Seçimi kaybetmek için büyük yarış!

AKP'nin tahrip ettiği kurumları yeniden inşa etmek, eski itibarlarına kavuşturmak ciddi ve kesin idari kararları da gerektirir. Bu kararları oluşturmak ayda bir toplanacak liderlerin eline bırakılırsa, beş yıllık görev süresi içinde bu tahribat giderilemez

Seçimi kaybetmek için büyük yarış!
02 Haziran 2022 - 09:44

 

AKP ve Recep Tayyip Erdoğan 20 yıldır kesintisiz, tek başına iktidarda.

"Atı alanın Üsküdar'ı geçtiği referandumda", YSK eliyle çevrilen filmi bir kenara bırakırsak bu süre içinde girdiği bütün seçimleri ve düzenlediği referandumları da kazandı.

Ancak bir süredir gelecek yıl haziran ayının üçüncü haftasında yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerini kaybetmeye çalışır gibi bir tutum içinde.

İcat ettiği garip bir iktisat teorisinin peşinde, kulaklarını sağ duyulu bütün seslere kapatmış adeta yokuş aşağı yuvarlanır bir görüntü çiziyor.

Buna rağmen partisinin oyu hâlâ yüzde 30'ların üstünde, kendi şahsi oyu da yüzde 40 ile 45 arasında bir yerlerde geziyor.

Ancak belli ki karar vermiş seçimi kaybedecek ve bunun için elinden geleni ardına koymuyor.

Bu tabloya bakınca artık muhalefetin bu seçimi kazanacağını da söyleyemiyorum ama.

Onlar da sanki seçimi kazanmamak için ellerinden geleni yapacaklar gibi bir görüntü çiziyorlar.

Böylece Türkiye'ye özgü bir tuhaflık daha ortaya çıkıyor: İktidarı da muhalefeti de seçimi kaybetmek için çabalıyor ama mecburen birisi kazanacak.

Kendisi kazanmak için bir şey yaptığından değil, rakibi kaybetmek için ona göre daha çok şey yaptığından gerçekleşecek bu sonuç.

Bu noktada kişisel görüşümü söyleyeyim, Erdoğan kaybetmek için daha çok şey yapıyor.

Yani bu konuda da muhalefetten daha başarılı!

Muhalefet masasının son ev sahibi Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu'nun önceki gün partisinin il başkanlarına "erken seçime hazır olun" talimatı verdikten sonra söylediklerini okuyunca bu görüşüm hafif bir sarsıntı geçirdi.

Acaba muhalefet bu kez Erdoğan'ı alt edecek ve seçimi kaybetmeyi başarabilecek mi diye!

Davutoğlu şöyle konuşuyor:

"Birbirimize 6 parti olarak taahhütle bağlıyız. Biz sitem kuracağız. Yeni cumhurbaşkanı ya 6 liderden biri olur ya dışarıdan biri olur, bu ilkeler üzerinde onun taahhüdünü isteriz ve cumhurbaşkanı ilkeler üzerinden bir garantör olur. Aday ilan edildikten sonra o aday tek başına hareket edecekse ortak bir aday çıkarmanın ne anlamı var? Biz o masadayken sadece bir aday belirlenmeyecek, önümüzdeki dönem Türkiye'nin kaderi belirlenecekse o kaderde söz sahibi oluruz. Bunun önündeki hiçbir kısıtlamayı kabul etmeyiz. Ortak aday kim olursa olsun Türkiye'yi 6 genel başkanın ortak iradesi yönetecek, bunun için yasal düzenleme yapılacak." 

Bu sözlerinin özellikle son cümlesindeki iki önermeye dikkatinizi çekmek istiyorum.

1 – Aday kim olursa olsun genel başkanların ortak iradesi Türkiye'yi yönetecek.

2 – Bunun için yasal düzenleme yapılacak.

Önce sondan başlayayım.

Bu bir Anayasa meselesi. Sistem, icra yetkisini Cumhurbaşkanı'na vermiş, TBMM'ye hâkim olduğunda da yargıyı da kendisine bağlayabiliyor.

Bu durum kanun ile nasıl düzeltilecek gerçekten merak ettim.

"Aday kim olursa olsun, Türkiye'yi altı partinin genel başkanlarının ortak iradesi yönetecek" demek, Türkiye yönetilemeyecek demektir.

Altı partinin genel hatlarıyla bir yürütme programı üzerinde anlaşması başka bir şey, Cumhurbaşkanını "altı kocalı Hürmüz'e" çevirmek başka bir şey.

Davutoğlu, Türkiye'de seçmenlerin böyle bir "kukla Cumhurbaşkanına" oy vereceğini zannediyorsa, Türkiye'de bugüne kadar boşuna siyaset yapmış demektir.

Erdoğan gibi güçlü bir karakterin karşısına çıkaracağınız aday, hiçbir şeye kendisi karar veremeyecek bir ezik olacak ise seçim kampanyasına da gerek yok, partilerin kaynaklarını boşa harcamayın derim.

Gerçekten bu görevi yapmaya ehil bir Cumhurbaşkanı adayı bulunacak ise o kişinin, böyle bir vesayet altına girmeyi içine sindiremeyeceğini de ihmal etmemek gerek.

Muhalefetin seçeceği Cumhurbaşkanı, ittifakın genel çerçevesini çizdiği programı günlük olarak yürütürken genel başkanların müdahalesi ile karşılaşacak ise Türkiye yönetilemeyen bir ülke olur.

Allah da Recep Tayyip Erdoğan'a ömür verirse beş yıl yönetilememiş bir ülkeyi 2028 seçiminde tekrar eline geçirir. Belki o güne kadar bile kalmaz, erken seçim ile işi bitirir.

Daha önce de yazmıştım, muhalefet, bugün karşı çıktığı Cumhurbaşkanı yetkilerini kullanmadan, AKP ve Erdoğan'ın kurumlar üzerinde yarattığı tahribatı nasıl düzeltecek?

Bu sorunun yanıtını belli ki muhalefet partileri halen kendilerine verebilmiş değiller.

Oysa muhalefet TBMM'de çoğunluğu elde edebilir ve Anayasa'da yasama organına verilen yetkileri tam olarak kullanabilirse, muhalefet liderlerinin kendilerini Cumhurbaşkanı'na vasi tayin etmelerine gerek kalmaz.

AKP'nin tahrip ettiği kurumları yeniden inşa etmek, eski itibarlarına kavuşturmak ciddi ve kesin idari kararları da gerektirir.

Bu kararları oluşturmak ayda bir toplanacak liderlerin eline bırakılırsa, beş yıllık görev süresi içinde bu tahribat giderilemez.

* * *

Müteahhide destek, ekmeğe zam!

Toprak Mahsulleri Ofisi, un fabrikalarına ucuz buğday satışını bu ay itibariyle sona erdirdi.

Bu uygulama Kasım 2021'den beri devam ediyordu, bu sübvansiyon sayesinde ekmek fiyatlarının artışı kontrol altında tutulabiliyordu.

Sübvansiyonun kesilmesiyle birlikte geçtiğimiz ay çuvalı 260 lira olan un, bu aydan itibaren 400 lira civarında bir fiyatla satılacak.

Hükümetin bu kararı neden aldığını kolayca tahmin edebiliriz.

Hazine hızla kuruyor.

Suyu nelerin çektiği belli.

Yap – işlet – devret projeleri için verilen fahiş garantiler, kur korumalı mevduat, müteahhitlere destek olmak için enflasyonun altında verilen kredilerden kaynaklanan kamu zararının Hazine tarafından kapatılması ve hiç bitecekmiş gibi görünmeyen lüks harcamalar.

Böylece Hazine kaynakları sınırlı sayıdaki bir grup insan için kullanılınca, ekmeklik una verilecek sübvansiyon için para kalmıyor.

Kuru ekmekle karnını doyuranları düşünen kimse yok.

Bununla da bitmiyor tabii.

Hazine'de deniz bittiği için elektrik ve doğal gazda da sübvansiyonları eskisi gibi sürdürebilmek mümkün olmuyor onun için zam üstüne zam geliyor.

Çok şaşırtıcı bir durum sayılmaz.

İktidar partisinin çıkarlarını korumak zorunda olduğu çevreler belli ve onların içinde geniş halk kitleleri yer almıyor.



Mehmet Y. Yılmaz

[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum