FAHRİ VAR

FAHRİ VAR

VAR ODASI
[email protected]

"DEİST ÖMER"E İFTİRA ATMA

27 Ağustos 2019 - 09:30

Muhterem, öyle bir yazı döşemiş ki… Son “ayet bükücü”leri bilmem ama son “suç savar”lık payesi arkasındaki fonun ara rengi olan “nakşo”lar dahil bütün “legal görünümlüler” mabeyninde “sırat köprüsünden vizesiz” ve dahi mazotu “legal görünümlü” vakıflar himmetiyle ödenmek suretiyle geçmekle ödüllendirilse yeridir. Hazret hezimete ve hezeyana uğrayan cübbeli din fenomenolojisinin halini, Kur’ancılar diye tabir ettiği bir kısım (içlerinde katıldıklarım var katılmadıklarım var) bilim insanına “cambaza bak” taktiğiyle gargaraya getirmeye çalışmış desem haksızlık ederim. Düpedüz mevzunun üzerinde durarak deizmin asıl sebebinin Kur’anda açıkça belirtilmeyen dini ahkam ve ibadet usullerinin üzerine yıkmış. İşin bu kısmına efradını cami ağyarını mani şekilde cevap vermek uzmanlarının işidir. Benimkisi bizzat özneden nesneye indirgenmeye çalışılan “Deist Ömer”e yapılan hakaret derecesindeki bir iftiradır.

İftiradır diyorum, zira deist de ateist de muvahhit de sonucu olan bu sıfatının durağına akıl ve muhakeme ile varmıştır. Tercihine göre başarılı olup olmadığı sizin her dakika naklen yayın yapan ötelerin muhabirlerinin bileceği iş midir bilmem de oralarla alakalı Tanrısal bir bilinmezliktir. Zira bu sonu bile H.z. Paygamber (a.s.) kendisi bilmezken, dünyada araya adam sokmada ve mürit, mürşit, şakirt adı her ne şeyse işte bunları kayırmada mahir “trafolarınız” –gerçi nakşoların trafocu takımıyla arası siyaseten iyi olmasa da özde aynı vazifeyi görürler- bilmek de pek mahirdirler. Dünyadaki tecrübeleri orada da gözbağcılık ve aldatmacılığa cevaz verir. Amma imitasyon bir nalın üstünde amma yanmaz bir kefen içinde amma şeyhin cebinde…

İşte zurnanın en acı makamının çıktığı yerdir burası muhterem. Yani senin yazında cebine sokmaya çalıştığın minare…

Kendi halinde evinden barkından çıkmış ama devlet yurdunda ama çaresizlikten tarikat, cemaat –şimdilerde cemiyet- yurdunda kalan Ömer, önce namusu, ahlakı, haramı (kapsamı genelde faiz ve kadınlarla konuşmama genişliğinden ibarettir bunlar da), terbiyeyi (saç şekli, kıl, tüy kılık, kıyafet üzerinden) tefekkürü (basit bir teoloji ile başlayıp, cumhuriyete sövme, Atatürk ve silah arkadaşlarını tekfir ile devam edip, “açık giyinenler”in ve çalışan kadınların bacak aralarına kadar uzanır.) öğreten/tebliğ eden ağabeylerini, şeyhlerini, daha bilmem nelerini dinleyip kuytularda, o dinlediklerinin nasıl haramı helalcesine yediklerini gördüğü gün, nasıl başkasının arkasından iftira attığını anladığı sıra, parayı kutsadıkları makamda mesela, kadroları tuttukları pozisyonlarda görmeyle başladı Ömer’in Deizmi.

Daha açık konuşalım mı? Hani “gerçek hayattaki kişilerle alakası yok”, “yalnızca kurgudan ibarettir diyerek”, bir misal üzerinden gidelim mi? Mesela Ömer, bir ilçede, bir üniversitede, nakşoların altın oluğunda yıkanıp, eskimez şafağında muhabirlik yapan birinin nasıl bir bölümde Öğretim görevlisi yapıldığını hem de aynı şarta uyan bir başkasının hakkını elinden bağırta bağırta almak suretiyle yapıldığını gördüğü gün mü deist oldu yoksa Kur’anda namaz vaktine, kıla, tüye, kefene, terliğe dair bahisler araya araya mı deist oldu?

Deist değilim muhterem. Amma Deist’in de Ateist’in de “akıl sahipleri” diye Kur’an tarafından muhatap alınan Mü’minlerin de arayış yolculuğunu rabıta örtüsü altında aklın hunharca iğfal edildiği yerlerdeki metaforlar bağlamına indirmeyi (kıl tüy falan filan işte yukarıda saydık…) Allah’ın insana sunduğu en büyük nimetlerden biri olan akla ve muhakemeye yapılmış bir küfranı nimet sayarım.

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • İsmail Özcan
    4 yıl önce
    Onur Bey, Yazıyı yeni okuyabildim, onun için geç dönüyorum. Çok güzel olmuş, kimi çevrelerin "Rabbena, hep bana"cılığı çok iyi dile getirilmiş. Akıl, zeka ve düşünce melikenize sağlık.