Tarifsiz acılar... Gözyaşlarına boğuluyorum, isyan ediyorum

Bu sorumsuzluk, bu iş bilmezlik nereye kadar uzanıyor?.. "Benim kızım çok korkardı karanlıktan. Kızım akıl etmiş, sesli mesaj göndermiş. Şebeke çekmediği için gönderilememiş. Telefon benim elime geçtikten sonra, gönder tuşuna bastığımda, hepsi benim telefonuma iletildi. Birinci mesajında dediği şu:

Tarifsiz acılar... Gözyaşlarına boğuluyorum, isyan ediyorum
16 Mart 2023 - 11:27

 

'Baba, Antakya'da deprem oldu, lütfen yardım et, ambulans çağır, konum at, ben atamıyorum, kurtarsınlar bizi'.

İkinci mesajı şöyle:

'Baba, sana ulaşamıyorum.  Lütfen beni ara, bana yardım et. Baba, annemlere ulaşamıyorum, galiba ben öleceğim'.

Bu telefon eşimin telefonuydu ama, kızımdaydı. O kadar yalnızlık duygusuna kapılmış ki, 'seni seviyorum' diye mesaj atmış. Kızım korkmuştur enkaz altında.

Deprem gecesi ve sonrasında defalarca 112'yi aramış. En son ikinci gün saat 13.41'de mesaj atmış, sonra muhtemelen şarjı bitmiş".

Depremde eşi ve iki kızını yitiren Mümtaz Gövce insan olan ama, insan olan herkesi gözyaşlarına boğan trajediyi, tarifsiz acıyla böyle anlatıyor.

Kızı Elif 'baba bak ben de öleceğim' derken, ses kayıtlarıyla birlikte fotoğraf da yolluyor.

Gövce'nin eşi ve iki kızını enkaz altından madenciler çıkardığında, artık çok geç!.. 

Vinç ve kepçe

Mümtaz Gövce'yi TV'de dinlerken, gözyaşlarımı tutamıyorum, isyan ediyorum, "bu ne biçim ülke" diye, feryat ediyorum.

Gövce devam ediyor:

"Hiç kimse gelmeyince kendi başımızın çaresine bakmaya başladık. Şehir dışından getirttiğimiz vinçlere ve kepçelere AFAD el koydu. Üç günün sonunda AFAD'ın bize arama ve kurtarmaya gelmediği yerde, biz onu aramaya koyulduk.

Karayolları'nın önünde yaklaşık 150 kepçe ve vinçin bekletildiğini gördük. Bu neden yapıldı bilmiyoruz".

AFAD bu!.. Devamı yine vahim.

AFAD'a bak sen AFAD'a

Mümtaz Gövce'nin anlattıkları deprem sonrasında rezaletin, beceriksizliğin, insanı çıldırtan boyutlara nasıl ulaştığını göstermesi açısından mutlaka kayıtlara düşülmesi, sorumlulardan mutlaka hesap sorulması gereken gerçekler. Duymayan duysun, bilmeyen bilsin:

"İkinci gün yağma girişimi oldu. Yağmacıları fiziki müdahale ile güçlükle uzaklaştırabildik.

Aynı gün bazı AFAD yetkilileri geldi, 'sesimi duyan var mı' diye seslendiler, 'burada hayatta kalan yoktur' dediler ve gittiler.

Biz üçüncü gün o enkazdan kendi olanaklarımızla canlı çıkardık.

Dördüncü gün sabah köpeklerle geldiler, 'köpekler havlamıyor' dediler, gittiler. Onlar gitti, biz enkazdan yine canlı çıkardık.

Asker ve polis beşinci günde bölgeye geldi".

İşte, birinci ağızdan bütün çıplaklığı ile yaşanan gerçekler ve AFAD.

Bu mu kurtarma

Eyyy AFAD yetkilileri!..

Haydi susmayın, bu tanıklığa karşı ne diyeceksiniz, konuşun!..

Kimdi oraya gelenler?..

"Burada hayat yok" deyip gidenler kimdi?..

Onları kimler yönetiyor?..

Bunun adı "kurtarma" mı, anlatın!..

Bu sorumsuzluk, bu iş bilmezlik nereye kadar uzanıyor?..

Çadırları su bastı

Pek çok yerden gönderilen çadırlara "AFAD" logosu basıp, çadırı kendisininmiş gibi göstermek kolay!..

Mesele, önce çadır bulmak, ardından gelen çadırları düzgün biçimde kurmak.

"Daha nereye, nasıl kurulacağını bilmeyen" AFAD'ın kurduğu çadırları su basıyor. Ya da çadırlar altından ve tepesinden su alıyor.

Yağmur yağınca çadırları su basıyor.

Öyle beceriksizlik ve iş bilmezlik ki...

"Ancak dün, çadırları yağmur basınca, çadırların altlarını kazıyarak, suyun girmesini önlemeye çalışıyorlar.

Bunu çadırları kurarken neden düşünmüyorsunuz?..

Neden?..

Çünkü, bilmiyorsunuz!.."

Hangi birine isyan edeceksiniz, hangi birine çığlık atacaksınız, hangi birine bağıra bağıra kızacak, öfkeyle tepineceksiniz!..

Nedir bu ya nedir?

Muhalif belediyelerin enkazdan kurtulanlara yardım etmesi...

"Olmaaaaaz!.."

Saadet Partisi'nin deprem  bölgesinde yemek dağıtması...

"Olmaaaaaz!.."  

İYİ Parti'ye üye bir doktor deprem bölgesinde sahra hastanesi açınca, oraya devletin doktorları gittiğinde...

"Olmaaaaz!.."

Depremzedelere yardım için giden gönüllüler başarılı işler yapınca...

"Olmaaaaz!..

Gönülden iş yapanların hepsini hemen bölgeden uzaklaştırmak gerek!.."

On binlerce insan can derdinde, birileri hala partizanlık peşinde.

115 milyar rezaleti

Ne doğru ki, deprem öncesi ihmal ve beceriksizlik zinciri, sonrası ise, facialarla dolu.

Arada başka rezaletler de var.

Depremden dokuz gün sonra, 15 Şubat akşamı bilmem kaç TV kanalı ve radyodan canlı yayınlanan "Türkiye Tek Yürek" kampanyası. Aslında tam propaganda.

Halktan para toplamak amacıyla düzenleniyor.

O akşam pek çok kişi, ben şu kadar, ben bu kadar yardım ediyorum, diye TV'lere çıkıyor.

"Sonuçta 115 milyar lira toplanıyor".

Önceki gün açıklanıyor ki...

"TV'lerde boy gösterip, söz verilen 115 milyar liranın sadece 74 milyar lirası yatmış!..

Aradan bir ay geçmiş, kalan 41 milyar liradan henüz ses yok!.."

Ne demek bu?..

Söz vermişler ama, parayı vermemişler!..

Yuh be!..

Günümüz Türkiye'sinde herhangi bir olaya şaşmak çoktan geride kalıyor.

Adaylığı yeniden düşünsün

Deprem bölgelerinde yaşanan eksiklikleri, beceriksizlikleri, yönetim aczini Tayyip Erdoğan her geçen gün biraz daha kabul ediyor.

Gittiği yerlerde, bütün bunlardan kendisinin sorumlu olduğunu bilerek, halktan ya helallik istiyor ya da dün partisinin grubunda söylediği gibi:

"Yıkıntılar altında kalan vatandaşlarımız ve onların yakınları serzenişlerinde sonuna kadar haklıdır".

Bölgede her gün yaşanan sayısız olay, bugünkü iktidarın ülkeyi yönetemediğinin göstergesi.

O gösterge her gün biraz daha kabaran çok ağır bir faturayla, çok acı kanıtlarla ortada.

Erdoğan'a öneriyorum:

"Depremde eşini ve iki kızını yitiren Mümtaz Gövce'nin anlattıklarını dinlesin ya da okusun.

Sonra aday olup olmamayı yeniden düşünsün!.."

Düşünür mü?..


Yalçın Doğan

[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum