Kızlık Zarı Nedir? Kadınlarda Neden Bulunur?

Kızlık zarı, birçok gelişmemiş (ve hatta gelişmiş) toplumda kültürel anlamlar yüklenmiş olan, aslında biyolojik açıdan son derece sıradan ve basit bir yapıdır.

Kızlık Zarı  Nedir?  Kadınlarda Neden Bulunur?
04 Şubat 2020 - 21:07
Ancak cinselliğe açılan kapının "kilidi" olarak lanse edildiği için, belki de hak ettiğinden fazla anlamı omuzlarında taşımaktadır. Bu yük, tabii ki basit bir yapı üzerine değil, o yapıyı taşıyan dişiler üzerine binmektedir.

Peki bu yapı dişilerin vücudunda neden bulunuyor? Gerçekten herhangi bir anlamı var mı? Evrimsel süreçte neden oluşmuş ve korunmuş? Bu yazımızda biraz bu konulara göz atacağız.

Ancak en başından söylemek gerekiyor ki, bu konu bilim insanlarının oldukça merak ettikleri; ancak henüz çok net bir sonuçlara varamadıkları bir konudur. Konuyla ilgili birkaç makul ve birçok testten geçmiş hipotez mevcuttur; ancak bunların hepsi yeterince güçlü değildir ve daha fazla araştırmaya ihtiyaç duymaktadır. Ancak bu yazımızda, en güncel ve modern bilgileri sunarak bu ilginç konuyla ilgili temel bilgileri ve bulguları aktaracağız.

Vajinal Anatomi ve Hymen
Vajinal Anatomi ve Hymen
Pediatrics In Review

Kızlık Zarı Nedir ve Hangi Hayvanlarda Bulunur?



Öncelikle ilginç bir gerçekle başlayalım: "kızlık zarı" olarak bilinen "himen" yapısı, şimdilik bilindiği kadarıyla, sadece insanlarda yetişkinlikte de korunabilen ve bulunan bir yapıdır! Kaliforniya Üniversitesi Scripps Oşinografi Enstitüsü'nden, Stanford Üniversitesi mezunu Dr. Alistair Hobday ve arkadaşlarının 23 Ağustos 1996 yılında Medical Hypothesis dergisinin 49. sayısında yayınlanan makalelerine göre, daha önce yapılan pek çok araştırmanın da gösterdiği üzere, insanlar kızlık zarına sahip olan tek hayvan türüdür. Ancak bazı genç ineklerde ve bazı spanyel ırkı köpeklerde de benzer yapılar rapor edilmiştir. Ancak burada altı çizilmesi gereken nokta şudur ki, pek çok memelide bu zar embriyolojik dönemde oluşmakta; ancak sonrasında apoptosis (programlı hücre ölümü) mekanizmasıyla yok olmaktadır. Afrika fillerinde de kızlık zarı bulunmaktadır; ancak zar çiftleşme sırasında değil, doğum sırasında yırtılmaktadır. 

 

Kızlık zarının diğer hayvanlarda da benzerlerinin bulunmasından ötürü, evrimsel bir adaptasyon olduğunu düşünmek makuldür. Fakat hangi koşullarda ve ne zaman oluştuğuna dair soru işaretleri olmakla birlikte, neden evrimsel süreçte birçok türde yitirildiği (veya bazılarında neden hala korunduğu) henüz bilinmemektedir.

Böylesine nadir ve evrim ağacı üzerinde çok dağınık ve seyrek bir şekilde bulunan yapılar, genellikle evrimsel sürecin çok erken evrelerinde körelmiş olan; ancak bazı türlerde sonradan yeniden ortaya çıkmış olan özelliklere işaret ederler. Dolayısıyla kızlık zarı, belki de çok eski atalarımızdan (balıklar gibi) kalma bir özellik olabilir; lakin bu hayvanlarda henüz bu tür bir yapıya veya benzerlerine rastlanamamıştır.

Evrim ağacı üzerinde bu şekilde bir dağılımın bir diğer sebebi ise, bazı türlerde bağımsız olarak benzer şekilde evrimleşmiş olması olabilir ve buna yakınsak evrim adı verilir. Benzer yaşam biçimlerine sahip hayvanlarda, benzer yapılar evrimleşebilir. Eğer ki kızlık zarının vajina açıklığını koruma gibi bir görevi varsa, tozlu ve embriyonun bu tozdan zarar görmeye açık olduğu türlerde böyle bir ortak adaptasyona rastlıyor olabiliriz. Fakat bu spekülasyonlar, evrimsel analizle doğrulanana kadar geçerli olarak kabul edilmemelidir.

 

Fakat kızlık zarının diğer türlerdeki varlığına dair araştırmalar kimi zaman tutarsız sonuçlar verebilmektedir. Örneğin yukarıda sözünü ettiğimizden farklı araştırmalar, bu yapının sanıldığından çok daha yaygın olabileceğini göstermektedir. Dr. Morris'in yaptığı çalışmalar, listeyi daha da genişletmektedir. Morris'in gösterdiğine göre:


  • atlarda,

  • balinalarda,

  • köstebeklerde,

  • köstebek farelerinde,

  • sırtlanlarda



ve muhtemelen daha birçok diğer memelide kızlık zarı bulunmaktadır. Örneğin bazı diğer araştırmalar:


  • lamalarda,

  • insanın en uzak primat kuzenleri arasında bulunan lemurlarda



da kızlık zarını tespit etmiştir. Daha da detaylı analizlere baktığımızda:


  • gine domuzlarında,

  • bazı galago türlerinde,

  • foklarda,

  • deniz aslanlarında,

  • deniz ineklerinde



de kızlık zarı tespit edildiği görülür. Son olarak, en güncel araştırmalarla bu listeye katılan yeni türler arasında:


  • sincaplar,

  • antiloplar,

  • gazeller,

  • yarasalar,

  • kediler,

  • şempanzeler,

  • zebralar,

  • manateler,

  • sıçanlar,

  • çinçillalar,

  • ornitorenkler,

  • deniz gergedanları,

  • alpakalar,

  • bobolinkler,

  • geyik fareleri,

  • geyikler,

  • sivrifareler



de dahil olmuştur. Hatta kızlık zarının kökenlerini daha eskilere götürecek şekilde:

 


  • kurbağalarda,

  • alabalıklarda,

  • muhabbet kuşlarında,

  • palyaço balıklarında,

  • gelincik böceklerinde



de kızlık zarı yapısına rastlanmıştır. Ancak belirttiğimiz gibi, bu hayvanların neredeyse hiçbirinde zar yetişkinliğe kadar kalmamakta, zaman içerisinde atrofi ya da apoptosis yoluyla yok edilmektedir.

Bu durum, insandaki zarın yok olmamasının sebebini sorgulamamıza neden olmaktadır. Üstelik bu diğer canlılarda, insandaki gibi yırtılma sonucu bir kanama çoğunlukla gözlenmemektedir. Sözü edilen diğer hayvanların çoğunda kızlık zarı yapısal bir zar olarak bu hayvanların üreme organlarının ağzında bulunmaktadır. Dolayısıyla üreme organının bir parçasıdır ve ilk üreme sırasında "yırtılma" gibi bir sonuç doğurmamaktadır. Yine bu durum, insan gelişimiyle ilgili bu zarın görevine yönelik soru işaretleri doğurmaktadır.

Kızlık Zarına Dair Temel Bilgiler ve Olası Bir Evrimsel Açıklama



Burada, bazı bilgiler vermekte fayda vardır: Embriyonun ilk 5-6 haftasının sonuna kadar insanlarda dişi-erkek ayrımı yoktur. İki cinsiyetin de aynı cinsel yapısı vardır. Daha sonra, genetik mekanizmalar dahilinde farklılaşma başlar. Ancak 4. aydan sonra tam olarak erkeklik ve dişilik ayrımı meydana gelir ve hatasız bir şekilde ayırt edilebilir hale gelir. Dişilerde, ana karnındaki son zamanlara kadar vajinal kanal ile ürogenital sinüs denen bir yapı, kızlık zarı denen anatomik organla ayrılır. Ancak sonradan, bu yapı bozulmaya başlar ve sadece bir mukoza tabakası şeklinde vajinal girişi kapatan bir yapıya dönüşür. Bu dönüşüm sırasında bazen hata meydana gelebilmekte ve vajina girişi kapanabilmektedir. Bu hastalığa deliksiz zar anlamına gelen "imperforate hymen" denir. Aşağıda, insanlarda görülebilecek farklı kızlık zarı yapıları görülmektedir:

Farklı kızlık zarı tipleri
Farklı kızlık zarı tipleri
Children's Hospital Colorado

Kızlık zarı, pek çok farklı biçimde karşımıza çıkabilmektedir. Genellikle dairesel veya hilal şeklinde oluşan yapı, kimi durumda birden fazla sayıda bulunabilir. Genellikle dişi 1. yaşına ulaştığında zarın vajinayı kapatma miktarı da azalır. Bu yapı, genellikle ilk cinsel birleşme sırasında yırtılır ve bireyden bireye değişebilecek miktarda acı ve kanamaya sebep olur.

