Tutuklu yargılanan Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ sık sık düşman ceza hukuku kavramını kullanıyor.
Dünya tarihinde olduğu gibi biz de hukukun değerini, hukuk ihlallerinden, haksız tutuklama ve mahkumiyetlerden öğreniyoruz. Düşman ceza hukuku kavramı da objektif hukukla siyasi araç haline getirilmiş hukuk arasındaki farkı kavramamızı sağlayacak bir kavram.
İktidarın özellikle CB sisteminde artan otoriterleşmesi toplumda da ekonomide de hukuk ihtiyacını büsbütün arttırdı.
Yönleri, yolları farklı da olsa Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve Ümit Özdağ aynı objektif hukuk ihtiyacı içindeler.
Özdağ hakkındaki iki iddianameyi de okudum. Biri Cumhurbaşkanına hakaret, öbürü halkı kin ve düşmanlığa teşvik hakkında…
CUMHURBAŞKANINA HAKARET
İddianamede Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olarak zikrediliyor.
Cumhurbaşkanı, partisinin bir kongresinde "tek parti faşizminin milletimizin inancına tarihine kültürüne yönelik politikalarının ağır bedellerini izledik" diye konuşmuş, Özdağ da Atatürk’ü savunarak asıl Erdoğan’ın dinimize ve kültürümüze zarar verdiği anlamında ağır sözlerle onu eleştirmiş.
Bunun üzerine İstanbul Başsavcısı hemen gözaltı kararı çıkarıyor, Adalet Bakanlığı yıldırım hızıyla onay veriyor. Özdağ yakalanıp İstanbul’a getiriliyor.
Özdağ savunmasında Cumhurbaşkanı’nı değil Ak Parti liderini eleştirdiğini, nitekim onun sözlerinin devlet göreviyle değil, parti liderliğiyle ilgili olduğunu belirtiyor.
Sorun şu: Partisiz cumhurbaşkanı için konulmuş hukuki koruma, partisinin polemiğini yapan, muhalefete ağır sözlerle hücum eden partili cumhurbaşkanının siyasi faaliyetlerini de koruyacak şekilde uygulanıyor.
Bu yüzdendir ki, önceki cumhurbaşkanlarına hakaret soruşturmaları birkaç yüzde kalırken, 2014’ten 2020’ye cumhurbaşkanına hakaretten 160 bin soruşturma, 35 bin 500 dava açıldı!.. İzleyen yıllardaki istatistikleri Adalet Bakanlığı genel tanım içinde eriterek yayınlıyor! Son yıllara ait net sayıyı bulamadım.
KİN VE DÜŞMANLIK
Özdağ hakkındaki öbür iddianamede yüklenen suç, Suriyeli göçmenler hakkında "Zincirleme Biçimde Basın ve Yayın Yoluyla Halkı Kin ve Düşmanlığa Alenen Tahrik." (TCK md. 216)
Cumhurbaşkanına hakaret sayılan konuşmasını 19 Ocak’ta yapmış, 20 Ocak’ta gözaltına alınmıştı. Savcı aynı gün, Kayseri’de Suriyelilere karşı meydana gelen olaylara dair Emniyet raporunu istemiş, rapor anında gelmiş.
Yine hemen İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü de Özdağ hakkında suç duyurusunda bulunmuşlar.
Belli ki, konu Cumhurbaşkanı olunca devlet, adliyesiyle, idaresiyle, emniyetiyle hemen harekete geçmiş.
Savcı, Özdağ’ın bütün tweet ve X paylaşımlarını taramış. Suriyeli göçmenlere karşı çıkan, bu kadar çok bir nüfus grubunun Türkiye’nin geleceği için tehlikeli olacağını öne süren ne kadar masajı varsa dosyaya koymuş.
18 Nisan 2020 tarihinden 24 Aralık 2024 tarihine kadar tam 28 tane paylaşım.
Peki bunlarda kanuna göre suç var mı?
Benim üslubum bellidir. Özdağ’ın üslubu ise bizdeki yaygın siyaset üslubudur; öfkeli, suçlayıcı… Ama suç yok.
ŞİDDET UNSURU
Hukuk devletinde savcı ve hakimler bile kanunları keyfi yorumlayamaz. "Hukukta yorum kuralları" vardır.
Bizim Avrupa standartlarına göre hazırlanıp 2004’te kabul edilen Ceza Kanunumuz’un, Başbakan Erdoğan’ın imzasıyla 12 Mayıs 2003’te Meclis’e sevk edilen resmi "Gerekçe"si var. Orada "kin ve düşmanlığa teşvik" suçunu düzenleyen 216. Madde hakkında şu yorum kuralı ifade ediliyor:
"Sadece ‘şiddet içeren ya da şiddeti tavsiye eden tahrikler’ madde kapsamında değerlendirilebilecektir…" (sf. 612)
Özdağ’ın konuşma ve paylaşımlarında “şiddet” var mı? Yok…
Hatta aksine… Müessif Kayseri olayları cereyan ederken Özdağ "halkı sükunete davet, polise güvenmeye, evlerine dönmeyle davet" eden ve hükümeti de olayları önlemek üzere "Kayseri’de gece sokağa çıkma yasağı ilan" etmeye çağıran açıklamaları var.
Özdağ’ın açıklamalarına "şiddet" izafe etmek keyfi yorum olur.
Özdağ’ın tutuklanması, iktidarın otoriterleşmesinin son yıllarda büsbütün artan örneklerinden biridir.
Zafer Partili gençler "kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet" diyorlardı. Bu kavramların tarihini ve felsefesini araştırmalarını tavsiye ederim.
TAZİYE: Sırrı Süreyya Önder’in vefatı Türkiye için kayıptır. En gergin, en ıstıraplı sorunumuzda o bir ‘güler yüz’, bir ‘umut’tu. Umarım yerini doldurabilecekler çıkar. Allah rahmet diliyorum. Ailesine, dostlarına taziyelerimi sunuyorum.
Taha Akyol
karar.com
YORUMLAR