Dünyada Koronavirüs: Hangi ülkeyi ne kadar vurdu

salgınla mücadelede hangi yöntemler seçildi?

Dünyada Koronavirüs: Hangi ülkeyi ne kadar vurdu
14 Ekim 2020 - 09:18

Salgının başından bu yana, ülke ülke yaşananlar...



Sonbaharın gelişi ile Koronavirüs salgınında hemen her ülkede vaka sayısı artıyor. Bu artış bir yandan test sayılarının artması ve havaların soğumasına bağlanırken, öte yandan salgın ile mücadelede kullanılan yöntemler de tartışmaya açılıyor. Koronavirüs hangi ülkeyi ne kadar vurdu? Hangi ülke salgınla mücadelede hangi yöntemi seçti ve ne kadar başarılı oldu? Bugün hangi ülke ne durumda?

Çin: En büyük tehlike aşının etkisiz olması



Koronavirüs hakkında bugüne kadar yeterince araştırma yapılmadı ama Çin'in Wuhan kentinden dünyaya yayıldığı tahmin ediliyor. ABD Başkanı Donald Trump ve bazı bilim insanları da virüsün laboratuvar ortamında üretildiğini iddia ediyor. Şu ana kadar bu iddiaları doğrulayan olmadı. Koronavirüs'ün ilk kez 2019'un aralık ayında ortaya çıktığı biliniyor. İlk vakadan bu yana neredeyse on ay sonra Çin'in Koronavirüs salgınını tamamıyla kontrol altına aldığını görüyoruz. Birkaç istisna dışında Koronavirüs Çin'in günlük yaşamından silinmiş durumda. Festivaller yapılıyor, sinemalar bile açık. Salgının tırmanışta olduğu bizdeki HES koduna benzeyen "Sağlık Kodu" artık pek çok yerde istenmiyor. Enfeksiyon sayısı ayda yüzlü rakamlarda artıyor. Karşılaştırılacak olursak bu rakamlar, New York'ta herhangi bir semtteki artıştan çok daha az. Ağustos ve eylül aylarında enfeksiyon sayısının 100'ü biraz geçtiği belirtildi.

Koronavirüs vakalarının çoğu yurtdışından geldiği için Çin, yeni bir dalga ile karşılaşılmasın diye sert karantina önlemleri almaya devam ediyor. Herhangi bir yerde enfeksiyona rastlanırsa milyonlarca test yapılıyor ve pozitif vakalar dikkatle takip ediliyor. Çin'in sınırları hâlâ yabancılara kapalı. Ülkeye gelenler bir otele yerleştirilip, 14 gün boyunca sıkı karantina altında tutuluyor ve defalarca test yapılıyor. Çin bu başarısını daha önceki salgın deneyimleri ile devlet aygıtının muazzam bir insan gücüne sahip olmasına borçlu. Parti kadroları, en ufak bir ihmalde işini kaybedeceğini biliyorlar.

Öte yandan Çin, Covid - 19 aşısını bulmak için kolları sıvadı. Piyasaya sürülmemiş olmasına rağmen yüzbinlerce Çinlinin aşı denemelerine katıldığı tahmin ediliyor. Devlet ilaç firması Sinopharm, şu ana kadar herhangi bir yan etkiye rastlanmadığını belirtiyor. Çin yaz aylarında aşının acil durumlarda kullanılmasına izin vermişti. Ülkedeki aşı denemeleri ve sonuçları kamuoyu ile fazlaca paylaşılmıyor. Uluslararası alanda çalışan uzmanlar, Çin'deki aşı çalışmalarını şeffaflık yüzünden güvenilir bulmazken Çin, en büyük tehlikenin aşının etkili olmaması olduğunu vurguluyor. 



ABD: Virüs Beyaz Saray'da



Koronavirüs Amerika Birleşik Devletleri'nde Beyaz Saray'a kadar girdi. Başkan Donald Trump'ın, kendisi ve eşinin enfekte olduğu duyurulduktan kısa bir süre sonra halkın karşısına çıkması ve maskesini şov yaparcasına çıkarıp ilacın bulunduğunu iddia etmesi kafaları karıştırdı. Biyoteknoloji firması Regeneron'un henüz deneme aşamasında olan "antikor" terapisi uygulanan Trump, aldığı ilaçtan sonra kendisini çok iyi hissettiğini söyledikten sonra, bu ilacın herkese hem de ücretsiz uygulanacağı sözünü de verdi. ABD'nin salgın ile mücadele siyaseti, seçime hazırlanan Trump'ın tavrı kadar kafa karıştırıcı. Hâlâ Amerikan hükümetinin Koronavirüs ile mücadele etmek için sıkı bir ulusal planı yok. Başkan Trump sık sık salgını iç ve dış politika malzemesi olarak kullanıyor.

Bir kere Avrupa'da neler yaşandığına şahit olunması ve uyarılara rağmen virüs ABD'yi ağır bir biçimde vurdu. Bugüne kadar 7 milyona yakın kişi enfekte oldu ve 200 binden fazla kişi hayatını kaybetti. Washington gibi şehirlerde vatandaşlar mümkün olduğu müddetçe evden çalışıyorlar. Müşteriler evde çalışmaya devam etsin diye kafeler internet bağlantılarını kesip tuvaletlerini kapatıyorlar. Sosyal hayat mümkün olduğu kadar açık havada devam ediyor. Tiyatro ve sinemalar test amaçlı açılıp kapatılıyor. Sokakta bile maske takma zorunluğu var.

Washington'da sayılar düşüyor ama ülkenin geri kalanında bundan söz etmek mümkün değil. Her eyalette farklı kurallar uygulanıyor. Vaka sayısı dikkate alındığında Amerika hâlâ Koronavirüs listesinin başında. Sağlık sistemi çok pahalı ve özel olduğundan her vatandaşın bu hizmete rahatça ulaşması mümkün değil. Aşı çalışmaları konusunda da Amerikan Hükümeti, "Amerika first" düsturuna devam ediyor ve uluslararası alanda tepki almaya devam ediyor.



Rusya: İlk dalga devam ediyor



Enfeksiyon sayısına göre yapılan sıralamada 1,2 milyon enfekte sayısı ile Rusya, hâlâ dördüncü sırada yer alıyor. Sonbaharın gelmesi ile birlikte, yaz aylarında şiddeti düşen salgın, Rusya'da da yeniden artmaya başladı. Günde 9000'den fazla kişi Koronavirüs'e yakalanıyor. Rus epimologlar bunun yeni bir dalga değil, ilk dalganın devamı olduğunu ifade ediyorlar. Rusya'da salgının hızlanmasının nedeni olarak, tatilcilerin ülkeye dönmesi, okulların açılması ve vatandaşların kurallara uymakta ihmalci davranması gösteriliyor.

Rusya'da enfeksiyon sayısı bu kadar çokken Koronavirüs yüzünden hayatını kaybedenlerin sayısının 21 bin civarında olması şaşırtıcı bulunuyor. Sadece temmuz ayında ülkedeki ölü sayısının ortalamadan 30 bin fazla olması, kamuoyuna duyurulan istatistiklere duyulan güveni her gün biraz daha fazla azaltıyor. En fazla enfeksiyona başkent Moskova da rastlanıyor. Bu nedenle okullar ekim ayı başında yine iki hafta boyunca tatil edildi. İlk bahardaki sert önlemlere dönülmek istenmiyor. Yaşlılar hâlâ bir çeşit karantinada. Şirketler elemanlarının yüzde 30'unu evden çalıştırmakla mükellef.

Rusya umudunu Sputnik V adı verilen aşıya bel bağladı. Üçüncü fazı sürerken aşıya izin verildiğinin duyurulması ve Devlet Başkanı Vladimir Putin'in kızına da aşı yapılması uluslararası alanda büyük tepki topladı. Putin de pek çok lider gibi aşının konusunu iç ve dış politikaya alet ediyor. Putin'in duyurulmasına rağmen hâlâ aşı olmaması, maske takmaması ve herkesle tokalaşması kamuoyunda şaşkınlık yaratıyor. Bazı Rus gazeteleri ise Putin'e yaklaşacak kişilerin en az iki hafta boyunca karantina altında tutulduğunu iddia ediyorlar.



