O, ülkenin en çok kazanan siyasi fenomeni...

Erdoğan, her yaptığının doğru olduğunu sanıyor... “Yanlış” yaptığına inanmıyor... Neden öyle?.

O, ülkenin en çok kazanan siyasi fenomeni...
31 Aralık 2023 - 12:39

Çünkü...

Yetiştiği mahalle...

Din kültürü...

Yakın çevresi...

Arkadaşları...

Aldığı...

İlk ve orta öğrenim anlayışı:

Batı tipi demokrasiye yatkın değil...

Başbakanlığının ilk yıllarında, bir 23 Nisan bayramında temsili olarak makamını ikram ettiği çocuğa dediklerini hatırlıyor musunuz?..

“Artık başbakan sensin ister asarsın ister kesersin...”.

O bu lâfı ederken yanlış yaptığının farkında değildi...

Demokrasilerde sandıktan çıkanın her şeyi yapabileceğini zannediyordu...

İşin kötüsü:

Muhalifleri bile onun bu:

“Artık başbakan sensin ister asarsın ister kesersin” aymazlığını hukuk devleti penceresinden değil...

Söylemin avam kaçtığı penceresinden bakarak:

Suya tirit eleştirmişlerdi...

Muhaliflerinin “Yolsuzluk” diye ortalığı kaldırdığı eylemlere de:

“Yolsuzluk” gözüyle bakmıyor Erdoğan...

Madem o bir “Cumhurbaşkanı”:

Devletin hazinesini dilediği gibi kullanır...

Kamu ihalelerini dilediğine verir, dilediğinden alır...

Dilediğini beraat ettirir...

Dilediğini müebbet hapse mahkûm ettirir...

Madem arkasında yüzde elliye yakın bir çoğunluk var...

O halde her şeyi yapmaya hakkı da var...

Çünkü o:

Demokrasinin “sandık” olarak tanımlandığı...

“Demokrasi, çoğunluğun azınlığı yönettiği rejimin adıdır” diye öğretildiği bir çevreden geliyor...

İlerleyen yıllarda bütün dünya o tarifin yanlış olduğunu gördü...

Ve...

Demokrasinin tarifini güncelledi...

Ama...

Erdoğan o güncellemeyi yapmadı...

Ya farkında olamadığı için yapmadı...

Ya da:

İşine gelmediği için yapmadı...

Çevresindekiler de ondan korktular...

Çünkü...

Erdoğan’ın demokrasi lügatinde şöyle yazıyor:

“Seni isteyenlerin sayısı istemeyenlerin sayısından çoksa mutlak hâkim sensin... Seni istemeyenlerin sayısı isteyenlerin sayısından çoksa ‘istenmiyorsun artık, arkanı dön ve çık’ “...

Ve...

Göreceksiniz...

Kendisini istemeyenlerin sayısı isteyenlerin sayısını (Sandıkta) aşınca, gidecektir...

Yazın bir tarafa...

Aynen böyle olacaktır...

Yani sorun, onun kötülüğünden daha çok...

Siyasi yarışmalarda kazanmayı en iyi bilen:

“En başarılı siyasi fenomen” olmasıdır...

Günün sözü

“Ülkemizin demokrasi ve kalkınma mücadelesini ‘Benim manevi mirasım ilim ve akıldır’ diyen Gazi Mustafa Kemal’in arzu ettiği şekilde yürütüyoruz.”

Recep Tayyip Erdoğan

O ÖYLE SANIYOR

Erdoğan kendisinin iyi bir insan olduğunu zannediyor...

Belki de buna samimiyetle inanıyor...

Ama...

Erdoğan bu saatten sonra “iyi insan olmak” istese de...

Toplumun yarısından çoğunu:

“İyi insan” olduğuna ikna edemez...

Erdoğan sayesinde milyarlarca dolar servetin sahibi olan...

İşine geldiği için seçimlerde kendisine oy verenler bile...

İstediklerini yapmadıklarında Erdoğan’ın kötülüğünden kuşku duymuyorlar...

DOĞMA BÜYÜME

Evinin bahçesinde oturan Hüsmen’e seslenen yabancı biri:

“Selamünaleyküm hemşerim buralı mısın?..” diye sordu...

“Evet buralıyım” dedi Hüsmen...

“Ben de buralara yerleşmek istiyorum da bilgi sahibi olmak istedim...”.

“İyi yaparsın be ya” dedi Hüsmen; “ben de ilk geldiimde konuşamıyodum, yürüyemiyodum, ayrıca saçlarım da yoktu...”.

Yabancı mest oldu...

“Kaç senedir burda yaşıyosun?” diye sordu Hüsmen’e...

Hüsmen gülümsedi:

“Dooma büyüme buralıyım be yaa...”.

OTORİTEYE İTAAT

Yale Üniversitesi psikologlarından Stanley MilgramNazi savaş suçlusu Adolf Eichmann’ın Kudüs’te yargılanmaya başlamasından...

Ve...

“Ben bana söyleneni yaptım” savunmasından üç ay sonra:

Temmuz 1961’de bir deneye başladı... 

