

Hedef, bu soruşturma üzerinden Başbakan'a ulaşmaktı.

TSK'nın, MİT'ten kaynaklanan yanlış istihbarat ile vatandaşlarımızı bombalamasının da bu örtülü operasyon çerçevesinde gerçekleştirilmiş olması çok güçlü bir ihtimal.

Soruşturmayı örtbas eden Genelkurmay Askeri Savcısı, daha sonra "MİT TIR'ları" olayında da karşımıza çıkacaktı.

Bombalamadan sorumlu tutulan üç komutan da darbe girişimi nedeniyle mahkûm edildi.

Uludere soruşturmasının iki numaralı sanığı Kara Kuvvetleri Lojistik Başkanı, Uludere'deki İHA görüntülerini izleyip, kaçakçı köylülerin terörist olduğuna karar veren korgeneral.

Genelkurmay Harekât Başkanı görevini yürütürken darbeye kalkışan korgeneral, Uludere olayı sırasında tümgeneral rütbesinde ve köylülere havadan uçakla müdahale edilmesi için üstlerini ikna eden kişi.

Uludere katliamında, Kara Kuvvetleri İstihbarat Başkanı olarak görev yapan tümgeneral, Genelkurmay'dan Uludere'ye topçu atışı isteyen kişi. Ve şimdi korgeneral rütbesiyle darbe girişiminden mahkûm.

"Kaçınılmaz hata" gerekçesiyle kapatılan soruşturmanın ardından AYM'ye yapılan bireysel başvurulara karşı Erdoğan hükümetinin Adalet Bakanlığı mahkemeye şu görüşü bildirecekti:

"Daha sonra bir hata olduğunun anlaşılması, kullanılan gücü otomatik olarak haksız hale getirmez. Aksini düşünmek, devlete ve kanun adamlarına görevlerini yaparlarken, belki de kendilerinin ve diğerlerinin yaşamlarına zarar verebilecek gerçekçi olmayan bir külfet yüklemek olur. Bununla birlikte olayın içinde bulunduğu koşullar, güç kullanılmasını gerektiren makul bir inancın varlığını göstermelidir."

Sorunun temeli, kamu yönetiminin hesap verebilir ve şeffaf olmasının sağlanması ile ilgili.

Soruşturmada takipsizlik kararının verilmesinden sonra, ölenlerin yakınları karar hakkında Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi'ne itiraz etmişlerdi.

Bu itiraz mahkeme başkanının karşı oyuna rağmen daha düşük rütbeli iki askeri yargıcın oyuyla reddedilmişti.

O davada karşı oy yazısını yazan mahkeme başkanı Hava Hakim Albay Mustafa Pürtaş, karşı oy yazısında şöyle diyordu:

"Kovuşturmaya yer olmadığı kararının kamu vicdanını tatmin etmeyeceği, kısa vadede maslahata uygun ve kamu yararına uygun gözükse de uzun vadede mülkün temeli olan adalet duygusuna ve devlete zarar vereceği düşüncesi ile çoğunluk kararına karşı oy kullandım."

Başa dönüyorum: Bu olayda bilinmeyen hiçbir şey yok!

34 vatandaşımız bilerek yapılan bir hava operasyonuyla öldürüldü.

Erdoğan hükümeti, bütün benzer olaylarda olduğu gibi olayın üzerine gidilmesini engelledi.

TBMM'nin bu işi ayrıntılı bir şekilde soruşturabilmesini engelleyen de AKP – MHP koalisyonu oldu.

Bu yazı, her zamankine göre daha uzun oldu ama gerçekleri yeniden hatırlamakta yarar var.

Beşer şaşar, arşiv unutmaz derler!

Herkesin bildiklerini yeniden hatırlatıp, unutturmayayım diye düşündüm.

* * *

Mehmet Y. Yılmaz

[email protected]

Mübarek Cuma Soruları – 40

Vaktinizi daha azla almayacağım, bu hafta,  İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı'na sorduğum soruların 40. Haftasını kutluyoruz.

Sorulara bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz:

YORUMLAR

  • 0 Yorum