Bugünü anlamak için 1600 sonrası dünya tarihi

Kristof Kolomb 3 Ağustos 1492 yola çıktı. 155 yıl sonra, 30 yıl ve 80 yıl savaşlarının ardından Westefelya anlaşması 1648 yılında imzalandı. 128 yıl sonra ABD’nin bağımsızlığı 4.7.1776’da gerçekleşti. Bundan 13 yıl sonra da.1789 Fransız devrimi gerçekleşti. 

Bugünü anlamak için 1600 sonrası dünya tarihi
12 Haziran 2025 - 23:12

Westefelya sonrası bizde Lale devri başladı. Onlar gibi sömürgelerimiz yoktu ama, saltanat ve ihtişamda, lüks ve israfta onlarla yarışmaya başladık. Fransız devrimin den 19 yıl sonra 2. Mahmut 1808’de tahta oturdu. Ve 31 yıl sonra da Tanzimat Fermanı ilan edildi (3 Kasım 1839).

(1856), Artık batı ile rekabet etmiyor, yarışmıyor, onları taklit etmeye çalışıyorduk. Çünkü yarışı kaybetmiştik. Kemalist devrimin köklerini bu dönemde aramak gerek. İttihat ve Terakki Cemiyeti, 1889 yılında İstanbul'da Tıbbiye Mektebi'nde bir grup öğrenci tarafından "İttihad-ı Osmani Cemiyeti" adıyla kuruldu. Bu dönem batıya teslimiyet döneminin başlangıcıdır. 1914 Çanakkale savaşı ile Osmanlı’nın sonuna giden süreç başlamıştı. Esasen Kemalist rejim, İttihat Terakkinin Siyasi kanadının uygulamaları ve Yahudi, Mason lobisinin etkisinde Kapitalizm, Komunizm ve Faşizmin gölgesinde şekillenen bir süreci ifade eder.

2. Mahmud (1808-1839) 31 yıl, Abdülmecid (1839-1861) 22 yıl, 5. Murad (1876) 93 gün,2. Abdülhamid (1876-1909) 33 yıl, 5. Mehmed Reşad (1909-1918) 4 yıl, 6. Mehmed Vahdeddin (1918-1922) 4 yıl.. Tam 66 yıl sürdü bu dönem. Lale devri ile başlarsak 166 yıllık bir süreç Cumhuriyet dönemi zaten savaşlar, isyanlar, tek parti dönemi, darbeler dönemi derken bu günlere geldik. Cumhuriyetle birlikte, İhtişamlı günlerden uzak geçen günlerimiz 266 yılı buluyor.

1.Dünya savaşının başlangıcı 28 Temmuz 1914 (Avusturya-Macaristan’ın Sırbistan’a savaş ilanı) Bitişi 11 Kasım 1918 (Compiègne Mütarekesi ile ateşkes). 2. Dünya savaşının başlangıcı 1 Eylül 1939 (Almanya’nın Polonya’yı işgali), Bitişi 2 Eylül 1945 (Japonya’nın teslimiyet belgesini imzalaması), Soğuk savaşın Başlangıcı: Kesin bir tarih olmamakla birlikte, genellikle 1947 (Truman Doktrini veya Berlin Krizi’nin başlangıcı) kabul edilir. Bitişi 26 Aralık 1991 (Sovyetler’in dağılması)..

Bugünkü devletlerin neredeyse tamamına yakınının sınır, rejim ve iktidarları 1. ve 2. Dünya savaşı galiplerinin müdahalesi ile şekillendi. “Ulus devlet” ya da “uluslararası düzen” dedikleri devlet ve düzen böyle bir şey. Bugünlere savaşlar, darbelerle geldik. Ve bu düzenin patronları şimdi “ulus devlet” dönemini kapatıp, “tek ulus, tek aile ve tek gelecek”ten söz etmeye başladılar. TransHumanizmle bir çağı kapatıp, yeni bir çağ açmak istiyorlar ve bu süreci daha hızlı bir şekilde sonuçlandırmak için dünya nüfusunu 8 Milyardan 500 milyon seviyesine çekmek için yollar arıyorlar.

Yeni bir çağı başlatmak için eski çağın defterini kapatmak için eski döneme ait kavramları ve kurumları, hesapları, din, ahlak, hukuk, gelenek, tarih algılarının resetlenmesi gerekiyor. Zaten bunun için TransHumanizm’den, NeuraLink’ten, Nesnelararasıİletişim’den söz ediyorlar. Onun için öncelikleri gıda, ilaç, iklim, toplumsal cinsiyet, yapay zeka, Chemtrails gibi konularla ilgili.

