Eğer din devletleşirse neler olur

Bugün insanların gitmekten üşendiği kiliseler, o günlerde tiranların, zorbaların ellerinde ölüm kusuyordu. Oysa onların ne böyle bir hakkı ne de ilahlık gerçekliği vardı.

Eğer din devletleşirse neler olur
12 Eylül 2018 - 08:37 - Güncelleme: 12 Eylül 2018 - 18:18
Basında çıkan haberlere göre kiliseye gidenlerin sayısındaki azalış nedeniyle Hollanda’da pek çok kilise kapatılmış. Kapatılan kiliselerde ya restoran-bar ya da işyeri ve kapalı oyun alanına dönüştürülmüş. Konu ile ilgili çalışmalar yürüten Hollandalı araştırmacı Herman Wesselink bu durumun yıllar içerisinde daha da büyüyeceğini ifade etmiş ve 2030 yılına kadar 1000 kilisenin kapısına kilit vurulacağını dile getirmiş.

Bir dönemler adeta ortalığı yangın yerine çeviren ve tabiri caizse taş üstünde taş bırakmayan Kilisenin geldiği nokta hayli ibret verici elbette. Zira şu sözler Hollanda’nın Waalwijk kentindeki Sint-Clemens Kilisesi’nden Antonvan Diessen’a ait: “Üzgünüm, kilisemiz satılık. Artık insanlar Tanrı’ya inanmıyor.”

Dedik ya bugün yavaş yavaş onlarcası kapatılan, cemaatsizlikten dolayı asgari giderlerini bile karşılamayan kilise, çok değil bundan beş yüz yıl önce hükümranlığını ilan ettiği topraklarda zorbalık ve baskı adına her hükme imza atıyor, iktidarını sürdürmek adına diri diri insanları yakmayı göze alabiliyordu. Çünkü kilisenin ardında artık krallar, hükümdarlar ve onlarla işbirliği içerisinde olan muktedirler vardı. Ve işte tam da bu yüzden, yani kilise arkasına devleti aldığı, devletin dini olduğu için, bütün kötülükler, işlenen bütün cinayetler, bütün sömürü ve talanlar kilise ile temize çıkarılıyor, bunun karşılığında da papazlar yarı ilah-yarı imparator olarak “kutsallıklarını” perçinliyordu.

Elbette Hristiyanlık doğuşu ve hatta ilk 200-300 yıllık tarihi itibariyle böyle var olmamış, aksine özgürlükçü inanç yorumunu da bağrında taşıyarak on yıllar boyunca kendi inanç bahçesinde yeşermeye çalışmıştır. Lakin dinin devletleşmesi ile bu süreç bir anda diktatörlüğe evrilmiş ve tasavvur edilen cehennem, kilise aleyhtarlarına karşı uygulanmıştır. O dönemin mağdurları-kurbanları yüzbinleri bulmaktadır. İşte o kurbanlarından biri de Fransa’sının Albigeois adını taşıyan halkıdır. Oysaki anılan halk çok çalışkan ve iyi ahlaklı insanlardır. Lakin bir suçları vardır, anılan halk kilise inancının karşısındaydı ve en önemlisi de ruhban sınıfını kabul etmiyordu. Bu ise kilise açısından hem itibar hem de para kaybı anlamına gelmekteydi.! Bundan dolayı Papa III.Innocentius, Albigeois halkının kantonuna çağrı yaptı, “sapkınlığa” daha fazla tahammül edilemezdi çünkü.! Kanton bu çağrıya uymadı, akabinde bölge halkının üzerine bir haçlı seferi ilan edildi. Bu sefere katılacaklara büyük ödüller vaat edildi, örneğin şimdiye kadar işlenen bütün suçlar bağışlanacaktı.!. Sonuç mu? Bütün evler yakıldı, kadınlar ve çocuklar toptan asıldı. Gelinen aşamada kanton tümüyle ele geçirildi. Yıl, 1229’du.

İNSANLARI DA BİRER SUÇ AYGITINA DÖNÜŞTÜREN BU GERÇEKLİKTİR

Ortaçağ bir cehennemdi artık. Nerdeyse her bir kilise ve imparatorluk da o cehennemin “zebanisi” olarak işlev görüyor, inanç hürriyeti adına insanlara nefes aldırmıyordu. Ve bütün bunlar sözüm ona Tanrı adına yapılıyor, Engizisyon denen kıyım makinesi de Tanrı adına toplu katliamlar gerçekleştiriyordu. Misal şu hükümler II. Friedrich’in kanlı satırlarından çıkmıştır: “Bütün sapıklar (Kiliseye aykırı hareket edenler vb.) kanun dışı sayılacaktır; bunlardan tövbe etmeyenler ateşte yakılacaktır; tövbe edenler zindana atılacaktır; gene sapıklığa dönenler idam edilecektir; bunların mallarına ele konulacak, evleri yıkılacak, ikinci göbeğe kadar çocukları maaşlı hizmetlere alınmayacaktır; ancak babalarının sapıklığını ele verenler ile diğer sapıkları bildirenler hükmün dışında bırakılacaklardır.”

Denildiği gibi de olmuştur. Kilise karşıtları, sihirbazlar ve dahi şeytanla işbirliği yaptığına hükmedilen kadınlar çeşitli suçlamalarla ateşlere atılmış, bilim insanlarının dilleri kesilmiş ve bütün bir toplum bu zebanilerin insafına terk edilmiştir. Serde korunacak saraylar, ilahlığını sürdürecek papazlar ve düzenin türlü nimetlerinden faydalanacak dalkavukların çıkarları vardır çünkü. Bin yılı aşkın bir süre Hristiyanlık işte böylesi bir zulmün aracı kılınmış, insanlık din adına vahşeti iliklerine kadar hissetmiştir.

Bugün insanların gitmekten üşendiği kiliseler, o günlerde tiranların, zorbaların ellerinde ölüm kusuyordu. Oysa onların ne böyle bir hakkı ne de ilahlık gerçekliği vardı. Onların ellerinde yalnızca iktidar gücü ve devlet silahı vardı. Dini, inancı da kana boyayan, yalnız kendini değil etrafındaki insanları da birer suç aygıtına dönüştüren bu gerçekliktir. Eğer din devletleşirse, başta krallar olmak üzere, padişahlar, halifeler, papazlar ve diğer devlet adamları da ilahlaşır en azından ilahın sözcüsü, gölgesi haline gelirler. Hal böyle olunca iktidar, varlığını sürdürmek adına her türlü işkenceyi, zulmü halka reva görür ve dünya yeniden ve yeniden cehennemi yaşamaya devam eder. Onun için ortaçağ yalnızca bir zamanın adı değil, bütün zamanlara damgasını vuracak bir kötülüğün vücut bulmuş halidir.

Aydın Tonga

Odatv.com

YORUMLAR

  • 0 Yorum