 

Bildiğimiz kadarıyla hiçbir maymun türünün yetişkin halinde kızlık zarına rastlanmaz. Bu da, kızlık zarının bu haliyle yapısının hominidlerde (insansılarda) evrimleştiğini düşündürmektedir. Her ne kadar bu yapının hiçbir fizyolojik görevi bulunmasa da, sosyal ilişkiler dahilinde belirli anlamlar taşımaktadır. Bu anlamlar, toplumdan topluma değişim gösterebilmektedir.

Fakat insan haricindeki maymunların yavrularında bu zarın izlerine rastlanmış olması, Stephen Gould ve Niles Eldredge gibi büyük evrimsel biyologlar tarafından ileri sürülen insan neotenisi konusunu akla getirmektedir ve Evrim Ağacı olarak bize göre bu olasılık çok güçlü bir şekilde ipuçları taşımaktadır. "Heterokroni, Neoteni (Çocuk Görünümlülük) ve Sıçramalı Evrim" başlıklı makalemizden de okuyabileceğiniz gibi, insanların evriminde bir noktada gelişime etki eden genlerde meydana gelen mutasyonlar, insan gelişimini atalarından ayrıldıktan sonra yavaşlatmış olabilir. Çünkü insanların yetişkinleri ve yavruları, diğer kuzenlerimizin yavrularına çok fazlasıyla benzemektedir; ancak onların yetişkin hallerine pek benzemeyiz.

Bu da akla, evrimsel süreçte gelişim farklılıklarına dayalı bir türleşmeyi konu edinen heterokroniyi akla getirmektedir. Yani bizlerin yetişkinleri, yavru hallerimizin daha büyük bir kopyası gibidir. Kuzen maymunlarda gördüğümüz büyük farklılaşmayı gelişim sırasında yaşamayız. Yani bizlerin gelişimi yavaşlamıştır; sadece fiziksel boyut olarak irileşiriz ve bir miktar farklılaşırız. Dolayısıyla kızlık zarı gibi diğer maymunlarda yetişkinliğe geçişte yok olan yapılar, bizde yetişkin halde de korunur. Bu, kızlık zarının akla en yatkın açıklamalarından birisidir ve insan neotenisinin diğer birçok veriyle desteklendiği düşünülürse, bu konu da neoteniye destek oluyor denebilir. 

İnsanların yetişkinleri de, yavruları da diğer maymunların yavrularına daha fazla benzer. Diğer maymun türlerinde yetişkinliğe geçildikçe fiziksel özellikler ciddi anlamda değişir; ancak insanda, göreceli olarak bu çok daha azdır. Dolayısıyla insan evriminde heterokroni denen bir evrimsel adaptasyon yaşanmış olabilir: bizlerin genlerinde, gelişimimizi yavaşlatan bir mutasyon meydana gelmiş olabilir ve bu sebeple yetişkin insanlar, yavru insanların sadece büyük birer kopyası gibi gözükürler, diğer maymunlarda olana kıyasla çok fazla fiziksel değişim yaşamazlar.
İnsanların yetişkinleri de, yavruları da diğer maymunların yavrularına daha fazla benzer. Diğer maymun türlerinde yetişkinliğe geçildikçe fiziksel özellikler ciddi anlamda değişir; ancak insanda, göreceli olarak bu çok daha azdır. Dolayısıyla insan evriminde heterokroni denen bir evrimsel adaptasyon yaşanmış olabilir: bizlerin genlerinde, gelişimimizi yavaşlatan bir mutasyon meydana gelmiş olabilir ve bu sebeple yetişkin insanlar, yavru insanların sadece büyük birer kopyası gibi gözükürler, diğer maymunlarda olana kıyasla çok fazla fiziksel değişim yaşamazlar.


Fakat tek bir teoriye saplanıp kalmamak ve daha geniş bir bakış açısı sunabilmek için diğer olasılıklara da değinmek istiyoruz:

Kızlık Zarının Evrimine Yönelik Diğer Hipotezler



Yalnız daha fazla ilerlemeden önce burada hatırlanması gereken bir nokta, bu hipotezlerin kesinlikle mutlak yargılar olmaması (zaten "hipotez" tanımı budur) ve gerçeğin, bu hipotezlerden farklı bir şekilde ortaya çıkabileceğidir. Bu sonuca, yazının en sonunda bir kere daha varacağız.

 

Konuyla ilgili ilk hipotez, Cinsel Seçilim açısından gelmektedir. Pek çok toplumda, erkekler dişileri evlilik manasında seçerken bakireliğe (kızlık zarının yırtılmamış olma durumu) önem vermektedirler. Bu sebeple, bazı bilim insanları, kızlık zarı yırtılmış (daha önceden cinsel ilişkiye girmiş) dişilerin seçilim karşısında dezavantajlı konuma düştüğünü ve bu özelliklerinden ötürü seçilemediklerini düşünmektedirler. Avusturalya'da yaşayan Yungar kabilesinde, kızlık zarı delinmiş olan dişilerin aç bırakıldığı, işkence edildiği ve öldürüldüğü bilinmektedir. Pek çok modern veya en azından diğer ülkelerle ilişkisi olan toplumlarda da (Yungar kabilesinin dış dünyayla ilişkisi yoktur), benzer "ilkel" uygulamalar (buradaki anlamı, insan zekasına ve yaşam standartlarına uygun olmayan uygulamalardır) bulunmaktadır. Bunun, kızlık zarının evrimi açısından anlamı şudur: Kızlık zarı, bir şekilde evrimleştikten sonra (buna az sonra değineceğiz), erkekler tarafından güçlü bir seçim aracı haline getirildiği için, zarın varlığı gitgide insan popülasyonlarında sabitlenmiştir. Cinsel Seçilim de, bu durumun açıklayıcısıdır. Ancak elbette bu açıklama, ilk olarak nasıl evrimleştiğini ortaya koymamaktadır. 

Benzer şekilde, insanlığın ilkin dönemlerinde (günümüzden 300.000 yıl öncesinde ve daha da eskilerde) neden erkeklerin kızlık zarına önem verdiği de bilinmemektedir. Sosyolojik ve antropolojik olarak incelendiğinde, evrimimizin ilk basamaklarında insan toplumlarında dişilerin yuvada kalıp yavruların bakımıyla üstlendiği, erkeklerinse risk alarak avlanmaya gittikleri bilinmektedir. Bu süreçte erkekler evlerine geri dönemeyebilmekte veya tamamen farklı kabilelere ulaşabilmektelerdi. Bu sebeple bir erkeğin vahşi doğa şartlarında birden fazla dişiyle aile kurmak zorunda kalabildikleri de düşünülebilir. Bu süreç içerisinde de erkekler, dişilere güvenemedikleri için bu zar yapısına fazladan önem vererek, dişilerini "daha önce bir diğer erkekle beraber olmamış" olacak şekilde seçmiş olabilirler. Tabii bu eğilimi doğrulamanın tarihsel bir yolu bulunmamaktadır; ancak günümüzdeki ilkel (burada "gerici" anlamıyla kullanılmıştır) zihniyetlere bakarak, atalarımızın vahşi zamanlardan kalma eğilimlerini halen taşıyan, birden fazla dişiyle birlikte olmak isteyip de nihai eşini belirleyeceği zaman kızlık zarını ön plana çıkaran erkek profillerinden geçmişimizi tanımamız mümkün olabilir. Bu görüşe karşı çıkan bazı diğer bilim insanlarıysa, insanlarda (ve diğer birçok hayvanda) cinsiyetler arası ilişkilerin "ilkler" üzerine kurulmadığını, tam tersine cinsiyetler arası ilişkilerde "deneyim"in daha ön planda olabileceğini ileri sürmektedirler. Dolayısıyla kızlık zarının aslında bir dezavantaj bile olabileceği (çünkü "cinsel deneyimsizliği" göstermektedir), insanlarda bu yapının bulunmasının arkasında tamamen farklı bir neden aranması gerektiğini ileri sürmektedirler. Bir grup bilim insanıysa, bu yapının cinsel seçilim ile doğrudan bir alakası olmadığını, genetik sürüklenme yoluyla önemsiz bir yapı olarak günümüze "sürüklendiği"ni ve biyolojik hiçbir anlam taşımak zorunda olmadığını düşünmektedirler. Dolayısıyla yüklediğimiz kültürel anlamların biyolojik bir temelinin hiç bulunmaması da gayet muhtemeldir.

Antik insanların yaşamını gösteren bir çizim...
Antik insanların yaşamını gösteren bir çizim...


Bir diğer hipoteze göre, insanlara giden kolun eski atalarının oldukça sucul bir hayatı olması ve kızlık zarının görevinin, foklardaki kulak zarları gibi, suda bulunabilecek kirlilikten kaynaklı hastalıkların önüne geçebilmek olmasıdır. Bu hipotez, bu zarın neden tam bir koruma sağlamadığını sorgulamak konusunda yetersizdir. Hipotezi ileri süren bilim insanları, bunun artık kullanılmayan, körelmiş bir organ olmasıyla açıklamaktadırlar. Ayrıca bu hipotezin en güçlü dayanaklarından biri, diğer deniz memelilerinde de zar yapısının keşfedilmiş olmasıdır. Yine de hipotez, çok güçlü bir iddia olarak sayılmamaktadır, çünkü suya bağımlı yaşamın insan evrimine nasıl etki ettiği tam olarak bilinememektedir ve Sucul Maymun Teorisi olarak bilinen insanın sucul kökenli bir türden evrimleştiğine yönelik teori büyük oranda çürütülmüştür.

Bir diğer hipotez, kızlık zarının spermleri içeride tutmasından ötürü ilk seferdeki üreme şansını arttırmak amacıyla evrimleştiğini ileri sürer. Bu zorlama iddia da, kızlık zarının cinsel birleşme tarafından spermleri içeride tutamayacak kadar yırtılmasından ötürü geçersiz bir hipotez olarak görülmektedir. Öte yandan orgazm kasılmalarının evrimsel nedeni olan spermlerin üreme organı etrafındaki kasların sert bir biçimde kasılarak döl yatağına ilerlemesini kolaylaştırma etkisi dahil edildiğinde, zarın da spermleri içeride tutmak ile ilgili bir görevi olabileceği düşünülebilir. Bu konuda daha fazla veriye ihtiyacımız olduğu bir gerçektir.

Bugüne Kadar Geliştirilen En Güçlü Açıklamalardan Biri...



Şimdiye kadar ortaya atılan en güçlü hipotezlerden biri ise şöyledir: Bu yapı, insan iki ayak üzerine kalkmadan, maymunlarla olan ortak atamızdan ayrılmamızdan hemen sonra evrimleşmiş, en azından önem kazanmış olabilir. Evrimleşme sebebi olarak zaten genlerimizde bulunan ancak maymunlarda kapalı olan bir genin yeniden aktive olması gösterilebilir (yukarıda saydığımız türlerde de bulunmasından ötürü kızlık zarının evrimsel geçmişinin çok daha gerilere uzanıyor olabileceğini hatırlayınız). Daha sonra insansı atalarımız iki ayak üzerine kalkmıştır ve bu sebeple gebelik süresi de kısalmıştır. Normalde diğer bazı canlılarda doğumdan önce apoptosis mekanizmasıyla yok edilen bu yapı, gebeliğin kısalmasıyla birlikte göreceli olarak prematüre (tam olarak gelişmemiş) bebeklerin doğması sonucu, doğum sonrasına taşmıştır. Yani normalde 12-14 ay ana karnında durması gereken yavrular, gebeliğin kısalmasıyla 9 ay kadar kalmaya başlamıştır ve genellikle gebeliğin son aylarında yok edilen kızlık zarı, bu yeni evrim sonucunda (iki ayak üzerine kalkmak ve gebeliğin kısalması) yok edilemeden kalmıştır. Daha sonradan Cinsel Seçilim sayesinde korunan bu yapı, ileri yaşlara kadar kalmaya meyilli hale gelmiştir.

Bu hipotez, bir diğer bulguyla desteklenmektedir: Eski insanlarda, vajinal kanalın diğer maymunlarda olduğu kadar aktif olarak temizlenememesi (maymunlar sürekli olarak dillerini kullanarak vajinalarını temizlerler), vajinal enfeksiyona bağlı ölümcül sonuçlar doğurabilmektedir. Bu sebeple, kızlık zarı gibi dolaylı olarak vajinal kanalı koruyan yapılar, Doğal Seçilim tarafından da desteklenmektedir. Kızlık zarının varlığının, enfeksiyon oranını azalttığı ve dişilere üreme avantajı sağladığı düşünülmektedir. Özellikle günümüzde meydana gelen yüksek vajinal enfeksiyonu oranlarına bakılırsa, kızlık zarı gibi yapılar az etkili olsalar dahi seçilimle desteklenebilmektedirler. Bu hipotezin desteklenmesinin en önemli yolu, kızlık zarı yırtılmış olanlar ile yırtılmamış olanlar arasında yapılacak bir enfeksiyon kapma oranı araştırmasıdır.

Enfeksiyona karşı savunmayı destekleyen bir diğer bulgu da, sıcak iklimlerde bulunan canlıların üzerlerini örtme gibi bir zorunlulukları olmamasıdır. Dolayısıyla bu canlılar, çıplak yaşarlar ve bu sebeple de enfeksiyonlara daha açık bir halde olabilirler. İnsan da, Afrika gibi sıcak bir iklimde evrimleşmiş bir canlı olarak, kızlık zarının enfeksiyonlara karşı koruyucu bir yapısı olduğu düşünülebilir.

Bu konuda bir diğer hipotez de, Desmond Morris'in ünlü kitabı "Çıplak Maymun" isimli kitabında ileri sürülmektedir. Morris, bu kitabında insanlarda kızlık zarının varlığının erginliğe kadar sürmesinin sebebini, sosyal davranışlara bağlamaktadır. İnsan türünde dişi-erkek ilişkileri pek çok hayvanınkinden çok daha önemlidir. Morris'e göre, genç erkekler uzun vadeli bağlılık duymadan cinsel birleşmeye yatkındırlar. Dişiler ise bu birleşme sonucunda kendilerini hamile ve kendilerine ebeveynlikte yardımcı olacak bir eş bulunmayan bir halde bulabilmektedirler. İşte bu sebeple, bu kısmi bariyer (kızlık zarı), insanın sosyobiyolojik evriminde önem arz etmektedir. Dişilerin ve dolaylı yoldan toplumların kızlık zarına önem vermesi, toplumu düzenleyici bir hal almış ve dişilerin uzun vadeli bağlılıkları olan erkeklerle birlikte olmalarını ve dolayısıyla soyun devamlılığının sağlandığı ileri sürülmektedir.

 

Sonuç



Bu ilginç ve farklı hipotezlerin her biri üzerinde durmaya değerdir. Biz, Evrim Ağacı olarak her zaman olduğu gibi tek bir cevaba kilitlenmektense, her birinin toplam etkisini hesaba katmaktan yanayız. Yani bu hipotezlerin sadece birinin doğru olmasındansa, her birinin bir miktar etkisi olduğunu düşünmek, daha fazla hipotez ileri sürmek açısından fayda arz etmektedir.

Ancak ne olursa olsun, şu net olarak anlaşılmalıdır: Kızlık zarı, biyolojik olarak çok ciddi bir anlam ifade etmez, hatta neredeyse hiçbir anlamı olmadığını iddia etmek bile aşırıya kaçmak olmayacaktır. Bu sebeple, insanları insanlıktan çıkaracak bazı davranışlara meylettirmesi, anlamsızlık ve cahillikten ileri gelmektedir. Yukarıdaki hipotezlerde de görüldüğü gibi, kızlık zarı bazı sosyokültürel ilişkilerde anlam taşıyor olsa bile, belirli zeka düzeyine, kültüre ve eğitime sahip bireylerde bu tip basit biyolojik olguların, hayati sosyal ilişkileri etkilemesine izin verilmemelidir. En nihayetinde biz, insanın zeka konusunda en gelişmiş hayvan olduğunu biliyor ve kabul ediyoruz. Bu sebeple, insanın sahip olduğu davranışların ve sosyal ilişkilerin de, bu zekaya paralel karmaşıklıkta ve gelişmişlikte olduğunu beklemek gerekmektedir.

Kısaca kızlık zarının fizyolojik (herhangi bir salgısı bulunmaz, bir sistemde yer almaz, vs.) bir önemi olmamakla birlikte, ilkel insan toplumlarında enfeksiyonlara karşı az da olsa bir koruyucu yapısı olduğu düşünülmektedir. Günümüz modern toplumunda ve son 70.000 yıllık insan evriminde insanın artık zekasının oldukça ilerlemesine rağmen kızlık zarının halen körelmemiş olmasının sebebi ise, Cinsel Seçilim'in etkisi olabilir. Belki de, hiçbir seçilimin doğrudan bir etkisi yoktur ve bugün daha genel olarak kabul edilen kanıya uygun bir biçimde, iki ayak üzerine kalkmamızla beraber gelen bir "yan ürün" olarak günümüze kadar taşınmıştır. Ancak bu yapının etkileriyle ilgili araştırmalar halen sürdürülmektedir ve kesin cevaplar, daha ayrıntılı araştırmalardan sonra verilebilecektir.

YORUMLAR

  • 0 Yorum