Milgram, şu soruya cevap arıyordu:

“Eichmann ve Yahudi Soykırımı’nda yer alan yüz binlerce yardakçısı, sadece onlara verilen görevi yerine getiriyor olabilir miydi?.. Eğer öyleyse, onların hepsi ‘yardakçılık’ eylemiyle suçlanabilir miydi?..”.

Milgram hem bu sorusuna cevap arayacaktı...

Hem de:

İnsanların otorite sahibi bir kişi veya kurumun isteklerine, kendi vicdani değerleriyle çelişmesine rağmen itaat etmeye:

“Ne kadar istekli” olduklarını ölçecekti...

Nietzsche de:

“Pençesi olmadığı için kendisini iyi zanneden zayıflara ne çok gülmüşümdür” dememiş miydi?..

Üstat demek istiyordu ki:

“İnsanı iyi ya da kötü yapan gücüdür...”.

Yani:

İyi insan güç sahibi olduğunda...

Ya da...

Bir otorite...

Veya...

Büyük bir çıkar karşılığında da yine:

“İyi insan” olarak kalabilir mi?..

Milgram, araştırma sonuçlarını, 1963’te Anormal ve Sosyal Psikoloji Dergisi’ndeki makalesiyle tanıttı...

Bulgularını ise...

1974’te yayımladığı “Otoriteye İtaat: Deneysel bir Bakış” isimli kitabında daha derinlemesine anlattı...

Nietzsche: pençeleri olmadığı için iyi insan olanlara gülmekte haklıydı...

İNSANIN FITRATI

Amerikan yer altı dünyasındaki lâkabı “Çifte tabancalı Crowley” idi.

Al Capone’dan çok daha acımasızdı...

Gözünü kırpmadan adam öldürürdü...

Ama...

Hayatı boyunca ağzına içki koymamıştı...

Kumar oynamayı sevmezdi...

Sadece kendi kadınları kadındı onun için...

Başkalarının kadınlarına yan gözle bile bakmaz...

Bakanları ayıplar:

“Ahlâksızlar” derdi...

Ve işte o Crowley; gözünü kırpmadan adam öldürür, sonra da başında oturur ağlardı...

İdamla yargılanırken yazdığı mektupta şöyle diyordu:

“Gömleğimin altında yorgun ama birinci sınıf, kimseye zarar vermek istemeyen bir kalp var...”.

Elektrikli sandalyede can vereceği Sing Sing’deki infaz odasına girdiğinde ise şunları söylüyordu:

“Bu, insan öldürmenin karşılığı mı?.. Hayır olamaz... Bu, kendini savunmanın karşılığı...”.

Bütün deneyler ve tecrübeler gösteriyor ki her insanda:

“Kendini haklı görme duygusu” acayip gelişmiştir...

FİLM TAVSİYESİ

Milgram, 1974’te “İtaatin Tehlikeleri” başlığı altında yayımlanan makalesinde şöyle diyordu:

İtaatin hukuksal ve felsefi açılardan devasa önemi bulunmaktadır ancak bunlar çoğu insanın somut durumlarda nasıl davrandığı konusunda fazla bilgi vermez. Yale Üniversitesi’nde sıradan bir insanın sadece bir deney bilimcisinden aldığı emirle başka bir insana ne kadar acı çektireceğini ölçmek için basit bir deney düzenledim. Katılan deneklerin güçlü vicdanî duyguları ile saf otoriteyi çeliştirdim ve kurbanların acı dolu çığlıklarının eşliğinde genellikle otorite kazandı. Yetişkin insanların, bir otorite makamının komutası doğrultusunda her şeyi göze almakta gösterdikleri aşırı isteklilik, çalışmamızın acilen açıklama gerektiren en önemli bulgusudur.”

Videolarımı izleyen dostlarım ve KORKUSUZ’daki bu köşenin okurlarının sordukları sorunun meali şöyle:

“Üniversite diploması bile tartışmalı olan Erdoğan; kendisinden çok daha eğitimli, bilgili, deneyimli ve kariyer sahibi çok sayıda politikacı ile sivil ve asker bürokratı; anayasayı bile ihlal etmeyi göze alabilecek kadar itaatkâr yapmayı başarmak için ne gibi özelliklere sahip?.. Ya da bunu elinde olduğu sanılan hangi kozlarıyla başarıyor?..”.

Bu soruya cevap veremiyorum...

Çünkü bu sorunun cevabını verebilecek kadar derinlikli bir zihinsel ve ruhsal analiz bilgisine sahip değilim...

Bu sorunun cevabını merak edenlere, Stanley Milgram’ın deneyini anlatan “Deney” filmini izlemelerini tavsiye ederim...

Winona Ryder ve Peter Sarsgaard’ın başrollerini oynadığı film tabii ki Oscarlık falan değil...

Ama:

Mükemmel...

Eminim:

Benim veremediğim cevabı da o filmde bulabilirsiniz...

DÜNÜN X’İ

Ragnar; 11.köy’s sheriff @rigal26

Ülke gırtlağına kadar İslamcı şeriatçı batağına batmış, hala “kaka Kemalizm ühüü” diye ağlaşan şaşkınlar var!

Tüm okurlarımın yeni yılını en içten dileklerimle kutlarım...
MEMDUH BAYRAKTAROĞLU
korkusuz.com.tr


YORUMLAR

  • 0 Yorum