Hayatın içinden hikayeler

Artık O Solan Bahçede Bülbüllere Yer Yok Bir Yer ki Sevenle, Sevilenlerden Eser Yok Bezminde Kadeh Kırdığımız Sevgililer Yok Bir Yer ki Sevenle Sevilenlerden Eser Yok..

Hayatın içinden hikayeler
24 Ekim 2016 - 10:41

Alaaddin Yavaşça’nın 140’dan fazla bestesinin arasında belki de en güzeli, o Hicaz şarkıdır. Peki bu güzel şarkının acıklı hikayesini biliyor musunuz?

Şarkının güftesi ‘Han Duvarları’ şiiriyle de tanınan ünlü şair, Faruk Nafiz Çamlıbel’e ait. Eşini kanserden kaybeden Faruk Nafiz Çamlıbel’in bu güfteyi o ruh haliyle yazdığı anlatılır. Üstat unutulmayacak bir eser çıkarmış ortaya…Ruhu şad olsun…

Anlatıldığına göre ünlü şair, iki çocuğunun annesi Azize Hanım hastalanınca, tanıdığı olan kadın doğum doktoru Alaaddin Yavaşça’ya danışır. Yavaşça, Şair ile eşini kendisinden daha tecrübeli olan hocasına götürür ve o doktor kanser teşhisini koyar. Hastalık çok ilerlemiştir ve kadıncağız fazla yaşayamaz.

Alaaddin Yavaşça’nın dilinden olay şöyledir :

“-Faruk Nafiz Çamlıbel`i bilirsiniz. Gelmiş geçmiş şairlerin en büyüklerinden biridir Çamlıbel. Çok iyi, sevdiğim bir dostumdu o benim. Yaşı elbette benden ileriydi ama saygı dolu bir ahbaplık vardı aramızda. Bir gün muayenehaneme geldi. O zamanların çok meşhur ve yanına varmayı bırakın, randevu almak için bile ter dökülen bir genel cerrah hocamız vardı. Eşinin rahatsız olduğunu söyledi. O cerrah hocamıza göstermemiz için yardım talep etti.

Hocayı iyi tanıyordum. Aradım, söyledim yanına çağırdı bizi. Hanımefendiyi muayene etti. Sonra beni yanına çağırdı ve teşhisini söyledi: “Alâeddin kardeşim, durum fena. Göğüsten başlamış tüm koltuk altını sarmış kanser. Mutlaka vücudun başka yerlerinde de metastaz yapmıştır. Bu hastayı hiçbir şekilde ameliyat etmek istemem. Hekim olarak yapacağımız ilaçlar verip ömrünün son demlerini mümkün olduğunca ağrısız geçirmesini sağlamaktan ibarettir.” Ben yıkıldım duyunca. Nasıl söyleyeceğim ki bunu Faruk Nafiz Bey`e. Eşinin üzerine titreyen, ona delice sevdalı bir adam. Kırılgan, duygulu, şair bir adam. Nasıl derim, nasıl söylerim?

Ben o dev şairin koluna girip; “Gel biraz yürüyelim üstat` dedim. Bin dereden bin su getirir gibi anlatabildim acı tabloyu ona.

Hiçbir şey söylemedi. Çıt bile çıkarmadı gitti. Yıkıldı ama bir süre sonra hanımefendi vefat edince geldi esas yıkımı. Haftalar sonra yine geldi bana. Omuzları, avurtları çökmüş, gözleri kan çanağı bir halde geldi. Cebinden katlanmış bir kâğıt çıkartıp açtı, uzattı. “Bunu yazdım. Bestelersen sevinirim” dedi ve yine çıktı gitti” :(



 







Makam : Hicaz / Usûl: Düyek..

Güftekâr: Fâruk Nâfiz Çamlıbel..

Bestekâr: Alâeddin Yavaşça...

 

Aydın İZBUDAK -HAYATIN İÇİNDEN HİKAYELER




YORUMLAR

  • 0 Yorum