Korku mu?.. Umut mu?..

Ülkede tarihin en şiddetli ekonomik krizi yaşanırken iktidar partisinin oy oranı anketlerde neden dibe vurmuyor?..

Korku mu?.. Umut mu?..
17 Ağustos 2022 - 09:37

Siyaset biliminin, “seçmen motivasyonu açısından ‘umut’ ne kadar belirleyici ise ‘korku’ ve endişe de o ölçüde etkilidir” tespitine bakmak lazım. Vatandaşın günlük yaşamında sürekli korku ile umut arasında gidilip gelinir. Örnek mi?.. Çok yakın zamandan; 2015 Haziran’ında ‘umut’a oy veren seçmen, birdenbire yükselen şiddet ve terör karşısında, Kasım seçimlerinde ‘korku’ya teslim olmuştur. Seçime çok az kala  uç vermeye başlayan etnik ve mezhepsel gerilimlere bakarsak önümüzdeki seçimde bu ikilem hiç olmadığı kadar seçmen tercihlerinde  belirleyici olur mu?..

İYİ Parti Kurucular Kurulu üyesi, emekli Mülki İdare Amiri Bilal Karaca ile konu üzerinde sohbet ettik.  Karaca’dan sorularıma aldığım yanıtlar şöyle:

-İktidarın, yirmi yılın sonunda, ‘umut’ sermayesi tükenmiş görünmektedir. O halde ‘korku’ manivelasına sarılması şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü; AK Parti seçmeni tarihsel olarak travma ve endişeleri hala toplumsal hafızada canlı olan bir kitledir.

– Bu nedenle dindar kesim AK Parti iktidarındaki kazanımlarını kaybetmekten, merkez sağ ve milliyetçiler ise Ümmetçi ‘Kürt Açılımı’nın yenilenen Enternasyonal versiyonundan derin kaygı duymaktadır. Biliyorum, CHP’li bazı dostlar buna hemen itiraz edecekler ama ben bu endişelerin haklılığı ya da yerindeliğini değil, sadece varlığını tespit etmeye ve seçmen duyarlığının masa tarafından doğru okunması gerektiğine işaret etmeye çalışıyorum.

★★★

– Bu bağlamda Kılıçdaroğlu’nun ‘helalleşme’ açılımı başta Kürtçü kesimler olmak üzere bir kısım seçmen üzerinde küçük de olsa olumlu tesirler yaratmış olmakla birlikte, üniter-ulus devletçi milliyetçi kesimler nezdinde tereddütlere yol açtığı da aşikârdır. HDP’nin “Millet İttifakı’nın adayı Akşener olursa oy vermeyiz açıklamasına” CHP kurmaylarının İttifakın önemli bir paydaşı olarak sessiz kalmış olması kaygıları güçlendirmiştir. İstanbul Türk Ocağı’nda yaşananlar veya piyasada dolaşıma sürülen ‘Türk Milliyetçilerini adaysız bırakmayız’ söylemleri, bahsettiğim bu endişenin gün yüzüne çıkmış halidir.

– Kaldı ki; Oslo’da Devlet’le, Dolmabahçe’de Hükümetle masaya oturtulup, ‘çadır mahkemeleri’ kurdurtan, ‘megri megri diye ağıtlar yaktıran Kürtçü seçmen, bunca tavize rağmen AK Partiye yar olmadı ama Cumhuriyetin kurucu partisine yar olur mu bilinmez.

– Bu bağlamda, iktidarın her iki kanadı da muhafazakâr-milliyetçi korkuyu Kemal Kılıçdaroğlu ismi üzerinde somutlaştırıp sembolleştirmeye çalışmaktadır. Erdoğan, sık sık Kılıçdaoğlu’nun mezhebi tercihini unutturmayarak dini kimlik hatırlatmaları yaparken, Bahçeli de ‘Dersim’li olmasına vurgu yaparak etnik kimlik üzerinden yürüyor.

– Çünkü İktidar, Dindar-Muhafazakâr seçmen üzerinde yürütülecek ‘korku siyasetinin’, ekonomik krize rağmen seçmeni kuşatarak başarılı olmasının temel koşulunun; muhalefetin adayının, dindarların ve milliyetçilerin geçmişte yaşadığı toplumsal travmaları hatırlatacak provokasyona açık bir isim olmasından geçtiğine inanıyor. Günün sonunda İnönü’den mülhem ‘Ben sizi yoksul bıraktım ama ezansız ve vatansız bırakmadım’ demek için fırsat kollamaktadır. Bu yüzden de siyasi rakip olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu işaretlemeye ve mindere çıkmaya zorlamaktadır.