İtalya: Maskesiz çıkana 1000 Euro ceza



Avrupa'da pandeminin ilk ve en şiddetli vurduğu ülke İtalya oldu. Salgın mart ayı başında hızla tırmandı ve ölü sayısı neredeyse günde 900 ü buldu. O günlerden İtalyanların hafızasına Bergamo kentinden askeri kamyonlarla taşınan tabutlar kazındı. Bugüne kadar İtalya'da tespit edilen enfeksiyon sayısı 300, ölü sayısı da 36 bini geçiyor. İlkbahardaki travmayı göreli olarak çabuk azaltan İtalya yaz aylarında enfeksiyon sayısını günlük 150'ye kadar düşürmeyi başardı. İtalya bunu, 10 Mart'ta aldığı sıkı önlemleri iki ay sürdürdükten sonra yavaş adımlarla gevşetmesine borçlu. Sonbahar ile birlikte İtalya'da da enfeksiyon sayısı artmaya başladı ama durum İspanya ya da Fransa kadar kritik değil. Hatta İtalya Avrupa ülkeleri arasında Covid - 19 ile mücadelede başarılı ülkeler arasında bile anılıyor.

Bunun en önemli nedenleri arasında, önlemlerin bazılarını inatla sürdürmesi, mesela futbol maçlarını sadece 1000 kişi izleyebiliyor, halkın kurallara uyması ve enfeksiyonlularla ilişkide olanların sıkı bir biçimde takip edilmesini sayabiliriz.

Son aylarda enfeksiyon sayısına oranla ölü sayısı daha çok artan İtalya, duruma hemen bölgesel olarak müdahale etti, yeni kısıtlamalar getirdi. Spor yapmanın dışında her yerde, açık havada dahi maske takma zorunluluğu koyan İtalyan Hükümeti, maske takmayanlara 1000 Euro'ya kadar ceza verebilecek. Çek Cumhuriyeti, İngiltere, Belçika gibi salgının artmakta olduğu ülkelerden gelenlere de test zorunluluğu getirildi.



Belçika: Günde 36 bin test yapılıyor



Koronavirüs salgınının başladığı ilk aylarda Belçika'da ölü sayısı dudak uçurtacak kadar yüksekti. Mayıs başında Koronavirüs'ten hayatını kaybedenlerin sayısı 8.000'i buldu. Sağlık Bakanlığı ölüm oranının bu kadar yüksek olmasını, sayım metoduna bağladı, örneğin yaşlılar yurdunda Covid - 19 şüphesi olanları bile sayılmıştı, ancak yine de Belçika Avrupa ülkeleri arasında en çok ölüm yaşanan ülkelerde başı çekti. Geçen hafta 11,5 Milyon nüfuslu Belçika'da salgından bugüne kadarki ölü sayısı 10 bin olarak açıklandı.

Belçika'da da önlemler alınınca rakamlar düşmeye başladı. Yaz başından bu yana ölü sayısı tekli rakamlarda seyrediyor. Ancak Ağustos'tan bu yana artan enfeksiyon sayıları endişe yaratıyor. Sonbahar başında rakamlar neredeyse Nisan ayındakilere yaklaştı. Bunun bir nedeni tatilcilerin dönüşü, yoksulluğun artıyor olması, şehirlerin yakın konumlanması ve nüfus yoğunluğunun fazla olması, bir diğer nedeni ise test sayısının arttırılmış olması. Belçika'da günde 36 bin test yapılıyor, bunun 4 bine yakınında Koronavirüs tespit ediliyor. Şu anda 120 bine civarında Belçikalı Koronavirüs taşıyor.

Madrid'ten sonra en çok vakanın bulunduğu ikinci başkent Brüksel. Brüksel'de kafe ve barlar şimdilik kapatıldı, lokantalar ise sert önlemler alarak açık tutuluyor. Okulların kapatılması ise tartışılıyor. Pek çok Avrupa ülkesi, Belçika'ya seyahati kısıtlamış durumda.



Avusturya: Tünelin ucundaki ışık bir türlü görünmedi



Avusturya salgının yeni başladığı aylarda Covid - 19 ile mücadelede örnek bir ülke olmaya soyundu ve başardı da. Ancak bu başarı birkaç ay sürdü. Salgına karşı alınan sert önlemleri ilk kaldıran AB ülkesi Avusturya, bununla kalmadı, her şeyi bir anda serbest bırakarak zafer ilan etti. İlk aylarda Muhafazakâr Başbakan Sebastian Kurz'un övgü dolu sözler sarf ederken sık sık "tünelin ucunda ışık göründü" dediğini duyduk. Maalesef o ışık ülkeyi bir türlü aydınlatmayı başaramadı.

Sonbaharın başlaması ile birlikte Avusturya'da da enfeksiyon sayıları beklenenden çok daha fazla artmaya başladı. Bir günde kaydedilen yeni enfeksiyon sayısı bugünlerde 1200'ü buluyor. Başbakan Kurz bundan Yeşiller partili sağlık bakanını ve önümüzdeki pazar seçim yapılacak Viyana yönetimini sorumlu tutuyor. Ancak hükümetin getirdiği dört renkli trafik ışığı uygulaması halkın kafasını fazlasıyla karıştırıyor. Çünkü bu uygulama sadece enfeksiyon ve ölü sayısı değil, enfekte olanların yaşı, ilişkiye geçtiği kişilerin kontrolü ve hastane kapasitesini de ölçü alıyor. Eyaletlerde farklı uyguların olması da bu karışıklığı arttırıyor.

Yeni kısıtlamalara hazırlanan Avusturya ikinci bir karantina dönemi yaşamamak için elinden geleni yapacağa benziyor. Özellikle Viyana'da seçimden sonra yeni kısıtlamalar gelmesine kesin gözü ile bakılıyor. Tirol ve Vorarlberg gibi Avrupa'nın önemli kış tatili beldelerinin hala riskli bölgeler listesinde olması hükümeti fazlası ile endişe ediliyor. Ancak bu endişe şimdilik üniversitelerin açılmasını engellemiyor.



Çek Cumhuriyeti: Virüsün öngörülmez olduğuna örnek



Avusturya'nın tersine Çek Cumhuriyeti, Koronavirüs ile mücadelede Avrupa'nın örnek ülkesi oldu. 12 Mart'ta acil durum ilan ededen Çek Hükümeti, sınırları hemen kapadı, başka ülkeler, hatta DSÖ bile daha maskenin gerekliliğini tartışırken, açık alanlarda bile maske zorunluluğunu getirdi. Önlemler öyle sertti ki, Çek Cumhuriyeti, protesto gösterilerini engelleyerek demokrat olmamakla bile suçlandı. İki ay süren önlemler sayesinde virüsün yayılması da engellendi. Mayıs ayı sonunda enfeksiyon sayısı sadece 9.000 idi.

Çek Cumhuriyeti başarının yanı sıra virüsün ne kadar öngörülmez olduğunun anlaşıldığı ülke de oldu. Temmuz ayında yasaklar kaldırıldıktan birkaç hafta sonra enfeksiyon sayısı aşırı derecede artmaya başladı. 70 bine yakın kişi enfeksiyona yakalanırken, 700 kişi ise hayatını kaybetti. Günde yaklaşık 9000'e yakın vaka kaydediliyor. Bugün Avrupa'da, İspanya'dan sonra nüfusa göre enfeksiyon sayısı en hızlı artan ikinci ülke Çek Cumhuriyeti. Ölüm oranı nüfusu en yakın İsveç ile karşılaştırıldığında ise Çek Cumhuriyeti cennet sayılır. İsveç'teki ölü sayısı 6 bine yaklaştı, Çekya'nın neredeyse on katı.

Çek Cumhuriyeti'nde bu hafta yine bir ay sürecek acil durum ilan edildi. Sınırlar bu sefer kapatılmadı. Açık havada 20, kapalı mekanlarda 10 kişinin bir araya gelmesine izin veriliyor. Okullarda uzaktan eğitim tercih ediliyor ve spor karşılaşmaları seyircisiz yapılıyor.



İsveç: Kitle bağışıklığına devam



İsveç Avrupa ülkeleri arasında Koronavirüs ile mücadelede kitle bağışıklığı yöntemini seçip, devam etmekte direten tek ülke. İsveç'te bugüne kadar hiç acil durum ilan etmedi ve sert önlemler almadı. Okullar kapatılmadı, gastronomi ve dükkanlar normal seyrinde çalıştı. Alınan en etkili önlem 50'den fazla kişinin bir araya gelmesine konan yasak oldu. Maske zorunluluğu hiç gelmedi ama Ericson gibi bazı şirketlerin çalışanlarına maske taktırdığı biliniyor. Halktan hijyen ve fiziksel mesafe kuralına uyup gerektiği durumlarda evden çalışması istendi. Hükümet hiç "yasak" koyması sadece tavsiye etti. Hükümete güvenen İsveç halkı da bu tavsiyelere harfi harfine uydu, uymaya devam ediyor.

Bugüne kadar İsveç'te 5900 kişi Koronavirüs'ten öldü, 90 bin kişi de bu virüse maruz kaldı. Uyguladığı yöntem ile Avrupa'da eleştiri oklarını üzerine çeken İsveç'te rakamlar İtalya ya da İspanya kadar yükselmedi. İsveç'te Koronavirüs haritası ilginç bir tabloyu da ortaya koyuyor. Bu tabloya göre, Koronavirüs en çok yaşlı bakım yurtları ile göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeleri vuruyor.

İsveç'te uzun süredir durum istikrarlı seyrediyor. Son haftalarda enfeksiyon rakamlarında bir artış yaşansa da İsveçli yetkililer "Kitle Bağışıklığı" yöntemini kullanmaya devam edeceklerinin işaretini veriyorlar. Bazı İsveçli uzmanlar, kısıtlama ve gevşetme ile halkın güveninin azaldığı ve bunun Koronavirüs mücadelesini olumsuz etkilediğini öne sürüyorlar.



İngiltere: Jonson sadece nutuk atıyor



İngiltere'de ilk Koronavirüs vakasına ocak ayında rastlanmıştı. Önce kitle bağışıklığı yöntemini benimseyen İngiltere, diğer Avrupa ülkelerine uyum sağlayarak sıkı önlem almayı tercih etti. 23 Mart'ta pek çok alanda kısıtlamaya giden İngiltere'de havaalanları kapatılmadı gelen yolcular test edilmedi. Başbakan Boris Johnson'un da Koronavirüs'e yakalanıp hastanede yatması, virüsün herkesi hedef alabileceğini gösterdi.

İngiltere Koronavirüs ile mücadelede çok iyi bir sınav vermedi. Eylül ayına kadar işleyen bir test sistemi oturtulamadı. Enfekte olanlar iyileştirilmesi için eve yollandı ve 14 gün boyunca karantina uygulandı. İlk haftalarda tıbbi malzeme, maske hatta solunum cihazı bulamayan, hastanelerde yatak kapasitesi yetmeyen İngiltere'de teşhiste gecikildi, bu yüzden çok sayıda insan yoğun bakıma yollandı, bunların yarısı hayatını kaybetti. Koronalıları izlemek için geliştirilen App henüz hayata geçirildi.

Belçika'dan sonra en kötü notu alan ikinci Avrupa ülkesi İngiltere'de bugüne kadar bir milyon kişiden 600'ü hayatını kaybetti. Sonbahar ile birlikte İngiltere'de enfeksiyon sayısı artıyor. Eylül sonunda enfeksiyon sayısı bir günde 7000'i geçerek rekor kırdı. Bunun üzerine başta Kuzey İngiltere olmak üzere önlemler yine sertleşti. Salgının başladığı aylarda kurallara uyan halkın, kurallar karmaşıklaştıkça, yeni kurallar eklendikçe hükümete güveninin azaldığı ve daha serbest hareket ettiği gözlemleniyor. Başbakan Johnson'un sadece nutuk attığını düşünenlerin sayısı giderek artıyor.



Fransa: Koronalılar bile işe gidiyor



Fransa da Koronavirüs'ten en fazla etkilenen ve sert kurallar alan ülkelerden biri. Bu yüzden ilkbaharda sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yaz aylarında azalma olsa da tatilcilerin dönüşü ile birlikte, maske takma zorunluluğuna rağmen enfeksiyon sayısı artmaya başladı. En çok etkilenen Marsilya'da eylül sonundan bu yana dükkanlar bile kapalı. Başkent Paris'te gece hayatı kısıtlandı. Fransa'da bugün her 100 bin kişiden 270 i enfekte. Hiçbir Avrupa ülkesinde 24 saatte enfekte olanların sayısı Fransa kadar yüksek olmadı. Resmi makamlar bir günde 19 bin Koronavirüs vakasını kayıtlara geçti. Hükümet protestolara rağmen önlemleri sertleştirmeye devam ediyor. Kafeler, barlar ve spor stüdyoları şimdilik iki hafta boyunca kapalı. Restoranların açık olması ise kafa karıştırıyor.

Protestoları ile ünlü Fransızlar bugünlerde Koronavirüs yüzünden miting düzenlemiyor ama halk kurallara uymakta zafiyet gösteriyor. Sosyal mesafe yeterince korunmuyor, maske konusunda ihmalkarlık gözlemleniyor. Sağlık sistemi Koronavirüs yükünü kaldıramıyor. Koronavirüs şüphelilerinin randevu almakta güçlük çektiği gelen haberler arasında. Salgın Fransa'da da yoksul semtlerde dip dibe, küçük mekanlarda yaşayan vatandaşları vuruyor. Paris'te işsiz ve parasız kalma endişesi yaşayanlar arasında otoriter önlemlere yönelik kızgınlığın arttığına dikkat çekem Fransız medyası, işini kaybetmemek için enfekte olanların bile çalıştığını haber veriyor.



İspanya: Mahkeme kararı iptal



İlkbahar da en kötü tablolara tanık ülkelerden biriydi İspanya. 30 bin kişi hayatını kaybetti. Okullar, iş yerleri kapandı, sokağa çıkma yasakları kondu. Nihayet yaz aylarında İspanyollar derin bir nefes aldı ama bu da pek uzun sürmedi. Bugün sadece Madrid'de bir haftada her 100 bin kişi arasında enfekte olanların sayısı 700'ü buluyor. İspanya çapında ise bu rakam yarı yarıya hesap ediliyor. Almanya'da bu rakam mesela 16'yı biraz geçiyor. İspanya'da her iki yoğun bakım yatağından biri dolu yine. Hatta halk verilerin güvenilir olmadığına inanıyor. 

Bu artışa neden olarak merkez hükümet ile yerel yönetimler arasındaki anlaşmazlık ve hastaneler ile test merkezlerindeki eleman açığı gösteriliyor. Yerel yönetimler ile merkez arasındaki kavga o kadar büyüdü ki, mahkemeye bile taşındı. Madrid bölge mahkemesi yerel yönetime hak vermiş kısıtlamaları durdurmuştu ancak artan vaka sayısı sonucu mahkeme kararı acil durum ilan edilerek rafa kaldırıldı. Madrid gibi kentlerde toplu taşım araçlarındaki doluluk ve yoksul semtlerde insanların dip dibe yaşaması da salgının artmasına sebep oluyor. Ekonominin çökmesinden korkulduğu için önlemler daha dikkatli sertleştiriliyor. Dükkanlar, lokantalar açık ama halk ancak kendi semtinde rahatça dolaşabiliyor. Daha çok bölgesel önlemler alınıyor.



İsrail: Mükemmel bir stratejiden karmaşaya



İsrail de daha pandeminin başında sıkı önlemler alarak başarılı bir mücadele verdi. Asya uçuşları yasaklandı ve 14 günlük karantina uygulaması getirildi. Avrupa dan önce önlem alan İsrail'de enfeksiyon sayısı düştükçe işsizlik oranının arttığı gözlemlendi. Önlemler sayesinde vaka sayısı düşünce ülkede hızla normale dönüldü. Virüs aynı hızla da geri döndü. Hemen okullarda vaka sayısı arttı. Hükümetin aldığı yeni önlemlere halk da uymayınca mükemmel başlanan stratejiden karmaşaya dönüldü. İsrail'de salgınla mücadelede başarısızlığın faturası Başbakan Binyamin Netanyahu'ya çıkarılıyor. Halka, "dışarı çıkın, bir bira için" diyen Netanyahu, virüsü yendik izlenimi yarattığı için suçlanıyor.

Eylül ortasında enfeksiyon sayısı günde 8 bin 500'e çıkınca yeniden sert önlemler alındı. Bu rakam nüfusa vurulduğunda, dünyada karşılaşılan en büyük rakam olarak sınıflandırıldı. Salgından en çok İsrailli Araplar ile aşırı muhafazakârların etkilendiği gözlemleniyor. Araplar yoksulluk yüzünden, muhafazakarlar da sinagoglara gitmekten vazgeçemediği için Koronavirüs'e yakalanıyor. Şu günlerde İsrail halkının en büyük endişelerden biri, hakkında üç yolsuzluk davası açılan Başbakan Netanyahu'nun bu durumu siyasi çıkarları için kullanabilecek olması.


YORUMLAR

  • 0 Yorum