PKK açıklaması aklıma bir film getirdi: Viva Maria Soner Yalçın yazdı...
Tarihçi Prof. Philipp Sarasin, yazdığı “1977-Bugünün Bir Kısa Tarihi” kitabındaki şu satırlar öğreticiydi:

ÖCALAN VE BRİGİTTE BARDOT
Louis Malle (1932-1995), Fransız “yeni dalga” film akımının önde gelen senarist-yönetmenlerinden biriydi...
1965 yılında dönemin ruhuna uygun “Viva Maria” filmini çekti. Fransız-İtalyan ortak yapımı filmde o dönem Avrupa’sının en güzel iki kadına başrol verdi; Brigitte Bardot ve Jeanne Moreau…
Filmin konusu; aranan İrlanda kökenli Marksist Maria I ile gezgin şarkıcı anarşist Maria II’nin yolu tesadüfen Meksika’da kesişir. İki kadın birbirine bildiklerini anlatır: Kötü diktatörlere, kan emici feodal beylere ve kurnaz muhafazakâr din adamlarına karşı halkı yanlarına çekecek silahlı strateji ile devrim yapmak.
Film özünde mizah/hiciv içerse de izleyenleri bambaşka düşüncelere yöneltti.
Tarihçi Prof. Philipp Sarasin, yazdığı “1977-Bugünün Bir Kısa Tarihi” kitabındaki şu satırlar öğreticiydi:
- “Film hayli coşturmuş üniversite öğrencilerinde metropollerde de silahlı gerilla eylemleri yapmaya dönük düşünce oyunlarını ateşlemiş ve ‘Viva Maria’ grubu çok geçmeden Sosyalist Alman Öğrenci Birliği/SDS içinde devrimci şiddet meselesi üzerine yoğun tartışmalar başlatan bir fraksiyon oluşturmuştu…”
Kuşkusuz… Lice/Fis köyünde 1978 yılında birinci kongresini toplayarak kurulan PKK’nın bu filmden etkilendiğini yazacak kadar kendimizden geçmedik. Ancak:
Devrimci şiddeti benimseyen PKK’nın neden etkilendiği üzerinde durmak gerekmiyor mu?
DEVRİMCİ ŞİDDET STRATEJİSİNİN KÖKÜ
Şiddetin tarihi insanlık tarihiyle başlayan olgu. Kabil’in, kardeşi Habil’i öldürmesi ilk şiddet olayı!
Konumuzu bu kadar geriye götüremeyiz çünkü, solun tarihindeki devrimci şiddet stratejisi olgusu bile hayli derin…
Devrim ile şiddet ne zaman kol kola girdi?
Kautsky gibi Marksistler, devrimci şiddetin kökünü 1789 Fransız İhtilali dönemiyle başlattı. Ki, iktidarı devrimci şiddetle ile ele geçirme özünde F. Babeuf’a (1760-1797) ait.
Lenin de bu görüşteydi; proletarya iktidarının temel özü devrimci şiddete dayanıyordu.
Stalin, “devrimci şiddet yeni bir topluma giden en hızlı yoldur” dedi. Vs.
Ya Marks? Devrimci şiddete dair ne düşünüyordu? Lenin, Stalin vd. gibi keskin değildi. “Kuruluş” yönetimine dair net stratejisi yoktu.
Marksist olduğunun altını vurguyla çizen ülkemizdeki sol örgütlerin teorik tartışmalardaki kaynakları ne derece güvenilir oldu? Bu da soru mu demeyiniz:
1917 Bolşevik Devrimi’ne kadar Marksist eserler pek yayınlanmaz, diğer dillere pek çevrilmezdi. Örneğin:
Teorik çerçeve sunan “1844 Ekonomi-Felsefe El yazmaları” adlı eser, Marks hayattayken yayımlanmadı.
(Lenin'in köylü meselesi gibi kimi fikirleri ile uyuşmadığı için ancak) bazı bölümleri Rusça 1929’da, Almanca orijinali 1932’de, İngilizce çevirisi 1959 yılında çıktı. Türkçe çeviri 1976’da okuyucuya ulaştı. Keza; Marks’ın en kapsamlı eseri “Grundrisse” 1979 yılında Türkçe yayınlandı! Vs.
Yani:
1978 yılındaki kuruluşunda PKK’nın teorik temeli, derme çatma yöntemle öğrendikleri Lenin-Stalin’e yaslandı. Hurafeye inandı.
Aslında daha çok Mao’dan Castro-Che’ye uzanan ikonik kır gerillası pratiğine dayandı...
Soğuk Savaş döneminde başat rol oynayan ABD-SB, çoğu ülke kontrol ettiği sol-sağ örgütler eliyle şiddeti araç olarak kullandı. Solu kıymık kıymık budadılar, başı PKK çekti...
Sovyetler Birliği gibi benzer pratiklerin yıkılışı PKK’da köklü değişimlere/sapmalara sebep oldu; ABD ile bile ilişkiler kurdu…
Demem o ki:
İDEOLOJİK TAHRİFAT
PKK, tarihi misyonunu tamamladığını açıkladı.
Ve fakat:
“Devrimci şiddet” sebebini çeşitli bahaneler ile açıklamaya çalışması çocukçaydı. Aslında sadece PKK değil; Türkiye’de kimi sol yeterli ve yetkin bir şiddet/devlet destekli “sopalı sosyalizm” öz eleştirisi yapmamakta ısrarcı...
Dün gördük PKK ne dedi:
- “Reel sosyalizmin ağır etkileri” dedi,
- “Ulusçu devlet sosyalizm yenildi” dedi,
- “Demokratik toplum sosyalizmi zafere götürür” dedi,
- “İnsanlıkta ısrar sosyalizmde ısrardır” dedi…
Temeli olmayan retorik, mistik sözler ki, 1990’dan beri bunu söylüyorlar!
Oysa. Terminolojik tahrifatları bırakıp, hatalarını kabul etmeliler. “Şöyle oldu da, böyle oldu da, yok Özal öldürüldü de” diye hâlâ kendilerini kandırıyorlar...
Neredeyse her on yılda bir teorik ve pratik/eylem çizgisini değiştirdiği gibi bugün de (“sınıf” vs. olmayan) illüzyon sözler sarf ediyorlar. Batı kökenli bu tercüme kavramlarını çok duyduk…
PKK şimdi; hangi “takma akılla”, hangi “devrim felsefesini” savunacak? Geçiniz.
Gündüz düşü görmekle olmaz yeni’nin inşası, bilinç/teori gerektirir. Arkaik/geçmiş bitmiş ideolojik sapmaları sürüp gideceğini gösteriyor derinli olmayan bu açıklamaları…
PKK hâlâ kafa karışıklığı yaşıyor, “Viva Maria” filminden etkilenen (Kızıl Ordu Fraksiyonu/RAF’ı doğuran) Berlin Tupamarolara benziyor…
Benzer kanlı süreçlerin yaşanmaması için köklü entelektüel eleştiri şart...
Bunun yolu döne döne Marks okumaktan geçiyor.
Soner Yalçın
Odatv.com
YORUMLAR