Ve acil çözmeleri gereken bir diğer konu, para konusu. Bilmem biliyor musunuz, ABD’nin yıllık bütçe açığı 3 Trilyon doları buluyor zaman zaman. ABD aslında dünyanın en zengin ülkesi gibi gözükse de, en yoksul, en borçlu ülkesi. “Amerikan demokrasisi” bir çok ülke için örnek alınsa da, aslında en büyük yolsuzlukları, soygun ve vurgunların, terör ve cinayetlerin, tehdit ve şantajların, her türlü ahlaksızlığın meşru kabul edildiği bir ülke. ABD’nin siyasi makyajının kaynağında dolar denilen büyülü, hiçbir karşılığı olmayan bir kağıt var. Geçen gün Sputnik’te Ekonomist Marc Ostwald’ın Dolar ve ABD’nin borç yükü ile ilgili bir haber vardı. Aslında ABD’nin Finansal Tetkçiliğini ise John Perkins’in “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” (orijinal adıyla Confessions of an Economic Hit Man)’den okumak gerek. Perkins bu kitabı 1980’lerde yazmaya başladığı ancak tehdit ve baskılar sebebi ile birkaç kez vazgeçmek zorunda kaldı.. 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından itiraflarını yayınlamaya karar verdi ve kitap ilk olarak 2004 yılında yayımlandı. Türkiye’de ise 2007 yılında okurlarla buluştu.

Marc Ostwald’ın ABD ekonomisi ve dolarla ilgili açıklamalarına geri dönecek olursak, diyor ki, “ ABD hazinesinde 100 TRİLYON ABD DOLARI değerinde bir fil var, ABD'nin 34 trilyon dolarlık borcu buzdağının sadece görünen kısmı. Peki buzdağının altında ne var? 100 trilyon doların üzerinde değere sahip finanse edilmemiş yükümlülükler var. Sağlık ve Sosyal Güvenlik'ten kaynaklanan bu gizli yükümlülükler resmi bilançoda görünmüyor. Ancak bu borç bir gerçek ve bir gün ödenecek. Bu büyük uzun vadeli borçlar için Kimsenin gerçek bir çözümü yok” sağlık ve Sosyal Güvenlik ödemeleri zamanı gelince ödenir. Çalışan maaşları emekli maaşları da buradan karşılanır. Bu saadet zinciri modeli şu sebebten çöküş sinyali veriyor: Emekli başına daha az çalışan, daha uzun yaşam beklentisi.” Evet buna bir de otonom insanımsı robotları eklerseniz kriz kaçınılmaz olacak. Tabi bir de gelinen noktada herkes biliyor ki, dolar karşılığı olmayan bir para. Dolar’dan kaçış başlarsa ABD ekonomisi kilitlenir ve çöker.

Bu durum zaman ayarlı saatli bomba gibi, bütün sağlık sistemleri, emeklilik sistemler üzerinde giderek artan bir stres oluşturuyor. Sağlık giderlerinin maliyetleri düşürülmez ve kaynak bularak gelirleri artırmak için önlem alınmadığı takdirde sistemin, ülkelerin durumuna göre kısa süre sonra mali kriz kaçınılmaz. Action Economics'in baş direktörü Michael R. Englund’a göre, ABD’de George W. Bush'un 2001'deki başarısız girişiminden bu yana artan iflas tehdidiyle başa çıkmak için hiçbir önemli reform yapılmadı. Yaşlanan bir nüfus’un giderek artan sosyal maliyeti giderek artarken kimsenin elinde sihirli bir değnek de yok, görüş birliği de. ABD’de bugün Demokratlar daha yüksek vergi isterken, Cumhuriyetçiler emeklilik yaşının yükseltilmesini istiyor.

Peki, Türkiye’de durum ne? Maalesef hiç de iç açıcı bir durum yok. Emekli maaşları ve emeklilik yaşı ortada. Sağlık sigortası açısından durum da, hem sağlık açısından poliklinik hizmetler, hem teşhis için laboratuvar hizmetleri, cerrahi müdahale, ilk yardım ve yatan hasta maliyetleri bütçe üzerinde çok ciddi bir yük oluşturuyor. 1000 yatak kapasitesi bir şehir hastahanesi’nin 2024 yılına ait kira ve 18 kalem hizmet maliyetli şöyle: Son 3 aylık kira bedeli 285 Milyon lira. Yıllık 1 Milyar liranın üzerinde.

Aynı dönemde son ödenen P1 hizmet bedeli 11 Milyon lira, P2 hizmet bedeli 57 milyon lira. Bakın bu hizmetlerin, kira dahil, sözleşmesi Euro üzerinden yapılmış. Ülkemizde kamu özel işbirliği ile sunulan hizmetin maliyeti, her yıl katlanarak artıyor. Bu verdiğim rakamlar 2018 ile 2023 yılı arasındaki ödemeler. 2024 yeni ihalesinde rakamlar % 200’e yakın artış göstermiş. Bir hastahane sahibi soruyor: şehir hastanelerine yapılan 19 kalem hizmet alım ihalelerinde esas alınan kriter ne idi, neye göre değerlendirerek ihale yaptınız?”. Tabi bu ve buna benzer sorulara maalesef tatmin edici bir cevap bulmak zor. Bir ara Abdullah Çoban (Prof. Dr.) ile bu konuları konuştuk. Hatta YRP’de bu konuda bir de konferans verdi ama kimse eleştirileri üzerine almıyor, ne yazık ki!

P1-P2 ne derseniz, P1 hizmetleri, şehir hastanelerinin temel altyapı ve bina yönetimiyle ilgili hizmetlerdir. Bu hizmetler, hastanenin fiziksel yapısının inşası, bakımı ve işletilmesiyle bağlantılıdır. Hastane binasının tasarımı, inşası ve teslimi, bina bakım ve onarım hizmetleri (elektrik, su, havalandırma, ısıtma-soğutma sistemleri vb.), temizlik, Güvenlik hizmetleri. Atık yönetimi (tıbbi ve genel atıkların toplanması, bertarafı). Çevre düzenlemesi ve peyzaj bakımı. Otopark, kafe, restoran gibi destekleyici tesislerin işletilmesi. Bu hizmetler, hastanenin inşaatından itibaren 25-30 yıllık işletme süresi boyunca yüklenici firma tarafından sunulur. Sözleşmelerde genellikle ilk 5 yıl boyunca hizmet bedellerinin ödenmesi, ardından yeniden ihaleye çıkılması şartı bulunur.

P2 hizmetleri’ne gelince, tıbbi destek hizmetleri olarak adlandırılır ve hastanenin sağlık hizmetlerinin yürütülmesine doğrudan destek sağlayan hizmetlerdir. Bu kapsamda, Laboratuvar hizmetleri (kan tahlilleri, patoloji vb.). Radyoloji ve görüntüleme hizmetleri (MR, BT, röntgen vb.). Sterilizasyon ve dezenfeksiyon hizmetleri hasta yönlendirme ve refakat, Yemek hizmetleri (hasta ve personel için catering). Tıbbi cihazların bakımı ve işletilmesi şeklinde tanımlanıyor. Şehir hastanelerinde P1 ve P2 hizmetlerinin özel firmalarca sunulması, yüksek maliyetler ve devlet bütçesine yük getirdiği gerekçesiyle hep eleştiri konusu oldu.. Muhalefet bu hizmetlerin uluslararası şirketlere büyük kârlar sağladığını ve devlet hastanelerinin kapanmasına yol açarak sağlık hizmetine erişimi zorlaştırdığını iddia etmektedir. Türkiye’de ekonominin, maliyenin kötü yönetildiği genel bir kanaat. Yolsuzluk iddiaları, denetim eksikliği, yeteri kadar şeffaf olunmadığı hep konuşula geldi, ama ne yazık ki bunlar söylendiği ile kaldı. Herkes ABD ve batılı ülkelerde bu işlerin daha iyi olduğunu zanneder. Hayır, ABD ve batıda bu işlerin ölçeği bize göre çok büyük. Bizimkiler üstlerine başlarına dökerek, saçarak yapıyorlar, onlar bu konuda daha profesyonel. Magna Carta’yı ya da Westefelya anlaşmasını insan hakları, Ulus devletin doğuş belgesi olarak sunabiliyorlar.

Neyse, anlattıklarımla ilgili batılı tanıkların beyanlarını okumak isterseniz, yazımın sonunda not olarak onlara yer verdim. Batıyı daha uygar bulanlar bu konuda 2022’de yazığım bir yazının linkini de aşağıda bulabilirler. Selam ve dua ile.

Not:1- Batı “daha uygar” mı dediniz! 23 Ocak 2022

https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdurrahman-dilipak/bati-daha-uygar-mi-dediniz-38030.html

Not:2- Batılı tanıklar: Fr. Sömürge Bakanı Albert Sarraut diyor ki, “Gerçeği gizlemeye ne gerek var. Sömürgecilik ilk uygarlık hareketi değildi. Çıkarların dürttüğü bir zor hareketi idi.” Hintli düşünür Marsel Parnaya da diyor ki, “Kalküta’dan bakınca etrafta pislik yığınları arasında nasıl çalışabildiğine hayret edeceğiniz fakir, yoksul, pis insanlar göreceksiniz. Bunlar batı uygarlığının refah ve mutluluğunun harcını karıştırıyorlar. Fransız düşünür Montaigne’den bir alıntı “Bunca şehir temelinden yıkılıyor, bunca milletin kökü kurutuluyor, milyonlarca insan kılıçtan geçiriliyor, dünyanın en zengini, en güzel ülkesinin altı üstüne getiriliyor. Niçin? İnciler. Biberler alıp satacağız diye. Aşağılık makine zaferleri bunlar”


Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Haber Vakti » Son Dakika Haber, Güncel Haberler, Gazeteler

YORUMLAR

  • 0 Yorum