Kifayetsizlik

Yakın tarihimizin başlıca tartışma konularından biri, hilafet. Hilafetin neden kaldırıldığına dair bin bir iddia-tez ileri sürüldü/ sürülüyor!

Kifayetsizlik
10 Ağustos 2022 - 11:23 - Güncelleme: 10 Ağustos 2022 - 11:25

Kuşkusuz tasfiyenin çeşitli sebepleri var. Ve sanırım biri pek tartışılmadı. Ki bu sebep-sonuç ilişkisi sadece bizde değil Batı'da da yaşandı. Şudur:

50 milyon insanın yok olduğu 20'nci yüzyıl başına kadar insanlık tarihinin gördüğü en büyük savaş olan Birinci Dünya Harbi travması, inançları (ve demokrasiyi, kapitalizmi) büyük ölçüde etkiledi. Kimi çevrelerde Tanrı sorgulanmaya başlandı. “Tanrı buna nasıl izin verir” idi.

Savaştan sonra -Türkiye'de yaşanmasa da- Batı'da dini mekanlara zarar verme gibi şiddet içeren tavırlar/ anti-klerikalizm doğdu, yaygınlaştı.

Bize dönersek:

Saltanatın ve halifeliğin kaldırılmasında, 1912'de Balkan Savaşı ile başlayıp 1922'de Kurtuluş Savaşı ile biten süreçte fiziki ve ruhsal ağır yaraların ne derece etkisi oldu?

Kan ve barutla yoğrulmuş savaşlar, Müslüman coğrafyada halifenin hükümdarlığının da artık kaale alınmadığını/ umursanmadığını ortaya çıkardı.

Arnavutların, Arapların vd. Osmanlı sırtına sapladığı kanlı “İslam” hançerinin, Milli Mücadele kadrolarının dine bakışını etkilememesi söz konusu olamazdı!

Türkiye'de Rönesans/ yeniden doğuş gerçekleşti. Kişisel olarak halife her ne kadar nü/çıplak resim yapacak kadar moderniteye yakın olsa da, hilafet kurumunun bu yenilenmede yeri olamazdı. Millet ve din birliğine farklı bakış getirildi; laiklik…

DÜŞÜNSEL DÖNÜŞÜM

Cumhuriyet projesinin düşünsel kaynakları nelerdi?

Başta Emile Durkheim, Leon Duguit, Charles Seignobos olmak üzere sosyoloji, hukuk, tarih kitapları Cumhuriyet'in sacayağını oluşturdu. (Ki bu kitapları Meclis yayınları Türkçeye çevirip yayımladı.)

Osmanlı döneminde Türk bilim camiasından bahsetmek zordu; varlığından söz edilemeyecek kadar acıklı haldeydi… Cumhuriyet ile akıl iktidar oldu. (Ki İkinci Abdülhamit döneminde kongreler düzenlemek imkânsızdı. Bilimsel kongreler yapmak Cumhuriyet'in eseri oldu. Vs.) Atatürk'ün bilime sınır tanımaz tutkusu vardı. Entelektüel idi. Burada bir paragraf açmalıyım:

Atatürk, hastalığının ileri aşamasında dünyanın diğer ucundaki Maya yazıtlarını merak etti. Werner Wolff'ın yazdığı “Dechiffrement de L'ecriture Maya” adlı kitabın Paris'ten getirilmesini istedi. Ancak kitap daha yeni basılıyordu. Ve ne yazık ki bu kitap ancak 1938 yılının son ayında yayımlanabildi.

Cumhuriyet'in düşünsel kaynakları sadece fikir düzeyinde kalmadı, -alfabe gibi- hayata geçirildi. Böylece: kul, birey olup Anayasal vatandaşlık hakkı kazandı.

Bireyin eğitimi-öğrenimi için 1924'te Tevhid-i Tedrisat kanunu ile medrese-mektep ikiliği ortadan kaldırıldı. Çünkü, Türkiye'nin liyakatlı/yetenekli kadrolara ihtiyaç vardı…

Atatürk'ten sonra 1960'lara kadar benzer kaynaklara Max Weber vd. eklendi.

1980'lerden itibaren neoliberal post modern dalgası başladı. “İslamcılık” buna eklendi.

İslamcı düşüncenin kaynakları önceleri Nurculuk, Süleymancılık, Işıkçılık gibi cemaatçilik idi sonra bu Seyyid Kutuplara- Mevdudilere/siyasal İslam'a evrildi!

Bu düşüncenin iktidara gelmesiyle eğitim-öğrenim seküler olmaktan uzaklaştı.

Peki, buradan nitelikli kadrolar çıktı mı?

YETERSİZ KALDILAR

Liyakat, bir işin layık olan kişiye yaptırılmasıdır.

İşe alımların ve görevde yükselmelerin tek kıstası liyakat sahibi olmaktır.

Son günlerde gündem Kamu Personeli Seçme Sınavı ya da kısaca KPSS rezaleti!

Kamuda işe girmek salt bir partiye veya dini cemaatlere nasıl bir imtiyaz tanıdı? Ki sınavlarda işle ilgili olmayan onca dini sorular sorulmasına rağmen!

Döndük geldik; insandan verim elde edemeyen Osmanlı'nın iflas dönemine!

Sadece bu yıl değil; FETÖ ile başlayarak yıllardır her türlü merkezi sınavda hile yapıldığı sır değil.

Ne gerek var buna? Çünkü, “yetiştirilen” yeni kuşaklar yetersiz! Düşünce kaynakları dünyayı kavrayamıyor. Böylece:

Anadolu'yu yeni bir devletle taçlandıran kuşaktan, kopyayla niteliksiz kadrolara geniş alan açan ülkeye geldik! Bu verimsizlik ülkeye zarar verdi, değerler sistemini çökertti. Öyle ya, liyakatsiz kimselerin hükmettiği yerde, herkes itaatkâr olur.

KPSS rezaleti salt yargı konusu değildir.

Kifayetsizliği yüceltmek özünde Cumhuriyet'i tasfiye operasyonu. Çünkü, Atatürk Cumhuriyet'inin hamurunda liyakat vardı. “Ben liyakat aşığıyım” demişti. Hedefi; insana dayanarak ülkeyi- devleti çağdaşlaştırmak idi. Ya şimdi? Cemaatler kullarının kifayetsizliğinin üstünü hileyle-kurnazlıkla kapatıyor.

Olan güzelim ülkeye oluyor…

Soner Yalçın

Odatv.com

YORUMLAR

  • 0 Yorum