– Her ne kadar bir kısım CHP’li ‘Toplum bunları artık aştı’ deseler de bunun rasyonel bir tespit değil, naif bir temenniden öte bir anlam taşımadığını toplumsal pratiklerimizle biliyoruz. Keşke böyle olmasaydı. Ancak son günlerde yaşadığımız menfur Cemevi saldırıları, Türk Bayrağı yakma olayları bunun böyle olmadığını, aksine gelecekte ortaya konulacak kirli senaryonun bir ‘fragmanı’ olduğunu düşündürüyor.

★★★

– Bunun yanında iktidarın ‘derin’ güvenlikçi kanadı, ‘her seçimin bir risk barındırdığı’ temel kabulünden hareketle siyaset alanını boş bırakmayacak, gerekli tedbirleri alacak gibi görünüyor. Kendilerince, ‘Erdoğan kaybetmesin, ama kaybederse de kazanan, sistemin güvenebileceği, devletin emanet edilebileceği bir isim olsun’ istiyorlar. Bu yüzden muhalefetin, Türkiye’nin kadim güvenlik hassasiyetlerine sahip bir ismi CB adayı yapması gerektiği mesajını (yapmazlarsa da neler olabileceğine dair sinyalleri) çeşitli yol ve yöntemlerle vermeye çalışıyorlar.

-15 Temmuz’dan sonra güvenlik bürokrasisine iyice yerleşen ‘Büyük Doğucu’ yapı, Türk Devletinin 11. yüzyıl Büyük Selçuklu’dan Osmanlı ve Cumhuriyet’e tevarüs eden, sünni inanca ve vatanın bölünmez bütünlüğüne vurgu yapan ‘Dîn-ü Devlet, Mülk-ü Millet’ olarak doktrine edilmiş kurucu iradesinin, Devletin başı olan Cumhurbaşkanı için vazgeçilmez bir ölçü olduğu inancıyla hareket etmektedir. Bu yüzden de bu kapsamda icra edilecek her türlü faaliyet meşru görülmektedir.

★★★

– Yaşadığımız süreçte, bir yandan Alevi vatandaşlarımız şimdilik tacizlerle kışkırtılırken diğer yandan, Suriyeli mülteciler üzerinden milliyetçi/ulusalcı kesimler tahrik ediliyor. Selefilerin silahlanmasından bahsedilerek, adeta yeri yapılırcasına, gelecekte Alevi kesimlere yönelik muhtemel saldırıların failleri kamuoyunun kayıtlarına sokulmaktadır. Bir kısım güvenlikçi bürokratın illegal faaliyetlerinin ifşası ve mafya ve çeteler üzerinden devletin itibarı sarsılırken, ÖSYM, YSK gibi devletin en güvenilir olması gereken kurumları hırpalanarak toplumda bir ‘güvensizlik algısı’ oluşturuluyor. Bu süreçte sadece siyaset kurumu değil, belki bundan daha fazla bizatihi Devletin varlığı ve meşruiyeti sorgulanır hale geliyor. Unutulmaması gerekir ki; hiç kimsenin kendini güvende hissetmediği sosyo-psikolojik bir ortam, demokrasi dışı müdahalelerin, otoriterizm ve diktatoryanın neşet bulacağı verimli kuluçkahaneler olacaktır.

– Bu yüzden Millet İttifakı’nın bileşenlerinin bu süreci dikkatle değerlendirmesi ve gerekli tedbirleri alması hayati öneme sahiptir. Cumhurbaşkanı seçimi nedeniyle seçmeni konsolide etmek isteyenlerin siyaseti normal mecraından çıkararak, ülkenin etnik ve mezhepsel bir kutuplaşma ortamına sürüklenmesine fırsat tanınmamalıdır. Travmaları hatırlatıp korkuları besleyecek isimler yerine, umutlarını yeşertecek, herkesin oy verebileceği bir Cumhurbaşkanı adayıyla toplumun önüne çıkılmalıdır. Şahsi talep ve dayatmalar bir yana bırakılıp, Cumhuriyetin korunması ve Türk Milletinin yüksek menfaatleri esas alınmalıdır. Türk Milleti kendisi adına cesaretle ortaya konacak hasbi bir politik tavrı elbette karşılıksız bırakmayacaktır. Sarf edilen emek ve çaba nedeniyle Devleti yönetmekte hak iddia edebilmek kadar, fedakârlık yapabilmenin, sağduyulu ve aklıselim davranabilmenin de erdemli ve soylu bir tutum olduğu akılda tutulmalıdır.

Ulu Tanrı, tüm şehitlerimizle birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK ve onun kahraman silah arkadaşlarına rahmet etsin. Nur içinde yatsınlar. Mekanları cennet olsun.
Ahmet Takan korkusuz.com

YORUMLAR

  • 0 Yorum