Doğaya ve insana karşı bir felaket senaryosu: "Kanal İstanbul Projesi"

2011 yılında “Çılgın Proje” adıyla açıklanan "Doğa'nın Katili Proje" Kanal İstanbul Projesi’nin güzergahlarının ve kesitlerinin belirlenmesi için etüt proje sözleşmesinin imzalandığı açıklandı.

Doğaya ve insana karşı bir felaket senaryosu: "Kanal İstanbul Projesi"
03 Eylül 2017 - 21:38 - Güncelleme: 03 Eylül 2017 - 21:42
Yedekçi'nin yayımladığı o raporu şöyle: 

 

CHP İstanbul Milletvekili Gülay Yedekçi, bir rapor hazırlayarak Kanal İstanbul projesinin İstanbul'u nasıl felakete sürükleyeceğini açıkladı.

Doğaya ve İnsana Karşı Bir Felaket Senaryosu: "Kanal İstanbul Projesi"

 

 2011 yılında “Çılgın Proje” adıyla açıklanan "Doğa'nın Katili Proje" Kanal İstanbul Projesi’nin güzergahlarının ve kesitlerinin belirlenmesi için etüt proje sözleşmesinin imzalandığı açıklandı. 

 Meslek odalarının,  uzmanların sosyolojik ve jeopolitik olarak şehrin felaket senaryosu diye tanımladıkları proje "İstanbul Boğazı'nı korumak için hayata geçireceğiz." denilerek perdelenmeye çalışılmaktadır. Defalarca uyarmamıza rağmen üzerinde ısrarla durulan proje için deniz bilimcilerden, meslek odalarından ve İstanbul'da yaşayan yurttaşlarımızdan fikir ve görüş alınmamıştır. 

 Nüfusu 20 Milyonu aşan şehrimize yapılması düşünülen bu proje nüfusun artmasına sebep olacak, doğanın ve ekosistemin idam fermanı olarak tarihe geçecektir.  Ekosistemin ve su havzalarının geri dönülemez ölçüde zarar göreceği açıktır, ortadadır.

Projenin uygulanmasıyla Türk Boğazlarına özgü, eşi benzeri olmayan bir akıntı sistemi bozulacaktır. Eğer bu çalışma hayata geçerse Marmara Denizi'nin oksijensiz bırakılarak sülfür gölü haline getirilmesi sonucunda çürük yumurta kokusuna benzerliğiyle bilinen hidrojen sülfür kokusu İstanbul'a yerleşecektir. Oksijensiz alt tabakadaki suyun zamanla İzmit Körfezi'ne dolması ile körfezde deniz yaşamı sona erecektir. Projenin uygulanması Doğu Trakya'nın drenaj sistemini tümüyle etkileyecek, sadece yer altı suyu kaybıyla bile İstanbul'u yaşanmaz hale getirilebilecektir. Kanal İstanbul sadece İstanbul için değil tüm Marmara için "Doğa Felaketi" senaryosudur.  

 

"Yapay adalar kurulması düşünülürken ülkemizin 18 adasının işgal altında olması kabul edilemez"

 Kanal İstanbul Projesi'nin uygulanmasının sonucu çıkartılan hafriyatlar ile Marmara Denizi ve Karadeniz'in çıkış noktalarına yapay adalar kurulması ve yapay adalarda kanalı finanse etmek için gelir getirici projeler yapılması planlandığı söylenmektedir. Ege'de egemenliği açıkça Yunanistan'a verilmemiş, ülkemize ait 18 adada Yunanistan bayrağı dalgalanmaktadır. 18 adamızın Yunan işgalinden kurtarılarak, üzerinde gelir getirici projeler uygulanmalı, elde edilen gelir kamu yararına kullanılmalıdır. Yapay ada projeleri üretilirken ülkemizin adalarının işgal altında olması kabul edilemez. 

 

"Ülkemize, milletimize faydalı projelerin uygulanmasını istiyoruz"

 Kanal İstanbul Projesi'nin 13 Milyar Dolar olarak planlanan bütçesi gayrimenkul yatırımlarıyla yeni bir şehir oluşturmak amacıyla kullanılmak istenmektedir. Birkaç inşaat firmasını zengin etmek için böyle projelerin yapılması doğru değildir. Biz bu bütçeyle ülkemize, milletimize faydalı projelerin hazırlanmasını, milletimizin onayına sunulmasını ve uygulanmasını istiyoruz. 

 Projeye ayrılan bütçeyle yeni istihdam alanları oluşturulabilir, tarımın ve hayvancılığın teknoloji ile desteklenmesi sağlanabilir, bilime ve teknolojiye yatırımlar yapılabilir. 

 

"İstanbul giderek kent kimliğini kaybetmektedir."

 Tüm yatırımların İstanbul'da planlanması şehri bir cazibe ve göç merkezi haline getirmektedir. İstanbul nüfus yoğunluğu, trafiği, altyapı yetersizliği, gürültü ve hava kirliliği sebepleriyle giderek yaşanmaz bir kent haline dönüşmektedir. Yatırım merkezi olarak, istihdam ihtiyacına göre Anadolu'nun farklı şehirleri düşünülmelidir. Güneydoğu'da, Doğu'da, Trakya'da, Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinde yatırıma ihtiyaç vardır. 

  İstanbul sadece yoğun yağışlarda bile felaket denebilecek sonuçlarla karşı karşıya gelmektedir. Altyapıya yatırım yapılmamaktadır. Kanal İstanbul Projesi'ne ayrılan bütçenin sadece yüzde 10'u kullanılarak yeşil alan oluşturulması, yeşil alanlarını kaybederek betonlaşan İstanbul'da doğa olaylarının afete dönüşmesini engelleyecektir.İstanbul'u yönetenlerin kentimizle sürekli olarak İstanbul ile kıyaslanmak istediği  Londra 'nın yeşil alan oranı yüzde 33, Moskova'nın yeşil alan oranı yüzde 54, gökdelenleri ile bilinen New York'un yeşil alan oranı yüzde 27 iken, İstanbul'un yeşil alan oranı ne yazık ki sadece yüzde 2.20'dir. Kişiye özel imar durumunun verildiği İstanbul'da ne yazık ki yeşil oranı giderek azalmakta ve yapılaşma oranı her geçen gün artmaktadır. Oysa ki herkesin bildiği gibi İstanbul bir deprem kentidir. Beklenen İstanbul depremi için önlemler alınmalı, yerleşim azaltılmalı, deprem güvenlikli projeler yapılmalıdır. Deprem güvenliği olmayan projeler olası bir afette insanlarımızın canlarını kaybetmelerine sebep olabilecektir. Kanal İstanbul Projesi'nin bitiş noktasında da yaşanacak olası bir deprem Prof. Dr. Naci Görür'ün  ifadesine göre 8 ile 10 büyüklüğü arasında hissedilebilecektir. 

"Doğa yapılan planlardan habersiz!"

 Akdeniz ve Karadeniz'i birbirine bağlayan, Asya ve Avrupa kıtalarını birleştiren, tüm kıyıları ülkemize ait olan iç denizimiz; Marmara Denizi'ni yok etmek pahasına oluşturulan Kanal İstanbul Projesi doğru değildir. Doğaya yapılan bu müdahale şuanda öngörülemeyen başka olumsuzluklara yol açabilir. Doğaya karşı yapılan inşaat faaliyetlerinin bedellerini insanlar öder.  Şehir planları ekosistemler dikkate alınarak yapılmalıdır, ranta yönelik değil topluma yarar sağlamak hedeflenerek, insanlarımızın huzurla, keyifle, mutlulukla yaşamaları için projeler hazırlanmalıdır.

 Biz daima doğadan, insandan ve İstanbul'dan yana olacağız.  

 Tekrarlıyoruz; Ya Kanal, Ya İstanbul. Başka bir seçenek yok.

 

 

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum