Kime güvenelim?

Mutlak anlamda bir güvenden söz ediyorsanız, kendi nefsimiz de dahil hiç kimseye..

Kime güvenelim?
22 Mayıs 2020 - 14:40
Siyaset güven müessesesi değildir, denetim müessesesidir. Açıklık/şeffaflık müessesesidir. Onun içindir ki, bir geleneğimizde kamu binasının kapısı olmaz. Rüzgar, toz toprak ya da vahşi hayvan girmesi diye, kalın bir perde ile örtülür. Ve kamu binalarının pencereleri büyük ve yoldan geçenin içeriyi göreceği şekilde yere yakın olur. Anlayacağınız kamu otoritesi “cam ev”de oturur. Kur’an-ı Kerim “Kapalı kapılar arkasında fısıldaşanlar”a karşı bizi uyarır.

Evet, devletin sırrı da olur, istihbaratı da. Ama bunlar çok dar ve sınırlıdır ve geçicidir.  Öyle toplumu ilgilendiren hiçbir sır o sırrın sahibi ile toprağa gitmez. Toplumun hafızasını ve tecrübelerini çalmış olursunuz. Bu hırsızlıktır. Siz yaşlı iseniz ve sırrın açıklanmasının yıkıcı, zarar verici etkilerinden sakınıyorsanız, ölmeden vasiyet edersiniz ve o sır günü geldiğinde birileri tarafından açıklanır.

Elbette kişilerin ahvali şahsiyelerine ilişkin bilgiler başkalarını ilgilendirmez. Ama başkalarını ilgilendiren sırlar, asla toprak olmaz, olmamalı.

Belki düşmanlarınızın bilmemesi için gizli görüşmeler yapabilir, gizli ittifaklar da kurabilirsiniz.

Mücadele 8-Gizli konuşmaktan menedildikten sonra yine o yasaklananı yapmaya kalkışarak günah, düşmanlık ve Peygamber’e karşı gelmek hususunda gizlice konuşanları görmedin mi? Onlar sana geldikleri zaman seni, Allah’ın selamlamadığı bir şekilde selamlıyorlar. Kendi içlerinden de: Bu söylediklerimiz yüzünden Allah’ın bize azap etmesi gerekmez miydi? derler. Cehennem onlara yeter. Oraya gireceklerdir. Ne kötü dönüş yeridir orası! 10-O kötü fısıltılar iman edenleri üzmek için ancak şeytandan kaynaklanmaktadır. Oysa şeytan, Allah’ın izni olmadıkça, mü’minlere hiçbir zarar verebilecek değildir. Öyle ise mü’minler ancak Allah’a tevekkül etsinler.

Aman yalandan, iftiradan, dedikodudan uzak duralım. Trollerin, media tetikçilerinin şerrinden Allah’a sığınalım. İlahlık ve Rab’lik taslayan toplum mühendisleri kripto derin güçlerin tuzaklarından Allah insanları muhafaza etsin. Kişileri ve toplulukları topyekûn aşağılama alaya alma bize yakışmaz. Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Hucurat:11-Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir.

Bakın, başkalarının temel hak, hukuk ve menfaatlerine karşı, başkaları ile gizlice buluşup görüşmeler yapamazsınız. Allah o işin bereketini yok eder. O kazanmayı umud ettiğiniz mal ya da makam, o her ne ise sizin belanız olur, imtihanınız olur. Murdar olur, haram olur!

Üç kişi iken iki kişi de kendi arasında gizlice konuşamaz ve fısıldaşamaz. Bu özel bir konu da olsa. Ancak aranıza bir dördüncüyü almanız gerek ki, iki kişi izin isteyip kendi aralarında konuşabilsinler..

Bir dost yazmış: “Kadınlara dokununca bozulan abdest yetim hakkına dokununca neden bozulmuyor? Sadece ‘Necasetten Taharet” mi var, ‘Hadesten Taharet’i unuttuk mu? Neden Kur’an-ı Kerim’de tam 292 yerde geçen HAK kelimesini birçok kimse hatırlamak istemiyor? Haksızlık diz boyu, makam ve paraya, karşı cinse tamah edenlerin hali ortada. Rüşvet, torpil HAKsızlık değil mi? Peygamberlere biat bile şartlı iken (Mümtehine 12) neden büyük bir çoğunluk şeyhine, liderine, partisine sorgusuz, sualsiz teslim olmuş durumda? Ne kadar dünyevileştik. Hep dünyevi hesaplar yapıyoruz. Ahiret yurdu birçok kişinin umurunda değil. “Esed zalimininden kurtulsak başka derdimiz kalmayacak. Şeytan ve Şeytanın öteki dostları, hani şu nefsimize taht kurup oturan Şeytanın azad kabul etmez dostları ne olacak?. Unutmayalım ki, Cehennemin ateşi Esed’in ateşinden daha yakıcıdır ve onlar için pek de bir şey yaptığımız söylenemez. İnsanların barınma ihtiyaçları ve karınlarını doyurmaya gösterdiğimiz özeni, onların kafalarını ve kalplerini doyurmaya gösteriyor muyuz?

Bu kadar çok, çokluk ve çoğunluktan söz ederken, demokrasiden söz ederken, Peygamberlerinin birçoğunun yalnızlığı, azlığı ve maddi bakımdan tekasür’den uzak olması ve bizim, kader ve rızık bizim irademizin eseri olmadığı halde, hep sayılarla çokluğa özlem ve vurgumuz, taahhüdümüz nasıl bir şey. Şeyhlere atfettiğimiz değer peygamberlerin sahip oldukları güç ve imkanın üstünde ve halimiz ortada. Ateşe dayanıklı kefen üretiyoruz da neden üşüyen çocukların bedenlerini sıcak tutacak elbiseler üretip onların yetimlerimize giydiremiyoruz. ‘Yeryüzünün bütün mazlumları ümmetin yetimidir’ diyoruz da, Suriyeli, yurtlarından çıkarılan kardeşlerimiz bize gözümüzde büyüyor.”

Aslında iman ettik diyoruz da, bir şeye, “Allah’ın adını anarak” başladığımız halde, O’nu bu işlere karıştırmıyoruz. Bu aslında bir “Fısk” alameti olduğu gibi, bazı durumlarda “Münafıklık” alametidir de. Bizim Müslümanlığımızı bir gözden geçirmemiz gerek. “İman ettik” demekle yakamız bırakılıvermeyecek! Halimize bakınca, Nisa 136’daki gibi “yeniden iman etmemiz” gerekecek.

Selâm ve dua ile.

Abdurrahman Dilipak

AKİT

YORUMLAR

  • 0 Yorum