Mustafa ÖZBEY

Mustafa ÖZBEY

[email protected]

Açlık, yoksulluk, göç gibi evrensel acılar

08 Eylül 2021 - 11:00

John Steinbeck’in 1939 yılında yayımladığı Gazap Üzümleri; bankaya borçlarından dolayı topraklarını kaybeden ve ülkenin bir başka eyaletine göç etmek zorunda kalan bir aileyi merkezine alarak Büyük Buhranın yıkıcı etkisini ve 1930lu yıllarda ABD’de hortlayan kapitalist ekonomik düzenin ve sanayileşen tarımın alt üst ettiği hayatları konu ediniyor. Gazap Üzümleri; Büyük Buhranı, sarsılan ABD ekonomisinin vatandaşlara hediye ettiği trajedileri anlatıyor olsa da; açlık, yoksulluk, göç gibi evrensel acıları işlemesi, kapitalizm, düşük ücretle hatta bazen karın tokluğuna çalıştırılan işçileri ve emek sömürücülerini konu edinmesi ve ayrımcılık, ötekileştirme, eğitimsizlik gibi içtimai sorunlara değinmesi nedeniyle edebiyatın ölümsüzleri arasına giriyor. Steinbeck’in dar gelirli bir ailede büyüdüğünü, çocukluğunun ve ilk gençliğinin işçilik yaparak geçtiğini öğrendiğinizde ise; bu toplumcu yaklaşımdaki hassasiyetin, sosyal problemleri gözlemleme ve aktarmadaki başarının ve gerçekçiliğin yansıtılmasındaki becerinin kaynağının ne olduğunu anlıyorsunuz. O uzun betimlemelerin, tasvirlerin o yürek burkan acıların ancak kitabın hikayesi ile hayat hikayesi aynı olan bir adamın kaleminden çıkabileceğini müşahede ediyorsunuz. Psikolojik tahlillerin, duygusal tasvirlerin eksik olduğu söylenebilse de, bu durum romanın büyüklüğüne gölge düşürmüyor. Ayrıca bundan yıllar önce kaleme alınan toplumsal sorunların dünyanın her hangi bir yerinde, belki ülkemizde hala birilerince yaşanıyor olması, hala birilerinin zorunlu göçe tabi tutuluyor olması, hala birilerinin hastalıktan, açlıktan, yoksulluktan ölüyor olması, hala birilerinin doğduğu topraklar yüzünden, ırkı yüzünden ötekileştiriliyor olması; teknolojide, sanayide, inşaatta, sağlıkta, eğitimde sözüm ona çığır açan insanlığın aynı gelişmeyi en temel insani problemleri dahi çözmede gösteremediğini görüyoruz. Ondandır ki; kitabı okurken 'bu yüz yılın Gazap Üzümleri kim bilir dünyanın neresinde yaşanıyor, kim bilir dünyanın neresinde yazılıyor?'demekten kendimi alıkoyamadım. İnsanın şatafat taleplerinden önce ekmeğe, suya, sağlığa, barınağa, eğitime, insan haklarına, hoşgörüye ihtiyaç duyduğunu ve bu ihtiyaçlarının karşılanmasının her bir insanın hakkı olduğunu, bu ihtiyaçları karşılamanın da her bir insanın görevi olduğunu düşünüyor ve unutulan değerleri hatırlatmaya yardımcı olan bu dramatik kitaba 8 puan veriyorum. Şimdi alıntılar: “Babam ömründe mektup yazmış değildir. Hep söylediği bir sözü vardır… bir lafı birine ağzımla söyleyemiyorsam, demek o laf yazılacak kadar önemli değil, der.” “Banka insanın dışında bir şeydir, söylüyorum size. Canavardır. Onu insanlar yaratmıştır ama, insanlar kontrol edemez.” “Amma da garip. İnsanın bir karış toprağı oldu mu, o toprak artık o insandır. O insanın bir parçasıdır. O insana benzer. Eğer o arazinin üzerinde yürüyorsa, o araziyi işliyorsa, o acı çekerken üzülüyor, yağmur yağdıkça seviniyorsa, o mülk o adamın kendisi olur. Adam da… ona sahip olduğu için büyür. Başarılı olmasa bile, toprağıyla büyük olur. Böyledir bu.” “Kocaman, kırmızı güneş ufukta biraz oyalandı, sonra battı, gitti.” "Beni en çok sıkan, bu işte bir mantık olmamasıydı. Yıldırım düşüp bir ineği öldürse ya da sular kabarıp ortalığı sel bassa, insan mantık aramaz. Böyledir bu der, geçer. Ama bir grup insan seni tutar, dört yıllığına bir yere kilitlerse, bunda bir mantık olması gerek. İnsan her şeyi düşünerek yapmalı çünkü. Beni alıp kapatıyorlar, dört yıl boyunca besleyip bakıyorlar. Bu ya beni çok etkilemeli, aynı şeyi bir daha yapmamalıyım ya da beni öyle korkutmalı ki bir daha yapmaya korkmalıyım..." “Kurt gibiydim. Şimdi de sansar gibi oldum. Ava çıktın mı güçlüsündür. Kimse avcının üstesinden gelemez. Ama avlanan sensen, o zaman durum değişir. Bir şeyler oluverir sana. Güçlü değilsindir artık. Öfkeli olabilirsin ama, güçlü değil. Benim peşimde uzun süredir avcılar var. Kendim avcı olmayalı epey zaman oldu.” “Aslında sen kendine ne söylersen, ondan ibarettir yaptığın.” “Umutlarının öyle fazla coşmasına izin vermezsen, hayal kırıklığına uğramazsın.” “Bak, Anne, kaygılanmayı kes. Dur, sana kodese girmekle ilgili bir şey söyleyeyim. Habire çıkacağın günü düşünüp duramazsın. Deli olur insan. Yaşamakta olduğun günü düşüneceksin. Sonra, ertesi günü, sonra cumartesi günkü futbol maçını. Öyle yapmak gerekir. Eskiler öyle yapar. Yeni gelen gençlerse, kafalarını hücrenin duvarlarına vurur dururlar. Hep gün sayarlar. Sen ötekiler gibi yapamaz mısın? Her günü geldiği gibi al.” “Ticaret hayatına atılanlar yalan söylemeye, hile yapmaya mecburdur. Ama buna başka bir isim takarlar. Önemli olan odur. Sen gidip o lastiği çalarsan hırsız olursun. Ama o herif yırtık lastiğe karşı senin dört dolarını çalmaya kalkıyor, adı da ticaret oluyor.” “Yardımcı olmaktan gurur duyduk. Çoktandır kendimi bu kadar… güvende hissetmemiştim. İnsanlar yardım etmeye de ihtiyaç duyar.” “Bir arada bulunan iki adam asla tek başına bulunan adam kadar yalnız ve şaşkın olmaz.” “Bu traktör iki şey yapıyor. Hem toprağı altüst ediyor, hem de bizi topraktan atıyor. Bu traktörün tanktan farkı pek az. Her ikisi de insanları sürüyor, korkutuyor, incitiyor.” “Ben deriyle kaplı bir acı yığınıyım.” “-Eh hepimiz hayatımızı kazanmak zorundayız. +Öyle,dedi Tom. Ama keşke başkasının hakkını almadan kazanmanın bir yolunu bulsaydın.” “Tanrı'ya dua edin de, günün birinde iyi yüreklilerin tümü yoksul olmasın.” “Günaha yakın oldun mu, bulaşır insana.” “Ömürlerinde aç kalmamış insanlar, açların gözüne baktılar. Hiçbir şeyi çok fazla istememiş insanlar, göçmenlerin gözlerinde isteğin alevini gördüler.” “Yeni baştan başlarız. Ama başlanmaz ki! Ancak yeni doğan bir bebek baştan başlayabilir. Sen, ben... biz artık geçmiş zamanız. Bir anlık öfke, binlerce sahne... oyuz biz.” “Bize düşen şeyler de var ama, onları yapmanın bin türlü yolu var. Hangisini seçeceğimizi bilemiyoruz. Dua edecek olsam, nereye yöneleceğini bilmeyen insanlar için ederdim.” “Kadının yaşamı koynunda, kucağındadır. Erkeğinkiyse kafasının içindedir.” “Bir tek şeyi iyice öğreniyorum, dedi. Her zaman, her gün, hep aynı şeyi öğreniyorum. Başın dertteyse, canın yanmışsa, bir şeye ihtiyacın varsa... fakir insanlara git. Sana ancak onlar yardım eder... yalnız onlar.” “Bir ülkeye hem senin gibiler,hem benim gibiler bir arada sığmaz.Zenginle fakir,hırsızla dürüst sığmaz aynı yere.Hem aça hem toka hiçbir yer yetmez.” “İnsan nasıl olur da kendi türüne böyle güven ve inanç besler? İnsanoğluna bu tür inancı öğretecek öyle az şey oluyor ki dünyada.” “Tarihin her sayfasından avaz avaz haykıran bir gerçek: Baskı ancak baskı altındakilerin güçlenmesine ve birleşmesine yarar.” “Açlığı yalnız kendi midesinde değil, çocuklarının karınlarında da hissedebilen bir insanı nasıl korkutabilirsin? Korkutamazsın... her korkunun ötesindeki korkuları tanımıştır o adam artık.” “Aç insanların gözlerinde giderek büyüyen bir gazap oluşuyor. Ruhlarında yumru yumru gazap üzümleri oluşuyor, büyüyor, ağırlaşıyor, bağbozumuna hazırlanıyor.” “Şunu söyleyebilirsiniz insan için: Kuramlar değişip yıkıldığı zaman, düşünce okulları, felsefe ve inançlar, kimi milliyetçi, kimi dinsel, kimi ekonomik konudaki dar ve karanlık düşünce yolları önce gelişip sonra parçalandığı zaman, insan ileri doğru uzanır, sendeler, acı duyar bazen de hatalar yapar. Adımını attıktan sonra bazen gerisin geri kayabilir ama, en fazla yarım adım geriye kayar, asla bir adım kaymaz. Kesinlikle inanbilirisniz buna. Kapkara uçaklardan pazar yerine bombalar yağarken de, tutuklular domuz gibi üst üste tıkıştırılırken de, ezilen gövdeler pis pis akıp toprağa karışırken de emin olabilirsiniz bundan. Şu yüzden emin olabilirsiniz: Eğer ileriye adım atılmamış olsaydı, o sendelemenin acısı insanın içinde hâlâ canlı olmasaydı, bombalar düşmez, gırtlaklar kesilmezdi. Siz asıl bombalayanlar sağ olduğu halde bombalamanın kesileceği andan korkun. Çünkü her bomba ruhun henüz ölmediğini kanıtıdır. Mülk sahipleri sağken grevler durmuşsa...ondan korkun işte. Çünkü ezilip bastırılan her grev, bir adım atıldığının işaretidir. Şundan emin olabilirsiniz... korkulacak zaman, İnsan'ın bir ülkü uğruna acı çekmeyi ve ölmeyi reddettiği zamandır. Çünkü bu bir tek nitelik İnsan'ın temelidir. Bu bir tek nitelik, evrende benzeri olmayan İnsan'ın ta kendisidir.” “İnsan kendini neye mecbur hissediyorsa onu yapmak zorunda.Ben sana şöyle yap diyemem.Bence şans ya da uğursuzluk diye bir şey yoktur.Bu dünyada doğruluğundan emin olduğum bir şey var,o da, kimse kimsenin hayatına karışmamalı.Her şeyi kendi yapmalı insan.Belki ona yardım edilir ama, şunu yap denemez.” “ -İnsanın ruhu tek başına bir işe yaramıyor, ancak büyük bir bütünün parçası... o zaman da... +O zaman ne olacak, Tom?" -O zaman mesele yok artık. O zaman ben karanlıkta her yerde olurum. Nereye baksan, orada. Aç insanların bir lokma bulması uğruna nerede bir kavga çıkarsa, orada olurum ben. Nerede polis birini döverse, orada olurum. Casy de bilseydi bunu keşke... insanların öfkelendiği zaman kopardığı çığlıkta olurum... sonra bir çocuğun karnı açken, yemeğin hazırlanmakta olduğunu bildiği zamanki gülüşünde olurum. İnsanlarımızın kendi ektiklerini yedikleri, kendi yaptıkları evlerde oturmaya başladıkları zamanda... yine orada olurum. Anlıyor musun?”

YORUMLAR

  • 0 Yorum