İlk yalanınızı ne zaman söylediniz?...

Yalan söylemek, doğruyu söylemekten çok daha zor, yalan söylerken onu hikâyeleştirmek ve uygun ilişkiler ağını kurmak için dikkat, çaba ve takip gerekir; beynimizden yardım alırız ama yine de yetmez

İlk yalanınızı ne zaman söylediniz?...
15 Eylül 2020 - 11:08 - Güncelleme: 16 Eylül 2020 - 10:21
İlk yalanınızı iki yaşında söylemişsiniz, uzmanlar öyle söylüyor.

Acaba biz mi yalan söylüyoruz, yoksa beynimiz mi?

Biliyoruz ki beyin duyulardan gelen iletiyi işler, hikâyeleştirir ve sonra bizi bu hikâyeye inandırır.

Beyin bize başka sürprizler de hazırlar; bize sanal gerçeklikler yaratır.

Örneğin rüyalar: Beynimizin hemen her gece bize yarattığı sanal gerçeklikler içinde yürüyor, konuşuyor, üzülüyor ve çoğu kez gerçeğinden ayırt edemeyeceğimiz simülasyonlar içinde yaşıyoruz.

Sabah uyandığımızda algıda zorlandığımız zamanlar olmuyor mu?

Yani, beynimiz bizi yanıltabilir, hatta bize sahte bir gerçeklik yaratabilir; bu potansiyeli var. Ancak beynimizin bize hazırladığı ve yaşattığı bu simülasyonlar bizim "yalan" tanımımızla örtüşmüyor.

Yalan, bizim kendi irademizle yarattığımız, kasıt içeren, gerçeği çarpıtma amacı güden bilinçli bir tavır. Beynimiz yalanımıza katılıyor olabilir ama o yalancı değil.

Hepimiz yalan söylemenin utanç verici olduğunu biliyoruz.

Peki, neden yalan söyleriz?



Bazan diğer insanlarının incitmemek için yalan söyleriz: Bunlara "küçük beyaz yalanlar" deniyor, yani zararsız yalanlar. Elbiseni beğendim, bugün çok güzelsin gibi.

Bazan da diğer yöntemler işe yaramadığında, sorunların üstesinden gelemediğimizde işleri kolaylaştırmak için söyleriz. Sonra da onun altında kalır, eziliriz.

Yalanların patolojik düzeye erişmesi ise bir yalan söyleme hastalığıdır, mitmoni, yalan söyleme bağımlılığı olarak bilinir.

Ancak bazı yalanlar zarar verir; bu yalanlar evrilerek sahtekarlık boyutuna ulaştığında kriminal çizgi de aşılmış olur. "Ben yalan söylemem diyenlerin" büyük çoğunluğu bu tür yalanları kasdederler.

Bazan da kendi yalanlarımıza kendimiz de inanırız. Başkalarını yalan söylemekle suçlayanların büyük bölümü de bu gruba girer.

Bazan da yalan siyasetin resmi dili olarak karşımıza çıkar.

Çocuklar da yalan söyler



Ebeveynler çocuklara yalan söyler, ya da söylemek zorunda kalırlar ve çocuklar da onların yalan olduğunu çok geçmeden anlarlar. Ancak yalan söylemek çocukları patolojik birer yalancıya dönüştürmez, yetişkinleri dönüştürmediği gibi.

Toronto Üniversitesinde 2 ile 17 yaş arasında 1200 çocuk ve gencin katıldığı bir araştırmada, yalan söyleme oranları incelenmiş. Katılımcılardan, kendileri odadan ayrıldıktan sonra arkalarında bulunan oyuncaklara bakmamaları isteniyor ve çocuların bakıp bakmadıkları kameraya alınıyor. Daha sonra çocuklara arkalarına bakıp bakmadıkları soruluyor ve alınan yanıtlar görüntülerle karşılaştırılıyor.

Sonuçlar çarpıcı: İki yaş grubundakilerden yüzde 25'i yalan söylerken, üç yaşında olanlar yüzde 50, dört yaş grubunda bu oran yüzde 90 oluyor. Yalan söyleme oranı, yedi ile sekiz yaşlarında yüzde 100'e ulaşıyor. Daha sonrasını artık biliyoruz.



Araştırmanın yürütücüsü Profesör Kang Lee, yalan söylemenin bir çocuğun sosyal-bilişsel gelişiminde bir kilometre taşı olduğunu söylüyor. Yani çocuğunuzun yalan söylemesi, gelecekte patolojik bir yalancıya dönüşeceği anlamına gelmediği gibi onun gelişmesinde rol sahibi. Sanırım bunu söylerken erken yaşlarda çocukların hayal gücü kastediliyor. 

Çocuklarda ya da erişkinlerde yalan söyleme becerisi, matematiksel zekadan (IQ) çok sosyal zeka (EQ) düzeyiyle ilintili. Sosyal zeka düzeyi ne kadar yüksekse, söylenen yalan da o kadar inandırıcı ve ikna edici olmakta. Yani herkes yalan söyleyebilir ama yalanın inandırıcı ve ikna ediciliği kişinin sosyal zeka düzeyinin seviyesini gösteriyor, deniliyor.

Biz yetişkinler söylemezsek acaba çocuklar yalan söyler miydi?

Yukarıdaki deneye bakarsak, söylerlerdi. Telaşa gerek yok, gelişimine paralel olarak doğru- yanlış ayrımına doğru giden süreçte çocuk neyin yalan neyin gerçek olduğunu, neden dürüst olmamız gerektiğini zaten algılayacaktır deniliyor.

Gerçeği yalandan ayırmak mümkün mü?



Pinokyo'yu hatırlayın, Carlo Collodi'nin yarattığı bir kurgusal karakter, tahtadan yapılmış bir kukla. Kukla Pinokyo gerçek bir çocuk olmayı diler. Ama bunu elde edebilmesi için yalancı ve bencil kişiliğinden uzaklaşması gerekecektir. Yani, yalan söylemeyecektir.

Pinokyo söz verir ancak bir türlü yalan söylemekten kendini alıkoyamaz ve her  yalanda burnu uzar. Yalanını da bir türlü saklayamaz.

Pinokyonun burnu gibi, insan fizyolojisi de yalana tepki veriyor ve bunu algılamak üzere geliştirilmiş yalan makineleri var;  Amerikan filmlerinde izliyoruz. Bu cihazların çıktıları hukuki açıdan kabul görmemekle birlikte yine de sıkça başvurulan bir yöntem.

Yalan söylendiğinde göz bebeği istemsiz çalışıyor ve bunu yüzde 80 doğrulukla tesbit etmek mümkün. Kızılötesi bir cihaz ile göz merceği izlenebiliyor, yalan söylenip söylenmediği rahatlıkla anlaşılabiliyor.

Yani, yakın gelecekte bir gözlük veya cep telefonu benzeri bir cihaz ile yalan söylendiğinin kolaylıkla anlaşılabileceği öngörüsü uzak olasılık değil.

Yalan söyleme dijital iletişimde daha az yaygın. Anında kayıt yapılabilen veya e-mail gibi kanıt oluşturan iletişimde daha az yalana başvuruluyor. En çok yalan söyleme ise yüz yüze konuşmada ya da telefonda, eğer kayıt altına alınmıyorsa.

Aslında deneyimlerimiz bize yalan söylendiği konusunda ipuçları sunuyor. Beden dili, yaşamın akışına uygunluk, karşımızdakinin profili temel göstergelerden.

"Ben hiç yalan söylemedim" diyen kişi, emin olun size en büyük yalanını söylüyordur.

Yalan söylemek, doğruyu söylemekten çok daha zor, yalan söylerken onu hikâyeleştirmek ve uygun ilişkiler ağını kurmak için dikkat, çaba ve takip gerekir; beynimizden yardım alırız ama yine de yetmez.

Unutmayın, beynimizi yalanımıza ortak eden bizleriz.

Beynimiz hikâyecidir, ama yalancı değil!

Güneç Kıyak

T24 Haftalık Yazarı

Güneç Kıyak



[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum