GÜNÜN YAZISI

GÜNÜN YAZISI

[email protected]

Yolsuzluk resmî gelenek mi?

04 Haziran 2023 - 09:24

İkinci Dünya Savaşı yıllarında devlet görevlilerinin suça bulaşmasını önlemek üzere 3 Haziran 1942'de çıkarılan mal bildirimi zorunluluğu aradan geçen 81 yılda neredeyse hiç kullanılmadan bugüne kadar geldi

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın üçüncü kez seçilmesi ve mal bildiriminin Resmî Gazete'de yayımlanmasıyla, mal bildirimi konusu yeniden gündeme geldi, konuşuldu ve 24 saat içinde yerini yeni bir konuya bırakıp geçti gitti. Oysa konunun ciddi bir geçmişi var. İşin tarihi 1942'ye kadar uzanıyor. "Dünya harbinin doğurduğu olağanüstü haller dolayısıyla işgal ettikleri resmî vazife ve mevkiin nüfuzunu suistimal ederek devlet ve millete büyük zararlar pahasına şahsi menfaatler sağlayan kötü yaradılışlı, menfaat düşkünlerinin bulunduğu ve bu suretle gayrimeşru iktisaplara (edinme) kalkıştıkları kabul edilerek bu gibi haksız mal iktisap edenler hakkında meşru olmayan mallarının müsaderesi (el konulması) ve şüphelilerin kanunun neşrinden evvel veya sonraya ait suçları hakkında kanuni takibat yapılması maksadıyla" çıkarılmıştı 4237 sayılı kanun.

 

Kanun çıkışından yaklaşık yedi yıl sonra, 1949 bütçesi öncesi CHP Sakarya Milletvekili Seyhan Milletvekili Ahmet Remzi Yüreğir zehir zemberek bir konuşma yapıyordu meclis kürsüsünden. Haksız mal edinimi kanunu neden tam anlamıyla uygulanmıyordu? Burada bir parantez açıp Yüreğir hakkında kısa bir bilgi vereyim. Birinci Dünya Savaşı'nda silah altına alınan Yüreğir'in asıl işi öğretmenlikti. Mustafa Kemal'in millî mücadeleyi başlatmak için yaptığı toplantılardan etkilenmişti. Öğretmenliğini sürdürürken bir arkadaşıyla birlikte 1918'de Adana gazetesini çıkarmaya başlar. Kuvayı Milliye'yi desteklediği için -ki o sırada Adana'daki tek Kuvayı Milliyecidir- gazetesi kapatılınca Yeni Adana gazetesini çıkartır. Gazete sekiz sayı çıktıktan sonra bu kez de matbaa işçileri Fransızlar tarafından tutuklanıp hakkında da ölüm kararı çıkartılınca Adana'dan kaçmak zorunda kalır. Kaçsa da gazetesini tek başına önce Karaisalı'da, daha sonra Pozantı'da çıkarmayı sürdürür, gazetesini katır sırtında köylere gizlice ulaştırır. Doğal olarak kuruluşunda bizzat mücadele verdiği devletin üzerinde hak sahibi olduğuna derinden inanan biridir; öyle aman efendim, sepet efendim tarzı açıklamalarla pabuç bırakacak biri değildir.

Kızgın milletvekilinin sorularını sözlü olarak cevaplamak üzere kürsüye gelen Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Faik Ahmet Barutçu, muhtemelen epey bezgin, soruları cevaplamaya çalışır. Barutçu'nun verdiği bilgilere göre, yasa kapsamında, amir ya da memur o güne kadar 141 kişi mal beyanında bulunmaya çağrılmıştır. Bunlardan 60'ının servetinde şüpheli bir durum görülmemiş, 15'inin incelemesi devam etmekte, 66'sı mahkemeye verilmiş, mahkemeye verilenlerden 21'i beraat etmiş, ikisi mahkûm olmuş, geri kalanın da mahkemeleri devam etmektedir.

Yasanın etkin bir biçimde uygulandığı iddiası Yüreğir'in tepesini attırır. Ona göre, altı yılda sadece 141 memurdan mal bildirimi istenmesi tam bir skandaldır. "Haksız olarak mal iktisap edenlerin adedi memlekette sayılamayacak kadar çoktur," diyordu Yüreğir, "Rüşvet, yiyicilik, apartmanlar, hanlar, oteller yapılmış, bunlar devletçe, zabıtaca malumdur. Devletin eli kolu uzundur, bunları takip edip meydana çıkarabilir. Arkadaşlar; bendeniz bu kanunun daha şiddetle tatbik edilmesini ve memlekette fenalık yapanların, kabahat işleyenlerin mutlaka ceza görmesini, bu itibarla ahlâk ve fazilet meselelerinde hükümetin daha sıkı ve daha katı adımlar atmasını istirham ediyorum." Yüreğir kürsüden alkışlar arasında inse de yasanın uygulanmasında sonrasında da pek bir yol kat edilmez.

DP dönemi

Ertesi yıl çok partili hayata geçilip, Demokrat Parti (DP) ezici bir sayıyla iktidara geldiğinde 4237 sayılı yasa yeniden gündeme gelir. Bu kez DP Çankırı Milletvekili Kazım Arar aynı konuda ateşli bir konuşma yapmaktadır. Arar, Devlet Bakanı ve Başbakan yardımcısı Samet Ağaoğlu'nun cevaplaması için yönelttiği soruda, "1942 tarihinde yürürlüğe girmiş olmasına ve bütün devlet memurları mal beyanına tâbi tutulmuş bulunmalarına rağmen sabık iktidarın maalesef tatbikinden kaçındığı bu mevzu üzerinde sayın hükümetin hattı hareketini öğrenmek bir memleket vazifesi haline gelmiştir," diyordu. Arar, memurların yeniden mal beyanına davet edilmesini ister gibi yapsa da aslında sadece eski hükümet üyeleriyle kozunu paylaşmak istiyordu. Bakan Ağaoğlu da Arar'a katılmasına rağmen, iktidarda kaldıkları yaklaşık on yılda bu konuda bir girişimde bulunmadılar. Ta ki, 27 Mayıs 1960 askeri darbesine kadar.

Mal bildirimi konusu 1960 Anayasası'nda ilk kez kapsamı genişletilmiş ve netleştirilmiş bir biçimde yer alır: "Kamu hizmetine girenlerin mal bildiriminde bulunmaları kanunla düzenlenir. Yasama ve yürütme organlarında görev alanlar, bundan istisna edilemez." 1963 yılında, TBMM Anayasa Komisyonu tarafından kanuni düzenlemesi de yapılır. Düzenlemeye göre, Milletvekilleri ve Cumhuriyet Senatosu üyeleri seçilmelerinin ardından iki ay içinde seçildikleri tarihteki servet durumlarını gösterir bir bildirimi meclis başkanlığına vermek zorundadır. Bildirimler mühürlenerek korumaya alınır ve ancak bildirim sahibinin veya mirasçılarının noter eliyle yapacakları istem üzerine Resmî Gazete'de yayımlanmak suretiyle açıklanabilir.

Zengin paşalar

1960 düzenlemesinden sonra milletvekilleri ya da yakınlarının karıştığı yolsuzluk iddialarına rağmen yasama ve yürütme üyelerinin mal bildirimi konusunda pek bir tartışma olmadan 12 Eylül 1980 darbesine kadar gelinir. Kenan Evren başkanlığındaki darbeci generaller Milli Güvenlik Konseyi toplantısında mal bildirimi maddesini hiç tartışmadan kabul eder. Ancak yıllar sonra, 2010 yılında haklarında açılan darbe davasında epey ilginç bilgiler ortaya dökülür. Ne yazık ki o sırada beş generalden sadece Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hayattaydı. Evren ve Şahinkaya'nın yargılanması sırasında Mali Suçları Araştırma Kurumu'nun (MASAK) mahkemeye gönderdiği raporda, iki generalin yanı sıra eşleri ve çocukları dahil dokuz kişinin mali kayıtları yer alıyordu. İki klasörlük belgeler arasında, bu kişilerin mal varlıklarıyla ilgili bütün bankalara yazılan yazılar ve gelen cevaplar yer alıyor, bazı cevaplarda, "belirli bir yıldan önceki kayıtların bulunmadığı" bilgisi dikkat çekiyordu. Generallerin mal varlıklarının bazılarının yanına ise kırmızı kalemle, "olağan dışı" notu düşülmüştü. Rapordaki "belirli yıl"ın darbe dönemi olması ise oldukça ilginç. Generaller, mal bildirimi maddesini tartışmasız onaylarken belli ki kendi bildirimlerini vermeyi unutmuşlardı. Eski Hava Kuvvetleri Komutanı Şahinkaya, 1980 sonrası TSK'ye F-16 uçaklarının alımı sayesinde mal varlığına milyar dolar katmakla suçlanmış ancak bu iddia hiç kanıtlanamamıştı. 1986 yılında Lockheed Martin firması uçak alımları için Türkiye'nin de aralarında bulunduğu bazı ülkelerde rüşvet verildiğini kabul etmiş ancak kimlere ve ne kadar verildiğini açıklamamıştı.

Müebbet hapis cezasına çarptırılan iki general, dava Yargıtay'da incelenirken 2015 yılında iki ay arayla hayatlarını kaybettiler ve mal mülk işleri de bir sonuca bağlanamadı.

 
Darbeci generaller Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya

Özal düzenlemesi

Anavatan Partisi (ANAP) tarafından meclise getirilen Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Kanunu ya da kısa adıyla "nereden buldun" yasası, 90'larda en fazla tartışılan yasalardan biri oldu. (Yasanın sağlam incelemelerinden biri için TBB'nin şu sayfasına bakabilirsiniz. Dönemin Adalet Bakanı Oltan Sungurlu yasayı sunarken, "Bir şehir düşünün ki, bu şehrin yarısını yıkarsanız, yıkılmış olan yarısının altındaki fareler, tabiî ki, o şehrin diğer yarısına gideceklerdir. Devletin bu kabil birçok yerlerinden istifade etmeye alışmış olan insanların da, açık buldukları başka yerlere taarruz edecekleri muhakkaktır. Büyük bir telefat verilmişse de, bunun yanı sıra, başka yerlerde de bu imkânları aramak durumunda oldukları ve olacakları tabiîdir. Bunlarla da mücadele edilmektedir; ama bu getirilen teklifle, bu noktalardaki mücadeleyi daha teksif etme düşüncesi vardır," diyordu. Ancak tuhaf bir tesadüf, tıpkı Yüreğir'in isyanı gibi, ANAP'ın 90'da çıkardığı yasadan 15 yıl sonra yine bir ANAP'lı, Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş isyan ediyordu. Sarıbaş, maliye bakanlığının verilerine göre mal bildirimi alınan 1 milyon 187 bin devlet görevlisi içinde sadece dört kişinin yolsuzluk yaptığının saptanarak cezalandırıldığını söylüyordu. Sarıbaş, "Bu şu demek," diyordu, "demek ki, bu kanunun gizlilik kapsamı, bu kanunun uygulama amacını maalesef ortadan kaldırmış." Özal'ın gizlilik engelini daha sonra Başbakan Bülent Ecevit kaldırmış, bir genelge yayınlayarak tüm memurların daha önce verdikleri mal bildirimleri ile en geç Şubat 2000'de vermeleri gereken mal bildirimlerinin bilgisayar ortamına aktarılarak farklılıkların ortaya çıkarılmasını ve kuşku verici olanlar hakkında işlem yapılmasını istemişti. Ancak görünen o ki, uygulamada bu da pek bir sonuç doğurmamıştı.

1989'da başbakanlık koltuğunu Yıldırım Akbulut'a bırakarak cumhurbaşkanı olan Turgut Özal da şarkı söylemeyi çok severdi. İbrahim Tatlıses'le birlikte türkü söylediği o an hâlâ popülerliğini koruyor. ANAP'ın eski Genel Başkanı Özal, Çankaya'ya çıktıktan sonra da aktif siyasetten elini çekmedi. Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Kanunu da onun beklentileri doğrultusunda hazırlandı.

Nereden buldun yasasına dönersek, mecliste yasanın eksiklikleri ve aksaklıkları konusunda epey bir tartışma olmuştu. Mesela Özal'ın ekonomiye armağanı sırdaş hesaplar nasıl denetlenecekti, eşler, çocuklar, gelinler ve damatlar denetime neden dahil edilmemişti vs… Cumhurbaşkanlığı'nda Turgut Özal'ın oturduğu bu dönemde yasayla ilgili eleştirilerden biri de cumhurbaşkanlarının mal bildirimi konusu idi.  Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) Tekirdağ Milletvekili Güneş Gürseler, mal beyanı verecek yasama ve yürütme üyeleri arasına cumhurbaşkanının da eklenmesi konusunda ısrar ediyor, bunun açıkça belirtilmesinden neden kaçınıldığını soruyordu. Gürseler'in sorusuna Bakan Sungurlu ANAP sıralarından yükselen alkışlar arasında şu cevabı veriyordu: "Biz Yüce Meclisin kendi içerisinden seçtiği Cumhurbaşkanının, hiçbir sebep yokken, illâki ismi yazılsın diye zorlanmasını nezakete ve nezahete uygun bulmuyoruz."

Aslında Sungur haklıydı, koskoca bir cumhurbaşkanına hiç yolsuz denebilir miydi? Yaa, etkisi 24 saat bile sürmeyen o mal bildiriminin arkasında işte böyle koca bir tarih var, üstelik bunlar sadece belli başlı dönemeç noktaları.
 

T24 Haftalık Yazarı

Şengün Kılıç

[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum

Son Yazılar