Muhalefeti yargı eliyle bastırmak

İktidar, muhalefetteki siyasi partilere uyguladığı yöntemi toplumsal muhalefet için de kullanıyor. Muhalif pozisyon alan sivil toplum kuruluşlarının başkan ve yöneticilerine karşı da "yargı sopası" gösteriliyor ve kullanılıyor

Muhalefeti yargı eliyle bastırmak
21 Şubat 2020 - 11:00 - Güncelleme: 21 Şubat 2020 - 20:09

 



Yargı erki de yürütme erkinin etkisi altında, iktidarın beklentilerine uygun kararlar verildiği izlenimi yaratıyor.

Bu mekanizma her şeyden önce demokrasinin temelini oluşturan kuvvetler ayrılığı ilkesiyle çelişiyor. Bu çelişki bazen o kadar belirgin oluyor ki, "kararları mahkemeler vermiyor mu" kuşkusu yaygınlaşıyor.

Bu kuşkuyu doğuran nedenlerin başında Avukat Uğur Poyraz’ın ifadesiyle, aynı mahkemenin, aynı davada 15 gün önce "siyah" dediğine 15 gün sonra "beyaz" diyebilmesi geliyor. Bu uygulamanın son örneği Osman Kavalı davasında görüldü.

15 gün önceki duruşmada Kavala’nın tahliye talebini reddeden heyet, 15 gün sonra ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılanan Kavala hakkında beraat ve tahliye kararı verdi.

Tahliye edilmesi beklenen Kavala, daha önce yine tahliye kararı verilen bir başka soruşturma nedeniyle tutuklandı ve cezaevinden çıkamadı. Tutuklama kararının, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, "bir manevra ile beraat ettirileceklerdi" konuşmasından sonra gerçekleşmesi, yargı erkinin, yürütme erkinin yönlendirmesiyle karar aldığı kuşkusunu güçlendiriyor.

Siyasi rakiplerin baskılanması



İktidar, siyasi alanda, demokratik yollardan mücadele etmesi gereken muhalefet liderleri ve mensuplarını yine yargı yoluyla etkisiz kılmaya çalışıyor.

Bunun son örneğini de MHP’nin CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu hakkında suç duyurusunda bulunması oluşturdu. Bu suç duyurusu fezlekeye dönüşüp Meclis’e gelirse ana muhalefet Lideri Kılıçdaroğlu, dokunulmazlığının kaldırılması ve yargılanması baskısıyla karşı karşıya kalacak.

Oysa, rakip liderlerin ve partilerin birbiriyle mücadeleleri demokratik ortamda, demokratik kurallar çerçevesinde ve siyasi alanda yapılması gereken bir mücadeledir. Bu mücadeleye, iktidarın nüfuz alanından tümüyle kurtulamamış yargının karıştırılması, iktidarın orantısız güç kullanması anlamına gelir.

Kılıçdaroğlu hakkında sık sık açılan büyük tutarlardaki tazminat davalarının yanında hakkında suç duyurusunda bulunulması, iktidarın siyasi muhalefeti yargı eliyle baskılamak istediğinin göstergesidir.

Aynı şekilde HDP eski Başkanı Selahattin Demirtaş ve diğer HDP yöneticilerinin de yıllardır tutuklu olması diğer örneklerdir.

İktidarın yargı üzerinden liderler ve siyasi partiler üzerinde kurduğu baskı, liderlerin ve partilerin eşit şartlarda siyaset yapmalarına engeldir.

Toplumsal muhalefet



İktidar, muhalefetteki siyasi partilere uyguladığı yöntemi toplumsal muhalefet için de kullanıyor.

Muhalif pozisyon alan sivil toplum kuruluşlarının başkan ve yöneticilerine karşı da "yargı sopası" gösteriliyor ve kullanılıyor.

Gezi eylemleri bunun en canlı örneklerinden birini oluşturuyor. Örneğin Gezi eylemleri nedeniyle Taksim Dayanışması bileşeni olarak yargılanan ve beraat eden Mücella Yapıcı, yine Gezi eylemleri nedeniyle bu kez Kavala davasında tekrar yargılanabiliyor.

Anayasal ve yasal güvence altında olan toplantı ve gösteri hakkının da emniyet güçlerinin orantısız güç kullanımıyla bastırılıyor ve arkasından yargı devreye girerek gözaltı ve tutuklamalar yapılıyor. Bu yöntem kadın cinayetlerini protesto etmek için şiddete başvurmadan yapılan bir protesto yürüyüşünde bile uygulanabiliyor.

Bu tablo Türkiye’yi insan hakları, demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, inani gelişim sıralamasında her geçen gün bir adım daha geriye düşürüyor.



Fikret Bila


Twitter[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum