İlk dünya savaşında gerçekler ve efsaneler karışıyor

Mark Millar ve Dave Gibbons'un çizgi romanından uyarlanan bir serinin son filmi...

İlk dünya savaşında gerçekler ve efsaneler karışıyor
08 Ocak 2022 - 10:41

THE KİNG'S MAN: BAŞLANGIÇ

X X 1/2

(The King's Man)
Yönetmen: Matthew Vaughn
Senaryo: M. Vaughn, Karl Gajdusek
Görüntü: Ben Davis
Müzik: Dominic Lewis, Matthew Margeson
Oyuncular: Ralph Fiennes, Gemma Arterton, Rhys İfan, Harris Dickinson, Djimon Hounsou, Shaun McKee, Matthew Goode, Charles Dance, Alexandra Maria Raya, Daniel Brühl

Fox filmi, 2021

Mark Millar ve Dave Gibbons'un çizgi romanından uyarlanan bir serinin son filmi. İlk iki macera 2015 ve 2017'de çekilmişlerdi. Yine yazar, yönetmen Matthew Vaughn'ın çabasıyla... Bu filmlerin bende pek bir iz bıraktığını hatırlamıyorum.

Bu kez, bu ilk savaş öyküsünün başlarına dönülüyor. Vaughn yine işbaşında, ama oyuncu kadrosunu tümüyle yenilemiş. Ve ortaya klasik bir aksiyon filmi çıkmış. Her şeyiyle tipik İngiliz, yeterince akıcı, ama pek bir özgünlük içermeyen...

Olaylar 1902'de açılıyor, yani önceki filmlerin gerisine giderek... Bir savaş alanı, bir toplama kampı, Kızılhaç'tan gelen yardım sırasında bir baskın... Ve sayısız ölü. İşte savaşın gerçek ve çirkin yüzü...

Sonra 12 yıl sonrasına gidiyoruz. Yani 1914 yılına, demek ki savaşın başlangıcına... O dehşete tanık olan küçük Conrad Oxford büyümüş, genç bir adam olmuştur. Ve aklını kaçırmak üzere olan bir dünyada yolunu aramaktadır. Babası dük Orlando Oxford'un koruması altında... Sevgili eşi Emily'yi ilk başta yitiren İngiliz soylusu, oğlunu riske atmamak için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Özellikle onu savaşa sokmamak için...

Ama kader ağlarını örmektedir. Ve dünyanın devleri çatışmak üzeredir. Arşidük Ferdinand'ın Saraybosna'da öldürülmesi, zavallı bir kralın elindeki İngiltere'de panik yaratırken, Birinci Dünya Savaşı'nı da başlatır. Bu arada Rus çarı çılgın papaz Rasputin'in elinde oyuncak olmuştur. Almanlar Erik Van Hanussen denen siyasetçinin elinde, yakın günlerde boy gösterecek olan (ve filmin sonunda da gösteren) Hitler'in eline düşme yolundadırlar. Bu kargaşada Oxford ailesinin barış çabaları da, dükün oğlunu koruma tutkusu da gerçekleşecek gibi değildir.

Ve tüm bu gerçek kişilere iki de kadın karışır. Biri savaşın ünlü casusu Mata Hari'dir: hayatı filmlere konu olmuş bir İrlandalı kadın... Öbürüyse, İngiliz sarayındaki dadı Polly... Ki ne derece gerçek olup olmadığını bilmediğim bu kadın, sadece sevgi, sezgi ve de akılla eyleme geçerek her şeyi yerli-yerine koymaya ve hayatları kurtarmaya çabalayacaktır.

Film sonuç olarak bizim tarihimize de yaklaşan ilginç bir öykü anlatıyor. Ama öylesine naif bir uslupla, öylesine klasik bir biçimde ki... En klasik tarzda sunulmuş bir kahramanlık destanı bu. Gerçek kişiler de olsalar, ortada karakter yaratma çabası yok... Daha çok klişelere ve kalıplara uygun bir sonuç alınıyor. Aslında çok iyi oyunlar veren özellikle Oxford Dükü'nde Ralph Fiennes ve dadı Polly'de Gemma Arterton olmak üzere... Rasputin'de Rhys İfan, genç Oxford'da Harris Dickinson, siyahi Shola'da Djimon Hounsou, general Kitchener'de emektar Charles Dance, Hanussen'de Daniel Brühl yeterince iyiler.

Ve de aksiyon sahneleri de cabası. Hele İngiltere'nin Manş denizine bakan ve inen bölümlerinde olup bitenler. Kahramanlarımızın -ve hele o yaşında onca atlayıp zıplayan Ralph Finnes'in- kurtulmasını sağlayan keçiler sahnesi örneğin... Belki bu bölüm için bile görülmeye değer desem... Acaba abartmış olur muyum? Yine de siz bence "keçileri kaçırmayın!"...

Bir de son jenerikler bitmeden kalkmayın. Çünkü hayli hoş bir sürpriz sahne var!..


YORUMLAR

  • 0 Yorum