Katar 2022: Hüzünlü bir Dünya Kupası

Dünya Kupası'na ev sahipliği yapmak, otoriter rejimler açısından her zaman "imaj tazelemek" için eşsiz bir fırsat olarak görüldü

Katar 2022: Hüzünlü bir Dünya Kupası
13 Kasım 2022 - 10:20

Futbolun öyküsü, Uruguaylı yazar Eduardo Galeano'nun dediği gibi, "zevkten zorunluluğa varan hüzünlü bir öyküdür". Hüzünlüdür çünkü "güzel oyun", dünyanın en kârlı gösterilerinden biri haline gelmiş, milyonlarca dolarlık masraf ve savurganlığın teşvik edildiği dünya çapında organizasyonlara vesile olmuş ve dev bir spor endüstrisine dönüşmüştür.

Stadyumların ve altyapı projelerinin inşaatlarında binlerce göçmen işçinin insanlık dışı koşullarda, 45 derece sıcakta günde 10 saatten fazla çalıştırıldığı Katar'da düzenlenecek 2022 Dünya Kupası, bu hüzünlü öykünün son örneği. Katar'ın Dünya Kupası'na ev sahipliği yapmaya hak kazandığı 2010 yılından 2020'nin sonlarına kadar geçen on yılda, çoğu Hindistan, Pakistan, Nepal, Bangladeş ve Sri Lankalı olan 6 bin 500'den fazla göçmen işçi, kölelik koşullarında hayatını kaybetti.

Covid-19 salgını, bu koşulları daha da ağırlaştırdı. Salgın boyunca işçiler, hiçbir önlemin alınmadığı inşaatlarda zorla çalıştırıldılar. Üstelik "Kafala" adı verilen kefillik sistemi yüzünden, kendilerini getiren şirketin izni olmadan işçilerin ülkeden çıkmaları yasaktı. Katar, 2016'da çok tartışılan Kafala sistemine son verdiyse de işçiler üzerinde yoğun baskı kuran sömürü sistemi pratikte devam etti. Bu yaz, 14 Ağustos'ta, Al Bandary International Group'un başkent Doha'daki ofisinin önünde kendilerine ayladır ödeme yapılmadığı için protesto gösterisi yapan 60'dan fazla işçi gözaltına alındı, gözaltına alınan işçilerden bir kısmı sınır dışı edildi.

Göçmen işçilere yönelik ağır insan hakları ihlallerinin yanı sıra Katar'ın turnuvaya ev sahipliği yapma hakkını rüşvet yoluyla kazandığına dair iddialar, 2022 Dünya Kupası'nı tarihin en sorunlu turnuvalarından biri haline getiriyor. Bu açıdan turnuvayı boykot etmek ya da etmemek, gerek futbolcular ve federasyonlar gerekse izleyiciler açısından tartışmalı bir mesele.

Politik bir araç olarak Dünya Kupası

Dünya Kupası'na ev sahipliği yapmak, otoriter rejimler açısından her zaman "imaj tazelemek" için eşsiz bir fırsat olarak görüldü. "Sportswashing" olarak da anılan bu strateji, prestijli spor organizasyonları sayesinde göz boyamaya dayanıyor. 1934'te İtalya'da düzenlenen Dünya Kupası'nda tribünleri dolduran "kara gömlekliler" ve ev sahibi ülkenin kazandığı altın kupa, Mussolini'nin faşist rejimi için etkin bir propaganda aracı olmuştu. 1978'de Dünya Kupası'nın ev sahipliğini yapmak, Arjantinli faşist diktatör General Videla için muntazam bir güç gösterisiydi.

Diğer yandan turnuvanın otoriter rejimler üzerinde baskı unsuru olabileceğini ve bu rejimleri reform yapmaya zorlayabileceğini de düşünenler de var. Uluslararası Af Örgütü Ekonomik ve Sosyal Adalet Birimi Direktörü Steve Cockburn, 1978 Dünya Kupası'nın Arjantin'in askerî cuntası üzerinde böyle bir etkisi olduğunu öne sürüyor. Bu reformlar göstermelik miydi yoksa gerçekten uygulandı mı, elbette esas mesele bu. Benzer tartışmalar, bugün Katar için de geçerli. İnsan hakları örgütlerine göre Katar'da da bu süreçte bazı reformlarla olumlu adımlar atıldı ancak bunlar yeterli olmadı.

Bir diğer mesele, turnuvanın otoriter rejimler açısından olduğu kadar bu rejimlere direnenler için de politik bir araç olarak kullanılıp kullanılamayacağı. Yine Arjantin'e dönersek askerî rejimin en karanlık günlerinde etkin bir barış ve demokrasi mücadelesi örgütlemeyi başaran Plaza da Mayo Anneleri, Dünya Kupası sayesinde seslerini tüm dünyaya duyurabilmişti. Mücadeleleriyle Türkiye'deki Cumartesi Anneleri'ne de ilham veren, askerî rejim döneminde gözaltında kaybedilmiş çocuklarını arayan Arjantinli anneler, turnuva sırasında Avrupa'daki insan hakları örgütlerinin dikkatini çekmeyi başarmışlardı. Böylelikle Avrupalı ülkeler, Arjantin'den daha çok mülteci kabul etmeye başlamışlardı.

 

20 Kasım'da Katar'da düzenlenecek turnuva, benzer şekilde göçmen işçilerin seslerini duyurabildi mi ya da duyurabilecek mi, bu da tartışılması gereken konulardan. Hakları ihlal edilen işçilere tazminat ödenmesi için FIFA'ya yapılan bazı çağrılar var. Almanya ve Hollanda'nın girişimiyle işçiler için bir fon oluşturuldu ancak FIFA henüz bu fonu desteklemiş değil. Fona destek vermesi beklenen Latin Amerikalı futbol federasyonlarından da herhangi bir açıklama gelmedi. Sadece Brezilya Milli Takımı'nın teknik direktörü Tite, kişisel desteğini açıkladı.

Federasyonlardan gelen sesler genelde "Biz insan hakları örgütü değiliz" ya da "turnuva turnuvadır" şeklinde. Oysa turnuvanın sadece turnuva olmadığını en iyi onlar biliyor. Futbola tutkunluklarıyla bilinen Latin Amerikalıların desteği, işçiler için önemli olacaktır. Turnuvanın gözdelerinden Arjantin Milli Takımı'nı coşkuyla karşılayan Bangladeşli göçmen işçilerin yarattıkları duygu, futbolun her şeye rağmen bütünleştirici bir ruhu olduğunu gösteriyor. Eduardo Galeano'nun dediği gibi, bu hüzünlü hikâyenin içinde futbolun karşı konulamaz tutkusu da var.
 

T24 Haftalık Yazarı

Esra Akgemci | América Invertida

[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum