İktidarın yönetememe sorunu

İktidar sözcüleri gece gündüz dış ve iç "düşmanlara" karşı hamaset yüklü, bayrak, ezan gibi milli ve dini duygular üzerinden attıkları nutuklarla, ekonomik kriz ve salgın sorununu arka plana atıp, iktidara olan desteğin daha fazla azalmasını önlemeye çalışıyorlar

İktidarın yönetememe sorunu
28 Ekim 2020 - 11:16 - Güncelleme: 28 Ekim 2020 - 11:26
Türkiye’nin temel sorunları hızla büyürken, iktidar hiçbir alanda kalcı bir çözüm üretemiyor.

Çözüm üretemediği gibi hem gündemi değiştirmek hem de sorumluluğu üzerinden atmak için içeride ve dışarıda düşman yaratma politikası izliyor. Siyasal desteğini, sorunları çözerek değil duyguları köpürterek sürdürmeye çalışıyor. Ancak bütün veriler iktidara olan siyasal desteğin düştüğünü gösteriyor.

İktidarın sorunlara saplanıp kalması, çözüm geliştirememesi bir "yönetememe" sorunudur.

Bu sorun, hemen her alanda kendini giderek daha belirgin bir şekilde hissettiriyor.

İktidarın yönetemediği en önemli alanlardan biri ekonomi.

2017 yılında kendini hissettirmeye başlayan ekonomik kriz, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçildiği 2018 yılından günümüze kadar giderek büyüdü ve derinleşti. Salgının olumsuz etkisiyle de bir ekonomik ve sosyal buhrana dönüştü.

Dolar dün itibariyle 8.20 lirayı, Euro 9.71 lirayı ve sterlin de 10.60 lirayı aşmıştı. İktidar bir ay önceye kadar Merkez Bankası’ndaki döviz rezervini kamu bankaları aracıyla piyasaya sürerek doların yükselmesini önlemeye çalışıyordu. 100 milyar dolardan fazla rezervin sırf dövizi tutabilmek için boşa harcandığı ekonomistler tarafından dile getirildi.

Merkez Bankası’nın bağımsızlığını ortadan kaldıran, bakanlığa bağlı bir genel müdürlüğe dönüştüren iktidar, enflasyon-faiz ilişkisini tersinden okumakta ısrar etti. Bu ters okumanın sonucu olarak serbest piyasa ekonomisinin gereklerini yerine getirmekten kaçındı, faizi talimatla olması gerekenin çok altında tuttu. Faiz takıntısı yüzünden Merkez Bankası müdahale araçlarını gereği gibi kullanamadı ve faiz ekonomik politikayı yönlendirme aracı olmaktan çıktı. Bu yanlış politikada ısrar dövize yönelmeyi getirdi.

Şirketlerin ve vatandaşın dövize yüklenmesi doları patlattı. Türk Lirası dolar karşısında hızla değer kaybederken, yabancı yatırımcılar da Türkiye’den hızla kaçmaya başladılar.

Merkez Bankası’nın elinde dolara müdahale edecek döviz rezervi kalmamış olacak ki doların yükselişini seyretmekle yetindi. Bu yükselmeyi kontrol altına alacak olan faiz artışını da iktidarın talimatı nedeniyle gerçekleştiremeyen Merkez Bankası’nın yan yollarla, dolaylı olarak yöneldiği faiz artışı ise doların önüne kesecek bir etki yaratmadı.

Ekonomiyi yönetemediği görünen iktidarın, bağımsız olması gereken yargıyı siyasi baskı altına alması, yatırımcıların Türkiye’ye olan güvenini iyice sarstığı için yeni yabancı sermaye yatırımı kesildiği gibi mevcut olanlar da sıcak para da dahil olmak üzere Türkiye’den çıktılar.

Doların hızlı yükselmesi Türkiye’nin dış borcunu da katladı. Özel sektör ve kamunun dış borcu hazinenin faiz ödemelerini arttırdı. Hazine kaynakları ise kayırmacı rant ekonomisine bağlandığı ve birkaç müteahhit firmaya döviz cinsinden verilen yol, köprü, havaalanı, şehir hastanesi garantileri yüzünden çarçur edilince, ekonomik kriz aynı zamanda ciddi bir mali krize dönüştü.

Elektriğe, doğalgaza, benzine, mazota, sigaraya, alkollü içkilere yapılan çok ağır zamlar ve konulan vergiler, zaten geçim derdinde olan vatandaşın iyice ezilmesine yol açtı. Büyüyen işsizlik, Korona salgınının getirdiği iflaslar, kepenk kapatmalar hızla büyüyen bir sosyal krize dönüştü.

Ekonomi açısından da büyük önem taşıyan salgınla mücadele konusunda da iktidar yine yönetememe sorunu yaşıyor.

Vaka sayılarını açıklamayan iktidarın, günlük turkuaz rengi tablosuna artık güven duyulmuyor. Hasta sayısının da, vefat sayısının da, ağır hasta sayısının da gerçeği yansıtmadığı her gün ekranlara çıkan uzman doktorlar tarafından açıklanıyor ve iktidar uyarılıyor. Ancak, uygulamada bir değişiklik yok. Gerçek rakamları açıklayıp etkili önlemler almak yerine, sadece "başarı algısı" yaratmaya yönelik bir propaganda faaliyetine dönüşmüş olan salgınla mücadele tamamen vatandaşın sırtına yüklenmiş durumda.

Salgının başlangıcında CHP’li belediyelerin ücretsiz maske dağıtmasının önüne geçmek için maskelerin devlet tarafından dağıtılmasına karar veren ancak dağıtmayı bir türlü başaramayan devlet şimdi de grip ve zatürre aşısı konusunda soruna saplanıp kalmış durumda. Zamanında ve yeteri kadar aşı temin etmeyi başaramayan iktidar kime aşı yapılayacağı konusunda dağılmış durumda. Aşı azlığı nedeniyle önce riskli gruptakilere aşı yapılacağını açıklayan ve e-devlette riskli kişileri belirleyen iktidar, tıpkı maske konusunda olduğu gibi aşı konusunda da çok kötü bir sınav veriyor.

O kadar ki, 70 yaşını aşmış kronik tansiyon ve kalp hastaları, organ nakli ameliyatı olmuş hastalar, kanser hastaları "riskli" gruptan sayılmıyor ve grip aşısı yapılmıyor.

İktidar salgınla mücadeleyi yapamıyor, aşı sorununu yönetemiyor.

Hâl böyle olunca iktidar sözcüleri gece gündüz dış ve iç "düşmanlara" karşı hamaset yüklü, bayrak, ezan gibi milli ve dini duygular üzerinden attıkları nutuklarla, ekonomik kriz ve salgın sorununu arka plana atıp, iktidara olan desteğin daha fazla azalmasını önlemeye çalışıyorlar.

Fikret Bila

Fikret Bila



Twitter[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum