"Tek adam partisi" olmanın kaçınılmaz sonucu

Erdoğan, partiyi bir “dava hareketinden”, tek adam partisine dönüştürdü. Otoriter lider için önemli olan sadakattir, mutlak sadakat! Uzmanlığını ileri sürerek uyarıda bulunanın o çevrede yeri olamaz. Ve AKP’yi kaçınılmaz çöküşe götüren de esasen budur.

"Tek adam partisi" olmanın kaçınılmaz sonucu
12 Ekim 2021 - 09:26

AKP’ye yakın bir araştırma şirketi olan ORC Başkanı Mehmet Pösteki, Nevşin Mengü’nün “Erdoğan herhangi bir nedenle 2023 seçimleri için aday olmazsa kim olur?” sorusunu “Hulusi Akar” şeklinde yanıtlamış.

Mengü, Mehmet Pösteki ile yaptığı söyleşinin ardından bu konudaki izlenimini şöyle yazıyor:

“Pösteki, Suriye, Libya, Azerbaycan operasyonlarından sonra Akar’ın adının öne çıktığını, tabanda güven ve takdir kazandığını söylüyor.”

“AKP tabanı” diye tanımlanan kişiler kimlerden oluşuyor elbette tek tek tanımamıza olanak yok ancak bir darbe ihbarını bile doğru değerlendiremeyip, darbe girişimini en başında bastıramayan bir emekli askere, “takdir duygularıyla güvenmeleri” ilgimi çekti.

AKP gibi esasen sağlam bir ideolojik zemin üzerine kurulmuş bir partide, partinin kurucu ideolojisinin eski mensuplarının değil de Akar gibi harekete sonradan katılmış birisinin adının öne çıkması daha da ilginç.

Bu tamamen Erdoğan’ın yarattığı bir durum.

Kendi tek adamlık hedefine doğru kararlı adımlarla yürürken, birlikte yola çıktığı eski dava arkadaşlarının neredeyse tümünü tasfiye etti.

Partiyi bir “dava hareketinden”, tek adam partisine dönüştürdü.

Bütün otoriter liderlerin başına gelenler onun da başına geldi ve etrafını “salla başı, koru koltuğu” tipleriyle doldu.

Bu, liderin politikalarına, eylemlerine parti içinde en küçük muhalefete bile izin verilmemesinin doğal sonucudur.

Mengü’nün aktardığına göre ORC Araştırma Başkanı Pösteki, “Erdoğan’ın etrafındaki dar çevrenin gerçek haberleri ve olan biteni Erdoğan’dan sakladığı onu yanlış yönlendirdiği” görüşündeymiş.

İşin gerçeği şu ki bu partide Erdoğan’ı uyaracak, “hayatın gerçeklerini” ona hatırlatabilecek çapta kimse Erdoğan’ın yakın çevresinde değil.

Yani Erdoğan’ı “yanlış yönlendirenlerden” söz etmek doğru değil.

Sorunu, çevresindekilerin gerçek durumu ona anlatmaya cesaret edemiyor olmalarıdır.

Onun için mesela hala “45 liracık öğrenci kredisinden” söz etmeye devam edebiliyor.

Kimse ona, o zamanki 45 liranın satın alma gücünün, bugünkü krediden daha fazla olduğunu söyleyemiyor çünkü.

Efsaneler doğruysa “dayak yemekten” bile korkuyor olabilirler!

“Her şeyi bilen, her şeye muktedir” otoriter liderler, eleştiriye tahammülsüz oldukları için propaganda ile gerçeği ayırt etmekte giderek çaresiz kalırlar.

“Gerçek neydi, ben propaganda için ne söylemiştim”; bunlar giderek birbirine karışır.

Otoriter lider için önemli olan sadakattir, mutlak sadakat!

Uzmanlığını ileri sürerek uyarıda bulunanın o çevrede yeri olamaz.

“Evet efendim” cümlesi, bir motto olarak, Saray’ın duvarlarının arasında yankılanır, durur.

Ve AKP’yi kaçınılmaz çöküşe götüren de esasen budur.

 

***

 

Yine olmadı Fahrettin Bey!

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, önümüzdeki seçimde ilk kez oy kullanacak genç seçmeni kazanmak için düzenli olarak “gençlerle buluşma” toplantılarına katılıyor.

Yandaş kanalların hepsinden naklen yayınlanan bu toplantıların sonuncusunda gençlere şarkı bile söyledi.

Hatırlarsınız gençlerle yapılan son toplantıda arkasında dekor olarak “hippi gençliğin sembolü” sayılan ikonik Vosvos minibüs vardı.

Çiçek çocukları hippilerin, yerleşik düzene ve Vietnam’da savaşa karşı, serbest seks ve “ot” ile ifadesini bulan isyanını simgeleyen üç – beş şeyden biri olan bu minibüsün “yerlici ve millici muhafazakâr” Erdoğan için doğru bir dekor olmadığını yazmıştım. (Okumak isteyenler için)

Baktım hafta sonunda Adana’daki buluşmada dekor değişmiş.

Ama üzülerek söylemeliyim ki Fahrettin Altun Bey kardeşimiz baltayı bir kez daha taşa vurmuş.

Bu kez dekor bir traktördü: Massey Harris marka, artık antika sayılması gereken bir traktör!

Bu traktörler, Amerikan emperyalizminin sembolü.

Türkiye’ye ilk kez ABD’nin Marshall Yardımları çerçevesinde 1940’lı yılların sonu ile 1950’li yılların ilk yarısı arasında getirildiler.

Ve Erdoğan, bu traktörün önüne konulmuş koltuğa kurulup şunu söyledi:

“Geçmişini bilmeyen, geleceğini inşa edemez!”

Bu işin geçmişini anlatayım ki bu traktör dekoru neden yanlış, daha iyi anlaşılsın.

1947 yılında ABD Başkanı Truman, Kongre’ye kendi adıyla anılan doktrinini kabul ettirince, “komünizme karşı” uç beyliği görevi Türkiye ve Yunanistan’a düştü.

Türkiye, ABD’den gelece büyük yardımı almak hevesiyle, o güne kadar uyguladığı “ivedili sanayi planını” terk ederek Süleyman Vaner Planı olarak bilinen bir ekonomi programını uygulamaya başladı. Yıl 1947.

Türkiye o tarihten itibaren önceliğini sanayileşmeye değil, tarıma verecektir.

Hedef, sanayileşmiş Batı Avrupa ekonomilerinin gıda ihtiyacını karşılamaktır.

İşte bu traktörlerin, Türkiye’nin sanayileşmeyi hedefleyen “ivedili sanayi planını” rafa kaldırmasının sembolü olmasının nedeni budur.

Şimdi sorabilirim:

“ABD’de sembolleşen batı emperyalizmine karşı diklenmeden dik duran adam” rolü oynayan Erdoğan’a böyle bir traktör önünde, bu söz söyletilir mi?

(Not: Fahrettin Bey’in günahını da almak istemem, ama propaganda işlerine o bakıyor diye biliyorum; ona hitaben yazmamın nedeni budur. Bu tür toplantıları başka bir yetkili düzenliyorsa, eleştirimi ona iletmesini rica ederim.)
 

Mehmet Y. Yılmaz

[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum