Bir Beşiktaş yazısı: "Ahmet durdu; Seba gitti!" Ya sonrası?

Ülkenin son yirmi yılda içinde bulunduğu toplumsal ve siyasi iklimin yansımalarını Beşiktaş yönetimlerinde de görmenin yarattığı üzüntü nedeniyle bu yazıyı kaleme aldım

Bir Beşiktaş yazısı: "Ahmet durdu; Seba gitti!" Ya sonrası?
28 Aralık 2021 - 08:48

"Ahmet dursun; Seba gitsin…"

Cahit Sıtkı'nın hesabıyla yolu yarılayan Beşiktaşlıların pek çoğu, 2000'li yılların başında bir dönem epeyce dinlediler bu sloganı tarihi İnönü Stadı'nın tribünlerinde.

O dönem Beşiktaş forması giyen futbolcu Ahmet Dursun'un -Beşiktaş'a emek vermiş sporcu Ahmet Dursun'un bu süreçte hiçbir günahı yok- üzerinden Beşiktaş'ın efsanevi başkanı Süleyman Seba'ya verilen "başkanlığı bırak, git artık" mesajıydı aslında bu tribün rezilliği.

Neydi bu rezilliğin sebebi? Siyah beyazlı kulübün tarihine sportif zaferleri altın harflerle yazdırmasına karşın başkanlık görevinin son döneminde futbol takımının aldığı başarısız sonuçlardı.

Seba'nın bıraktığı koltuğa oturmaya niyetli olanların başını çektiği bir grup tribün sefilinin yarattığı süreçti yaşananlar.

Şimdilerde pişmanlıklarını dile getiren ve kendilerini taraftar olarak tanımlayan bu grup, o günlerde utanmadan bağırdılar, bağırtıldılar.

Siyah beyazlı kulübün tarihine zaferler yazdıran, neredeyse tüm rakiplerinin saygı duyduğu, "aklı selim" birçok Beşiktaşlının bugün bile aklından çıkarmadığı bir Beşiktaş efsanesine yapılan çirkinlikte payı olanların şimdilerde hiçbir şey olmamış gibi ortalıkta gezinmelerini nasıl açıklamak gerekir bilemiyorum!

O sloganın tribünlerde duyulmasıyla Seba'yı seven ve saygı duyan pek çok Beşiktaşlının yüzü kızardı, üzüldüler, kalplerinde burukluk oluştu ama tribünden verilen "yakışıksız veda mesajı"na karşı bir şey de yapamadılar.

Zira karşılarında organize olmuş "biçimsiz ve ne yaptığını bilmeyen bir grup" mevcuttu.

Aslında ne yapmak istedikleri belliydi!

* * *

Toprağı bol olsun; bu satırların yazarının da pek sevdiği ve tanışmak mutluluğuna eriştiği Süleyman Seba'dan sonrasında Beşiktaş kulübü ve camiasının ne duruma geldiğinin son örneği, hafta sonundaki 2019 ve 2020 Yılı Mali Kongresi oldu.

Kendisinden önceki iş insanlarının kulüp başkanlığı modeline son veren ve Türkiye spor tarihinin belki de tek "parasız başkanı" Süleyman Seba'dan kalan "yöneticilik mirası"nı ileriye taşımak yerine geriye götürüp, bir de üstüne üstlük "maddi ve manevi erozyona uğratanlar"ın yarattığı tablo, bir kere daha net biçimde ortaya çıktı genel kurulda.

Kral çıplaktı artık.

Başkanlık koltuğunda 16 yıl oturduktan sonra sıfır borçla kulübü "gençlere teslim eden" ve kulübün borcu için evini ipotek eden Seba'dan bayrağı teslim alanların yaptıklarının ne kadar "öz de değil, sözde olduğu" zaman içinde örnekleriyle anlaşıldı.

Milenyumla birlikte Akaretler'deki koltuğa oturan Serdar Bilgili, Yıldırım Demirören ve Fikret Orman'ın sportif başarıdan ziyade camiaya kattıkları olumsuz değerler ve ibretlik olaylarla anılmaları, gelecek için olumlu sinyal vermiyor, maalesef.

2000 yılından itibaren görev yapanların evlerini ipotek yapmaları bir yana kulübün maddi ve manevi imkânlarından faydalananların bulunduğu görülüyor.

Akatlar'da hafta sonu gerçekleşen mali genel kurulda söz alanlardan İhsan Coşkun'un anlattıkları, ibretlik olaylara son örnek olarak kayıtlara geçti.

Önceki başkan Fikret Orman'ın 2019'daki görev döneminin ibra edilmesi için toplanan genel kurula hitap eden Coşkun'un anlatımlarını yinelemeyeceğim. İnternette bütünüyle mevcut. Merak edenler için linkini buraya bıraktım.

Ancak Coşkun'un özellikle yıkılıp yeniden yapılan stat inşaatı sırasında yaşananları anlatırken verdiği ilk elden bilgiler, kulübün ne hale geldiğinin somut örneği olarak karşımıza çıktı. İzlemenizi öneririm.

Divanın verdiği zaman içinde bizzat yaşadıklarını belgeleriyle anlatan Coşkun'un aktarımları, Orman ve yönetiminin nasıl bir yaklaşım içinde olduğunu camiaya kanıtladı.

Seba'nın yarattığı "Beşiktaş / Beşiktaşlılık duruşu"nun nasıl istismar edildiğini, ne hale getirildiğini Coşkun'un anlatımlarından öğrendik!

* * *

Beşiktaş'ın mevcut yönetimi, göreve gelirken verdiği söz üzerine bir önceki yönetim dönemini bağımsız denetim kurumuna inceletti.

Sonucu da yasaların el verdiği ölçüde genel kurul ve camia ile paylaştı.

Rapora yönelik tarafların itirazları var. İçeriği bir yana raporun bir de yasal süreci var kuşkusuz.

2019 yılındaki yönetim yani Fikret Orman ve ekibi ibra edilmedi. Ayrıca Orman, adının karıştığı konular nedeniyle "kesin ihraç" talebiyle genel kurul tarafından disiplin kuruluna gönderildi.

Şimdi, adli soruşturma boyutu başlayacak. Kulüp yönetimleri yargı tarafından soruşturulacak. Muhtemel ki, şu ana kadar ortaya çıkmayan kimi belge ve belgeler gün ışığıyla buluşacak. Yeni bilgi ve belgelere ulaşılacak.

Kimileri, "Beşiktaş mahkeme kapılarına düşürülüyor" görüşünde. Kendilerince haklı olabilirler.

Ancak unutmamak gerekir ki, Beşiktaş camiası bu durumla eninde sonunda yüzleşecekti.

Sevenlerinin ekmek paralarından kısıp peşinden koştuğu renkleri yönetenlerin kendi keyif ve saltanatları için mevcut toplumsal iklimi örnek alarak yürüttükleri faaliyetlerin hesabını vermeleri gerekir.

Gelecek yönetimlere de örnek olmalı bu süreç.

"Falanca kulüp de aynı, şu camiada da aynı sorunlar var" şeklindeki savunma veya görüşleri kabul etmek mümkün değil ne yazık ki.

Eğer bir kirlenme varsa -ki var olduğu şu anki delillerle ortada- acilen temizlenme şart. Hem ülke sporuna, hem de topluma örnek olunması bakımında önemli olan bu sürecin "emin ellerce yürütülmesi" gerekiyor.

Bu noktada mevcut yönetimin, daha doğrusu başkan Ahmet Nur Çebi'nin de yapması gereken bazı düzenlemeler var.

Her ne kadar kimsenin aday olmadığı dönemde elini taşın altına koyup kulübü kayyum eline düşmekten kurtarsa da, mali tabloları dengelemeyi başarsa da, kendi mal varlığından sınırsız destek de bulunsa da; Başkan Çebi'nin yapması gerekenler yok değil.

Belki de mesleğim ve camianın içinden isimleri yakından tanımam nedeniyle olsa gerek, bazı gelişmeleri yakından takip ediyorum.

Öncelikle Çebi'nin mevcut ekibi yeniden gözden geçirmesi şart.

Yönetim içinde gerek kendilerine, gerekse kulüp ve camiaya zarar verecek boyuta gelen bir hesap – kitap içinde olanların varlığı biliniyor.

Bu durumu "çok seslilik" biçimde açıklamak yetersiz kalır. Çok seslilikten ziyade yönetimde söz sahibi olmaya çalışanların farklı çabalar içinde oldukları kulislere yansımış durumda.

Özellikle denetim raporuyla ilgili süreci sağlam ve bilgili bir ekibin yürütmesi zorunlu gözüküyor.

Ayrıca, geçmiş dönemde örnekleri olduğu üzere, yönetimdeki konumlarını kendileri için kullanan kişilerin var olduğu duyuluyor.

"Başkan'ın adamları" tanımlaması içinde yer alanlar isim isim biliniyor.

* * *

Beşiktaş'ın, "suç – yolsuzluk – usulsüzlük" kelimeleriyle yan yana olması üzüntü kaynağı.

Bu satırların yazarı, yaklaşık 50 yıl önce yedi yaşında gittiği bir Beşiktaş maçıyla yaşamının en güzel renkleri olan siyah beyaza gönül verdi.

Kongre üyeliği kimliğinde efsane başkan Seba'nın imzasına sahip oldu.

Yıllarca taraftar otobüslerinde, trenlerinde deplasmanlara gitti. Kavga da etti, dayak da yedi, ağladı, sevindi. Otogarlarda, tren garlarında geceledi, stadlarda bilet kuyruklarında sabahladı.

Henüz bu hislerini yitirmedi.

Hislerini yitirmeyen ve sahip çıkan yüzbinler var.

Burada başkanlık koltuğuna oturanların durumlarını ayrı ayrı analiz etme niyetim olmadı. Kaldı ki, bu yazıyı herhangi bir kişi ya da grup adına da kaleme almış değilim.

Ülkenin son yirmi yılda içinde bulunduğu toplumsal ve siyasi iklimin yansımalarını Beşiktaş yönetimlerinde de görmenin yarattığı üzüntü nedeniyle bu yazıyı kaleme aldım.

Söz konusu iklimden bir an önce kurtulmak için Çebi ve ekibi elini çabuk tutsun.

Parayla saadet olmuyor.

"Ahmet dursun, Seba gitsin" diye bağırdılar.

Bağıranlar da gitti, bağırtanlar da gitti, Ahmet Dursun da gitti, Seba da gitti.

Hayat kısa, ömür geçiyor. Ve geriye sadece bir hoş seda kalıyor.

Sedanın sahibi ise, Süleyman Seba oldu.
 

Tolga Şardan | Büyüteç

Twitter[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum