Ayasofya kararı ve İslam dünyası

Danıştay’ın, Ayasofya Camisi’nin statüsüne ilişkin, önceki kararlarının tersi yönde verdiği karar, hukuki yönüyle tartışmalı olması yanında, siyasi açıdan da önemli sonuçlar doğuracak.

Ayasofya kararı ve İslam dünyası
15 Temmuz 2020 - 10:57
Konunun tarihi, dini, kültürel, toplumsal, ideolojik, diplomatik, simgesel boyutları da var. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün imzasını da taşıyan 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının, hukuki ve siyasi olarak aksi yönde bir adım atılması, çok tartışılacak. İktidar, bu yolla, tabanını tahkim etmeye çalışacak. Cumhuriyet hukuku ve laiklik ilkesinde önemli bir gedik açılmasıyla, siyasal İslamcı çevrelerde, hilafet yönünde de benzer bir adım atılmasını isteyenlerin, İstanbul’un yeniden başkent yapılmasını önerenlerin çoğalması, şaşırtıcı değil. Danıştay kararının ardından, ilk cuma namazının 24 Temmuz’da kılınacak olması da, zamanlama açısından manidar. Zira 24 Temmuz; İkinci Meşrutiyet’in (Jön Türk Devrimi) 23 Temmuz 1908’de ilanıyla ve Lozan Barış Antlaşması’nın 24 Temmuz 1923’te imzalanmasıyla hafızalarda. Bin yıllık Hıristiyan ve Bizans, 500 yıllık Müslüman ve Osmanlı kimliği yanında, 1934 - 2020 arasında müze olarak kullanılan Ayasofya’ya ilişkin karar, Ortodoks dünyası başta olmak üzere, Hıristiyanlar arasında, Batı dünyasında tepki çekecek. Kendi aralarında ciddi sorunları olan Ortodoks, Katolik ve Protestan ülkeler, bir kez daha Türkiye karşıtlığında buluşacak. Peki, ya İslam âlemi? İktidar, bu adımıyla, İslam dünyasında umduğu desteği bulacak mı? Tartışalım…

İslam dünyası türdeş değil



Birincisi, İslam dünyasının lideri olma iddiasını bir kez daha dillendiren, İstanbul’u İslam dünyasının, İslami finansın merkezi yapmak isteyen iktidarın beklentisi gerçekçi değil. Çünkü İslam dünyası türdeş değil. İslam ülkelerinin Türkiye’ye bakışı aynı değil. İslam ülkelerinin büyük bölümü, birbiriyle dost ve müttefik değil. 

İkincisi, Ayasofya, öncelikle bizim tarihimizin, yurdumuzun bir parçası. İslam âleminde, Araplar özelinde, çok önemsenen bir konu değil. Arapların Osmanlı Devleti’ne ilişkin bakışı, genelde olumsuz. Osmanlı Devleti’ne karşı öfkeli, kendi hata ve eksiklerini görüp özeleştiri vermek yerine, geri kalmışlıklarının birinci sebebi olarak Osmanlı’yı gören Arapların sayısı çok. Osmanlı’yı özleyen Araplar, çok azlar.   

Üçüncüsü, İslam dünyası büyük ölçüde açlık, yoksulluk, işsizlik, cehalet ve baskıcı yönetimlerle boğuşuyor. Demokrasi, hukuk devleti, özgürlük ve refahtan uzak olan bu dünyanın, hilafetin yeniden gündeme getirilmesine ilişkin beklentisi bulunmuyor. Araplar zaten, hilafetin kendileri dışında bir millette olmasını kabul etmiyorlar. Bu makamı, kendi tekellerinde görüyorlar. Şu sorulara samimi, sahici yanıtlar verince, hamasetin işe yaramadığı anlaşılıyor: Hilafet, Arapları ne kadar birleştirebilmişti? Hilafet makamı, Osmanlı’ya geçtikten sonra, Araplar arasında etkisi kaldı mı? Osmanlı’ya katkısı ne oldu? İslam dünyasını, Osmanlı bayrağı altında ne ölçüde birleştirebildi? Birinci Dünya Savaşı’nda, halife sultan, cihad-ı ekber ilan ettiği halde, Arapların kaçta kaçı Osmanlı saflarında savaştı? Kaçta kaçı, Osmanlı’yı parçalamak isteyen İngilizlerle, Fransızlarla işbirliği yaptı? 

Dördüncüsü, İslam dünyası, Arap âlemi tek tip değil. Fas, Tunus ve Cezayir de Müslüman; Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt de. Afganistan da Müslüman, Endonezya da. Senegal de Müslüman, Azerbaycan da. Suriye sorununda kaç Arap ülkesi Suriye’nin yanında? Kaçı ABD, Batı ve İsrail’i destekliyor? İran’a karşı, ABD ve İsrail’i destekleyen Arapların sayısı az değil. Türkiye’nin Mısır’la, Suriye’yle, Suudi Arabistan’la, Birleşik Arap Emirlikleri’yle ilişkileri malum. Afganistan ve Irak, ABD emperyalizmi tarafından işgal edilirken, Libya ve Suriye’ye emperyalizm çullanırken, İslam dünyasının, Arap âleminin kaçta kaçı karşı çıktı? ABD ve İsrail’in Kudüs’e ilişkin kararına, İslam dünyası ne kadar tepki verdi? Filistin meselesi, İslam dünyasının, Arap âleminin ne kadar umurunda? İslam İşbirliği Teşkilatı’nın, Arap Birliği’nin etkisi ne? 

Beşincisi, İslam dünyasında öne çıkan üç devlet var: Türkler arasında Türkiye, Araplar arasında Mısır, Farslar arasında İran. Türkiye’nin İslam dünyasının lideri olmasını hangisi istiyor? Türkiye’nin, Arap dünyasının lideri olması ise zaten olanaksız. Çünkü Türkler Arap değil. Yunanistan’ın Türk dünyasının lideri olma şansı ne kadar ise Türkiye’nin Arap dünyasının lideri olma şansı o kadar. Türkiye’nin İslam dünyasının lideri olmasını, yakın ilişkilere sahip olduğumuz Pakistan ve Katar bile istemez. 

En önemlisi şu: Türkiye, İslam dünyasında itibarını Kurtuluş Savaşı’na, Atatürk’e, laik Cumhuriyet’e borçlu. İslam dünyasını, geçmişte en çok birleştiren ve gururlandıran, Türklerin Milli Mücadele’deki zaferiydi. Yakın geçmişte, 2003’te, 1 Mart tezkeresinin TBMM’de reddedilmesi, Türkiye’ye yönelik sevgiyi artırmıştı. Bir kamu diplomasisi unsuru olarak da öne çıkan Türk dizilerinin Arap halklarında gördüğü ilgi dikkate alındığında, Türklerin Araplara öykünerek değil, Türk kalarak, laik, demokratik, özgürlükçü, çağdaş bir siyaset izleyerek, tüm dünyayla eşit ve onurlu ilişkiler kurarak, İslam dünyasında ve Araplar arasında itibarını artırdığı anlaşılır.

Barış Doster

Cumhuriyet

YORUMLAR

  • 0 Yorum