İstanbul Kanalı iktidarın güvencesi mi?

Kanal İstanbul, Montreux Boğazlar Sözleşmesi’ni sulandırmaya yönelik kapıları aralayacak ve Türkiye sahip olduğu imtiyazlı konumunu kaybedebilecek. ABD yararına, Rusya aleyhine yeni gelişmelere ortam hazırlıyor.

İstanbul Kanalı iktidarın güvencesi mi?
02 Mart 2021 - 09:36

ABD, özellikle Biden, sonrasında Yunanistan ile Doğu Akdeniz’de ve Ege’de işbirliğini, Türkiye aleyhine derinleştirme yolunu seçti, askeri üsleri ile Yunanistan’a yerleşiyor.

Washington adeta hem NATO içinde hem de Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın yanında yer alacağını uygulamaları ve diplomatik tutumu ile göstermeye başladı. Dedeağaç merkezli, çok geniş kapsamlı askeri manevralar adeta Ankara’ya gözdağı verir nitelikte.

Yunanistan, Trump döneminde başlayan, Ankara’nın bölgedeki yanlış politikalarını fırsat bilerek Ege ve Doğu Akdeniz’de hem fiilen hem de uluslararası anlaşmalarla güçlü bir zemin kazanmış durumda. AKP yönetimi Yunanistan’ın 18 adayı askeri olarak işgaline sessiz kalarak geri adım atmış durumda.

ABD, Biden öncesinde başlayan süreçte Kıbrıs Rum Yönetimi’ne arka çıkarak onlarla yeni askeri ve ekonomik anlaşmalar yaptı. Rumlar, İsrail, Mısır, Yunanistan arasında çok taraflı işbirliği ortamını geliştirdi. Ankara geri plana itildi. Bu bağlamda, çok geniş kapsamlı Dedeağaç merkezli askeri manevralar, Türkiye aleyhine gelmekte olan olayların adeta bir sinyali. Hatta şubatın son günlerinde Biden’ın talimatı ile Suriye’deki İran yanlısı güçlerin vurulması, “ABD’nin bölgedeki ağırlığının Biden döneminde tırmanacağını gösteriyor”. Bu da Suriye ve Irak’taki (PKK-YPG) oluşumlarının nereye götürüldüğünün göstergesidir.

Rusya’nın Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşacak enerji yollarına karşı ABD’nin çıtayı Biden döneminde yükselteceğinin göstergeleri ortaya çıkıyor.

AKP iktidarının Kanal İstanbul projesini, bütün bu gelişmeler çerçevesinde düşünmek gerekir. Doğu Akdeniz ve Karadeniz’deki gelişmeler bir bütündür. İstanbul Kanalı “meselesi”, ABD’nin bölgeyi karıştırma ve BOP projesine uygun düşmektedir.

Yeni Biden yönetiminde Avrupa (AB) ve NATO, Trump’tan farklı olarak öne çıkıyorsa, Ortadoğu ve Karadeniz bölgeleri de bu önceliğin parçaları olmak durumundadır.

Bir boyutunda ABD’nin Rusya’ya karşı Ukrayna “inadı” ile Erdoğan’ın İstanbul Kanalı ısrarı örtüşmektedirler.

Bunu anımsatan bir gelişmeyi Özal döneminde de yaşadık. Özal’ın inisiyatifi ile 1992’de kurulan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Bölgesi (KEİB) kurulurken Özal ısrarla Yunanistan’ın da yer almasını savundu. Karadeniz’e kıyısı bile bulunmayan Yunanistan’ın KEİB’de yer almasının ileride bize zarar getireceğini savunan bir üniversite hocasıydım: Özal’la bu konuda yüz yüze tartışmalarımız da olmuştu.

Düşünüyorum da o yıllarda bir akademisyen olarak Özal’la, yani bir numaralı yetkili ile ve etkili siyasetçi ile yüz yüze, geniş bir biçimde karşılıklı fikirlerini ifade etme ve tartışma olanağına sahipmişim!

KEİB de yürümedi, Boğaz’daki çok görkemli yerleşkesi de silinip gitti. İstanbul Kanalı ise aslında İstanbul halkının “hayır” oylarına, genel ulusal kamuoyunun yüzde yetmiş oranda istememesine rağmen adeta bir “iktidar güvencesi” olarak mı dayatılmaktadır?

Doğu Akdeniz’de yaşanan siyasal, ekonomik ve askeri “tsunami” acaba yarın Karadeniz’e mi sıçrayacaktır? Zaten Hazar Denizi çevresinde Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan boyutlarında sert rüzgârlar esmeye başladı bile.

Yarın, Türkiye ve Ukrayna’nın da içine “sokulacağı” sarsıntılar mı öngörülmektedir? Zaten Irak, Suriye ve Libya’ya bulaştırıldık: NATO üzerinden bulaştığımız Afganistan’ın hali yürekler acısı, Amerika’nın girdiği 40 yıldan beri taş taş üstünde kalmayan hali.

İstanbul Kanalı meselesi de rantlar ve doğa felaketinden öteye, siyasal tsunamilere de gebe bir “projedir”. Acaba bu tsunamiden kimler yarar sağlayacak ve kimler bedelini ödeyecek!

Tek adam rejiminin bu konuda aşırı ısrarı, acaba bir siyasal iktidar sorunu mu? Zarar görecekleri ve yarar sağlayacakları düşünürsek yanıtını da kolayca buluruz...

Biden yönetiminin özel bir destek vereceğine de inanıyorum. Hele Biden’ın, şahsi Yunan ve Patrikhane sempatisini de göz önüne alırsak. Yalnız ekonomik değil, siyasal rantın da bolca bulunduğu bir proje ile karşı karşıyayız...

Ve böylelikle Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Kanalı konusundaki haklı “karşı inadının” ucunun, nerelere kadar uzandığının belki o bile farkında değildir!..

Erol Manisalı
Erol Manisalı[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum