Futbolun arka bahçesi

Futbolun Arka Bahçesi, ülke futbolunun yıllardır ne kadar kötü yönetildiğini ve yaşanan rezaletleri ortaya koyma çabasının bir ürünü olarak raflardaki yerini aldı. Böylesi önemli bir çalışma için sevgili Atilla Türker’i yürekten kutluyorum

Futbolun arka bahçesi
27 Ocak 2023 - 10:16 - Güncelleme: 28 Ocak 2023 - 10:16

 

Türkiye’de futbolun ne kadar büyük bir etki alanına sahip olduğunu ve gündelik hayatın içerisinde ne denli büyük bir yer kaplamakta olduğunu gayet iyi biliyoruz. Buna karşın söz konusu alanın içerisinde yaşananların her zaman olağan şartları içerisinde gerçekleşmediğini bir başka ifadeyle bu alanın son derece farklı kompozisyonları da bünyesinde taşıyabilme özelliği içermekte olduğunu da göz ardı etmemeliyiz. İşte tam bu noktada yaldızın dökülmeye başladığı ve futbolun, içinde ve çevresindeki futbol dışındaki unsurların her nedense görmezden gelindiği bir süreç yaşanmaya başlanıyor. Bize özgülükler olarak adlandırabileceğimiz pek çok olayın, ülkenin en çok ilgi çeken spor dalının içerisinde üstelik göz göre göre yaşanması gibi bir durum ‘normalleştirilebiliyor’. Bu alanda olup biten bütün bu tuhaflıkları, eğrilikleri, ahlaki olmayan bütün durumları kamuoyunun bilgisine sunması gereken spor medyasına ise çok ama çok fazla iş düşüyor. Peki bu vazifenin yerine getirilmediği bir ülkenin sporunda/futbolunda, işler sistematik bir düzen içerisinde işleyebilir mi? Yoksa sistemsizliğin sistem haline dönüşmesi nedeniyle tıpkı toplumsal hayatın diğer bütün alanlarında olduğu gibi burada da entrikalar, her yanı kuşatır mı?

Soruları arttırabileceğimizi buna karşın yanıtlarda çok fazla alternatifimizin olmadığı kanaatindeyim. Çünkü ortada gerçekten son derece tuhaf bir biçimde işleyen bir yapı söz konusu ve buradan beslenen bir kitlenin varlığı üzerinden yürüyen ahlaksızlıklar, futbol dünyasını sarıp sarmalamış vaziyette. Bu noktada belgelerle konuşan ve konuşmaktan geri adım atmayan gazetecilerin varlığı son derece önem kazanıyor. Çünkü gazeteci kimliğinin olmazsa olmazı olan haber verme ve bunu gerçekleştirmek için izlenecek olan çeşitli aşamalar, Türkiye medyasında da spor medyasında da uzun bir zamandır işlemiyor! Oysa yıllar önce rahmetli dostum Cem Can’ın yazılarını derlediğimiz Fair Play Yemin İstemez (2012) kitabındaki şu cümleler olması gerekeni bizlerin önüne açık bir biçimde sunmuştu.

Her maç bir yolculuğa benzer: Kimi insan varılacak yerin güzelliğini anlatır, kimi daha giderken terk edişin yakıcılığını hisseder. Kimi bir ağacı hafızasına not eder, kimi taşı görür kimi karşılaştığı derenin ipinceliğinden sıçrayıp geçer, kimi biraz yoldan çıkıp yürüyerek kaynağını görmek ister: Her yazar yolculuğa kendisiyle; inançları, bilgisi, duyarlıkları ve dünya görüşü ile çıkar…Her yazarın kendi meşrebince yazmasında hiçbir terslik yoktur, yeter ki o yazarın kim olduğu yorumundan anlaşılabilsin” (s.256-257).

Futbolun Arka Bahçesi isimli çalışma Türkiye spor medyasının yüz aklarından bir tanesi olan Atilla Türker’in yıllar içerisinde çıktığı gazetecilik yolculuğu içerisinde ilkelerinden taviz vermeden gazeteciliğin niçin yapılması gerektiğini net bir biçimde gözler önüne seriyor. Kitabın içerisinde duyumlarla veya birilerine yönelik karalamalar üzerinden gidilerek yapılan haberler değil tam aksine ortaya konulan belgeler üzerinden yazılan haberler yer alıyor. İçinde gerçekten ilgi çekici olan ve oldum olası gündemden hiç düşmeyen menajerlik meselelerinden tutun da bazı yöneticilerin/başkanların hiç de göründüğü gibi olmadıklarını ve bambaşka bir anlayışı sanki öyle değilmişler gibi ortaya koyduklarını, çalışma içerisinde okuyacaksınız. Ülkenin bütün kulüplerinin aslında neden bu halde olduklarının yanıtlarının en azından bir kısmını bu kitapta yer alan belgeli soygunlarda ve bütün bunlara karşın var olan durumun aynen sürmesinde kimlerin çıkarlarının bulunduğunu da yine belgeler üzerinden anlamaya başlayacaksınız. Kitabın en dikkat çekici yönü ise yazarın hem kitabın başında hem de kitabın sonunda cep telefonu numarası, e-mail adresi, Twitter, Instagram, Facebook hesaplarını okuyucular ile paylaşıyor olmasıdır.

Kitap ‘torpille A milli takıma futbolcu alındı’ başlığı ile başlıyor ve Türkiye’deki menajer meselesinin göründüğünden çok daha derinlerde olduğunu ortaya koyuyordu. “Olay patlak vermemiş olsaydı birileri köşeyi dönecekti. Örneğin, herhangi bir kulüple yıllık minimum 1 milyon euro üzerinden 5 yıllık sözleşme imzalayacaktı. 1 milyon euro üzerinden 5 yıllık sözleşme karşılığı 5 milyon euro. Yüzde on üzerinden 500 bin euro menajerlik ücreti de var. Etti mi size 5,5 milyon euro. İmza parası ve bonservis bedeli derken, oldu mu 7-8 milyon euro! Tabii şu da var. Bu gibi durumlarda futbolcunun cebine giren para, devede kulak kalır. Aslan payını malum kişiler alır. Para, futbolcunun hesabına yatırılsa bile, futbolcu racon gereği bu parayı malum kişilere aktadır. Yancılara da pay düşer elbette. Olayın içinde bulunan hemen herkes az ya da çok kazanır. Kaybeden kim olur? Kulüplerimiz ve ülke futbolu. Son olarak şunu söyleyeceğim. Gözümüzün önündeki A Milli Takım’da bile bunlar yaşanıyorsa, diğer milli takımlarımızda neler oluyordur acaba?” (s.40-41). Tabii durum sadece bu kadarla da kalmıyor, özellikle büyük olarak nitelendirdiğimiz takımların her birisinin başına benzer şekilde menajerlik kazaları ve kulüplerin kasasından çıkmaması gereken milyon eurolarını, dolarların fazlasıyla çıkması da işin cabası olarak orta yerde duruyor. Örneğin Beşiktaş’a sıfır bonservis bedeli ve yıllık ücreti 3,5 milyon euro olarak teklif edilen Negrodo’nun, transferinin yıllık 4 milyon 350 bin euro üzerinden 3 yıllık sözleşme ve 2,5 milyon euro bonservis bedeli karşılığı transfer edilmesinin gerçekleştirilmesinde olduğu gibi. (s.42-43).

Atilla Türker’in yapmış olduğu haberlerin kalıcı hale dönüştürüldüğü kitabın içerisinde en ilgi çekici bölümlerden bir tanesi Mehmet Ekici’nin Fenerbahçe’ye gitmemesi için Trabzonspor kulübü ile Beşiktaş kulübü arasında protokol imzalandığını belirten kısım. Hatta bu tek başına bir gelişme değil beraberinde söz konusu iki kulüp arasında başka ilginç transferlerin ve paslaşmaların da ortaya konulduğu bölümler de dikkat çekici. Tekrar bir zamanların önemli ismi Mehmet Ekici’nin o dönem yaşadıklarına bakalım. “Trabzonspor ile Beşiktaş arasında imzalanan protokolün ilgili maddesini aynen yazıyorum: ‘Trabzonspor, Mehmet Ekici’nin 01.06.2017 tarihi öncesinde Beşiktaş dışında başka bir kulübe gitmesi halinde Beşiktaş’a cezai şart olarak 1 milyon 500 bin Euro ceza ödeyeceğini kabul, beyan ve taahhüt eder’. Çok ilginç bir protokoldü bu. Hayatın doğal akışına aykırı bir durum vardı ortada! Trabzonsporlu Mehmet Ekici’nin, Beşiktaş dışında bir takıma gitmemesi isteniyordu. Fenerbahçe’ye kapılar kapatılmıştı. Başakşehir’e de kapılar kapatılmıştı. Beşiktaş dışında tüm kulüplere kapılar kapatılmıştı. Protokolde cezai şart vardı. Mehmet Ekici’nin başka bir kulübe transferine izin verildiği takdirde, Trabzonspor, Beşiktaş’a 1,5 milyon euro ceza ödeyecekti. Açık açık yazıyordu bu. İyi de Mehmet Ekici ‘Fenerbahçe’de oynamak istiyorum’ diyordu. Fenerbahçe’de ‘2 milyon euroyu hemen veriyoruz’ diyordu. Mehmet Ekici ayrıca, ‘Fenerbahçe olmazsa, Başakşehir’e gideyim. Başakşehir’de yarım sezon kiralık oynayayım’ diyordu. Aynı Mehmet Ekici ‘Beşiktaş’ta oynamam’ diyordu. Sonuçta ne oldu? Trabzonspor ile Beşiktaş arasında imzalanan bu protokol doğrultusunda Mehmet Ekici’nin hiçbir kulübe gitmesine izin verilmedi. Trabzonspor yetinmedi, elinde tuttuğu Mehmet Ekici’yi kadro dışı bıraktı. O dönem çok formda olan Mehmet Ekici, ligin ikinci yarısını boş geçirdi. Trabzonspor, kadro dışı bıraktığı Mehmet Ekici’ye yıllık maaşının yarısı olan 700 bin euroyu sözleşme hükümleri gereği mecburen ödedi” (s.60-61).

Kitabın içerisinde yönetici olmak için gereken şartları yerine getirmek için sahte lisanslı sporcu çıkartan yöneticiden tutun da kulübün para kaynaklarından olan otopark işletmesini ortağı aracılığı ile işleten yöneticiye kadar pek çok örnek yer alıyor. Tabii bir de kulübün stadyumunun işlerini kendi firmasına yaptıran başkana dair belgeler de yine kitabın içerisinde bulunuyor. Hatta belgeler arasında kulüp yöneticisine verdiği rüşveti geri alabilmek için noter kanalıyla ihtarname yollayan kişinin açıklamaları ve belgelere de yer veriliyor. Fakat en ilginç kısımlardan bir tanesi de basın kartı sahibi olup aynı zamanda bir kulübün divan başkanlığını da yapan bir kişinin, yaşanan gelişmeler içerisinde durmuş olduğu yeri ortaya koyan sayfalar.

Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe, Trabzonspor menajerlerin en sevdikleri kulüpler ancak olay sadece onlarla bitmiyor diğer takımların başlarına gelenler zaman zaman bu takımların başlarına gelenlerden çok daha can yakıcı olabiliyor. Tıpkı Karabükspor kulübünün başına gelenlerde olduğu gibi. “200 bin euroluk Miranda Kuca, 4,4 milyon euro oldu bir anda” (s.269). Bir zamanlar süper ligde mücadele eden Karabükspor’un bugün BAL (bölgesel amatör ligde) mücadele ettiğini hatırlatalım. Bursaspor, Eskişehirspor, Gaziantepspor, Kayserispor kulüpleri hakkında da kitap içerisinde haberler yer alıyor. Süper Lig şampiyonluğuna ulaşmış olan Bursaspor kulübünün bugün nasıl bir yerde olduğunu söylemeye bile gerek yok! Türkiye’nin en önemli futbol kentlerinden bir tanesinin takımının adım adım Karabükspor’un başına gelen gelişmeleri takip ediyor olması son derece acı! Eskişehirspor için de söylenecek çok fazla şey olmasına karşın bugün bulunduğu yeri anmak bile üzüntü verici. Gaziantepspor’un kapatıldığını, Kayserispor kulübünün de maddi sorunlarla boğuşmayı sürdürdüğünü ekleyelim. Bir başka ifadeyle kitapta anlatılanlar bu ülkenin takımlarının başına gelmeyi sürdürüyor ve futbol ekonomisi büyük bir iştah yaratırken beraberinde yapılan hataların geri dönüşü hiç de öyle kolay olmuyor!

Kitabın içerisinde Galatasaray kulübünün B.B. Erzurumspor kulübü ile yaptığı anlaşma sonucu transfer ettiği Taylan Antalyalı’nın transferinin gerçekleştirilmesi esnasında bu transferden pay alacak olan Gençlerbirliği kulübünün nasıl elimine edildiği de ayrıntılı bir biçimde anlatılıyor. Galatasaray kulübünün simge isimlerinden Fatih Terim’in adının karıştığı kebapçı dövme hadisesinin iç yüzünün de polis tutanakları çerçevesinde göründüğünden çok daha farklı olduğunu yine kitaptan öğrenebilirsiniz. Kitapta yer alan bir diğer önemli haber ise Türkiye Futbol Federasyonu Disiplin Kurulu başkanı Aytaç Yüksel ile Tahkim Kurulu başkanı Murat Balcı’nın maaşlı çalışanı çıktı şeklindeki sayfalardır. “175 bin hukukçunun bulunduğu güzelim ülkemizde Tahkim Kurulu Başkanı ile Disiplin Kurulu Başkanının 100 metrekarelik aynı özel bürodan çıkması tesadüf ötesi bir durumdu” (s.361). Tesadüfler bu kadarla da kalmıyordu. 22 Nisan 2017 tarihinde Rize’de oynanan Rizespor-Başakşehir maçı sonrası büyük olaylar yaşandı. Başakşehirli bazı futbolcular, maçtan sonra bazı kişileri adeta eşek sudan gelene kadar dövdü. Başakşehirli oyunculara 8’er, 10’ar maç ceza geleceğini bizzat bu işin uzmanları dile getirdi. Peki ne oldu? O sezon Başakşehir forması giyen Emre Belözoğlu sadece 50 bin lira para cezası aldı…PFDK Volkan Babacan’a 1 maç, Ufuk Ceylan ve Yalçın Ayhan’a ise 5’er maç ceza verdi. O sezon şampiyonluk mücadelesi veren Başakşehir kulübü bu vahim olayların ilk perdesini minimum hasarla kapattı. Sonra ne oldu? İkinci perde başladı. Göksel Gümüşdağ’ın başkanlığını yaptığı Başakşehir kulübü, Murat Balcı’nın Başkan vekili olarak görev yaptığı Tahkim Kuruluna başvurdu. Aynen böyle. Mekanizma bu. Göksel Gümüşdağ’ın başvurusu, avukatı olan Murat Balcı’nın önüne gitti. Tahkim Kurulu ne yaptı? Ufuk Ceylan ve Yalçın Ayhan’ın 5’er maçlık cezalarını 3’er maça indirdi” (s.379).

Futbolun Arka Bahçesi, ülke futbolunun yıllardır ne kadar kötü yönetildiğini ve yaşanan rezaletleri ortaya koyma çabasının bir ürünü olarak raflardaki yerini aldı. Böylesi önemli bir çalışma için sevgili Atilla Türker’i yürekten kutluyorum. Hangi takımı tutarsanız tutun, bu kitabı okuduğunuzda tutmuş olduğunuz takımla ilgili de bir şeyler bulacaksınız. İster doğrudan isterse dolaylı yoldan fark etmez. Asıl önemli olan husus bu ülkenin futbolunun değişmesini arzu ediyorsak öncelikle bu sakat yapıyı deşifre etmemizin gerektiğidir ki Atilla Türker tam da bunu yapıyor. Peki bu arada yazılı spor medyası ne yapıyor derseniz onların büyük bir kısmı kitabın adını dahi anamıyorlar bile!


Ahmet Talimciler

[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum