Türk sporu üzerine belgesel tadında bir deneme

Jeneriğinde yazılı tüm adların -elbette oyuncuları kastediyorum- gerçek sporcular olduğu nadir ve kıymetli bir film... O sporcuların anneleri-babaları ve tüm aile fertleri de öylesine doğal ki, sanki onlar da oyuncu filan değil...

Türk sporu üzerine belgesel tadında bir deneme
16 Mayıs 2024 - 10:54

 

İşte önce internette izini kesinlikle bulamadığım, hatta bir Kore filmi sandığım film... Ama görmeye gittiğimde çok farklı bir yapım buldum. Ve birçok açıdan ilginç ve cesur. Tümüyle başarılmış değilse de...

Film temelde spor üzerine. Ve 2020 Olimpiyatlarına hazırlanan Türk ekibinin hikâyesi. Beş erkek, iki de kadın var. Önce Mayıs 2020'de İzmir'de başlıyor her şey... Siyah-beyaz olan film aslında bir belgesele daha yakın. Ama öylesine ustaca çekilmiş bölümleri de var ki... Sonuç olarak belgeselle dramatik anlatımın değişik bir karması sayılabilir.

Hikâye aslında daha öncesine gidiyor ve 2020 Olimpiyatları'na tam bir yıl kala başlıyor. Pandemi günlerinde bir önceki olimpiyatlar yapılamamış ve spor alemi yenisini özlemle bekler olmuştur. Böylece "Tokyo'ya 365 gün"le başlayıp yavaş yavaş ilerliyoruz.

Ve de ağzımız bir karış açık, o inanılmaz derecede adaleli, örnek vücutlu, olmadık biçimde sıçrayıp atlayan, perdeyi gerçek bir stadyum haline getiren erkekleri izliyoruz. Bilmiyorsak soruyoruz: Yahu bunlar oyuncu olabilir mi? Elbette olamaz!... Hepsi gerçek sporcular; o dönemde çekilmiş belgelerle, baş döndürücü marifetleri... Güçleri ve başarıları tartışılmaz atletler...

Sonra İzmir'deki çalışmaya geliyoruz. Ne de olsa tüm o takımın İzmirli olduğu biliniyor. Orada yaşanmış olan İzmir depremine ve tüm bir salonun çöküşüne tanık oluyoruz. Arada sporcu olmanın tüm güçlükleriyle birlikte... Sürekli tıbbi kontrol; bakım, güçlendirme... Göğüslerde Vestel marka giysileriyle... Evet, beş erkek, iki de kadın... Ve yıllar boyu kendilerini bu ideale hazırlamışlar. Nitekim bir TRT mikrofonuna konuşan biri "üç yıldır ailesini görememiş olmaktan" yakınıyor...

Sonunda zaman tükeniyor. Ve birkaç gün kala bir uçakla yola çıkılıyor. Sağ-salim varılıyor da... Ama işte, burada filmin en zayıf yanı var. Tokyo'ya gelişleri de çekilmiş; ama olimpiyatların kendisinden görüntü filan yok!... Yani orada hiç çekim yapılamamış. İlgililer bunun imkansız olduğunu, izin verilmediğini söylüyorlar. Ama hepimizin içinde bir açlık kalıyor; tam olarak doyuramadığı...

Tüm bu hazırlıktan çok iyi sonuçlarla çıkılıyor. Ve dünya çapında ödüller alınıyor. Türk spor tarihinin, bir başka deyişle jimnastik olayının medar-ı iftiharı olan... Bu arada kazananların yer yer bize bakarak konuşmaları filme Brecht'çi bir hava katıyor!... Sonrasında başka başarılar geliyor ve gelecek. Basel 2021; en son Paris 2024... Bu devam eden bir çabadır; özellikle hazırlanmak için katlandıkları inanılmaz bedensel ve ruhsal özverilere tanık olduğumuz o spor insanları için...

Böylece, yineleyelim, filmin temel özelliği ortaya çıkıyor: Jeneriğinde yazılı tüm adların -elbette oyuncuları kastediyorum- gerçek sporcular olduğu nadir ve kıymetli bir film... O sporcuların anneleri-babaları ve tüm aile fertleri de öylesine doğal ki, sanki onlar da oyuncu filan değil... Şaka değil, bu gerçek düşüncem!... Ayrıca filmin hareketli kamerası, finaldeki renklenmesi, genişliği farklı ekran boyutları da dikkat çekiyor. Sonuncusu olasılıkla değişik zamanlarda çekilmiş olmasından geliyor olmalı.

Evet, işte bu da böyle bir film...Yönetmen, yazar ve görüntü ikililerinden birinin kadın olduğuna dikkat!... Hâlâ çözemediğim bir soruysa şu: Bu film niçin Eclipse gibi yabancı bir isim taşıyor? Bunun anlamı ne? Acaba daha bizden bir ad bulunamaz mıydı?


Atilla Dorsay

[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum