Gerçekten yaşamış bir 'ölüm meleği'nin öyküsü

Danimarkalı yönetmen Tobias Lindholm gerçekten iyi bir iş çıkarmış. Görüntü yönetmeni ve müzikten de destek alarak... Ama olasılıkla en büyük destek oyuncu kadrosundan geliyor

Gerçekten yaşamış bir 'ölüm meleği'nin öyküsü
01 Kasım 2022 - 09:24

Netflix'te izlediğim, bizde gösterime çıkmayan bu film bence görülmeyi hak ediyor. Gerçek bir olaydan alınmış hikâye o klasik hastane dizilerine tümüyle ters düşüyor; bizlere hastanelerin gerçek yüzünü gösteriyor. Ayrıca içeriğiyle tam bir gerilim olmayı da başarıyor.

1996 yılında Pennsylvania'da bir hastanede açılıyor film... Ve orada, uzaktaki bir yüze çok yavaş biçimde yaklaşan bir kameranın verdiği görüntüyü izliyoruz. Belli biçimde bir hastaya yaklaşan, onda yoğunlaşan, o taptaze genç adam bakışları altında yine de belli bir hinoğlu hin ifade taşıyan bir yüz. Eddie Redmayne'nin biraz özlediğimiz yüzü. 

Aradan beş yıl geçmiştir. Bu kez New Jersey'de bir hastanedeyiz. Orada genç bir hemşireyi tanırız: Amy. Kendisini işine adamış, iki kızına yeterince vakit ayıramayan... Sağlığı giderek bozulan ve kaçınılmaz bir kalp operasyonuna, tıp deyimiyle kardiomiopad'a gerek duyan kırılgan bir kadın... Ama tüm bunlar için sağlık sigortası gereklidir; onun için de en az dört ay daha çalışması şarttır. Bu yüzden bunu bir sır olarak saklamak zorundadır.

Bu arada hastaneye yeni bir hemşire gelir; bir erkek... Charlie Cullen daha önce de birçok hastaneyi dolaşmış, hepsinden şüpheli biçimde ayrılmıştır. Amy'ye büyük ilgi gösterir; işi kadar çocuklarına da biraz babalık eder. Ama bu arada hastanede birkaç hasta nedeni anlaşılmaz biçimde art arda ölürler. Ya ilaçları çifte doz verilmiş, ya insülin miktarı anormal biçimde artırılmıştır. Araştırma sonucu Cullen'in önceden çalıştığı tam dokuz hastaneden kovulduğu, ama asla gerçek soruşturmaya gidilmediği bilgisi gelir. Onu ailesinin içine alan Amy, şimdi gerçeğin bulunması için savaşacaktır.

Bu tipik 'ölüm meleği' türü hikâye, başta dediğim gibi hastanelerin o ürkünç yüzünü sunuyor bize... Hastalarına insan olmaktan çok birer kazanç kapısı olarak bakan o üst düzey yöneticileri özellikle... Parkfield hastanesi -belki bir ölçüde tipik bir Amerikan hastanesi olarak- buna aracılık ediyor. Sonunda öldürdüğü hastaların sayısı 400'e ulaşan ve böylece adalet tarihinin belki en büyük seri katili olan Charlie Cullen, karşımıza unutulmaz bir suçlu olarak geliyor.

Danimarkalı yönetmen Tobias Lindholm gerçekten iyi bir iş çıkarmış. Görüntü yönetmeni ve müzikten de destek alarak... Ama olasılıkla en büyük destek oyuncu kadrosundan geliyor. 1977 doğumlu olduğuna göre bugün 45 yaşındaki iyi oyuncu Jessica Chastain, üç Oscar adaylığının sonuncusunda geçen yıl ödülü kucaklamıştı: The Eyes of Tammy Faye filmiyle...

Kendine özgü, tam bir masumluğun ardında şeytani kimliklere ulaşmasını bilen, 1982 doğumlu olarak bugün 40 yaşındaki Eddie Redmayne de çok iyi bir oyuncu. Onun da 2014 yılında Her Şeyin Teorisi filmiyle aldığı bir Oscar'ı var. Kendine özgü fiziği her kompozisyona kapı açmayan Redmayne, burada tam rolünü bulmuş. Ayrıca tüm karakter oyuncularının da çok iyi ve inandırıcı olduğunu belirteyim.

Bu ilginç filmi bence mutlaka izleyin. Ve izlerken de bir teselli bulalım birlikte: Ne olursa olsun, bizim hastanelerimiz ve doktorlarımız çok daha iyi, çok daha güvenilir!..

Atilla Dorsay

[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum